İsrail ile Türkiye'den kritik hamle!
Verda özer bugünkü yazısında İsrail ile Türkiye ilişkilerinin normalleşme sürecini ve kazanımları yazdı.
Peki de Neden İsrail'le Normalleşme?
"Neye sahip olduğunu bilmek. Neye ihtiyacın olduğunu bilmek. Ve ne olmadan yapabileceğini bilmek. İşte bu, envanter kontrolüdür."
Çok sevdiğim bu sözü, Hayallerin Peşinde filminde ((Revolutionary Road) baş roldeki Leonardo DiCaprio söylüyordu.
İşte Türkiye ve İsrail arasındaki yakınlaşmanın sırrı da bu sözde... Zira iki ülke tam da aynı şeye ihtiyaç duyuyor ve işbirliği olmadan yapamayacaklarını biliyor. İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Shai Cohen’in Çarşamba günü aktardığım “normalleşme”ye dair sözleri de, bunu doğruluyor.
BÖLGEDE İŞBİRLİĞİ
Herşeyden önce bölge lime lime olmuş durumda. Irak ve Suriye’den etrafa yayılan terör dalgası ve istikrarsızlık Türkiye’yi güney sınırlarından, İsrail’i de kuzey sınırlarından kuşatıyor. Ve gitgide iki ülkenin bekasını tehdit eder boyuta ulaşıyor.
Dahası Irak ve Suriye gittikçe daha çok İran’ın yörüngesine giriyor. İran ise zaten ABD’nin ortağı olma yolunda hızla ilerliyor. İşte bu koşullar da İran’ı baş düşmanı gören İsrail’i ve bölgedeki baş rakibi gören Türkiye’yi buluşturuyor.
Tüm bunların üstüne, ABD bölgede son derece pasif. Bu da iki ülkeye “bari başımızın çaresine biz bakalım” dedirtiyor. Shai Cohen’in “Suriye’de eninde sonunda istihbarat paylaşımını arttırmaktan ve operasyonel işbirliğinden kaçamayız” sözü de işte bu ihtiyaçtan doğuyor.
Bu denklemde ise sadece Türkiye ve İsrail yok. Mısır ve Suudi Arabistan da merkezinde.
Malum, Türkiye Suriye’ye yönelik politikasında Katar ve Suudi Arabistan’la tamamen eşgüdümlü hareket ediyor. Şu anda bölgedeki en yakın müttefikleri bu iki ülke.
İsrail de henüz açıkça olmasa da, perde arkasında Suudlarla gittikçe daha yakınlaşıyor. Bunun arkasında da, iki ülkenin de baş hasmının İran olması yatıyor. Hatta Panama Belgeleri’ne göre Suudi Arabistan Kralı Selman, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun seçim kampanyası için geçen yıl 80 milyon dolar vermiş.
İSRAİL-MISIR-SUUDİ ARABİSTAN. VE TÜRKİYE?
Zaten Selman’ın son Mısır ziyaretinde Mısır Devlet Başkanı Sisi’den kopardığı 2 adanın arkasında da aslında İsrail-Suudi yakınlaşması yatıyor. Şöyle ki: 1950’den beri Mısır’ın elinde bulunan Tiran ve Sanafir adaları, daha önceleri Suudların himayesindeydi.
Adaların yeniden Suudi Arabistan’a teslim edilmesi için de iki ülke altı yıldır görüşüyordu. Ancak İsrail karşı çıkıyordu. “Adalar Suudlara geçerse Kızıldeniz’e açılamam” endişesiyle. Dolayısıyla bu son anlaşma Mısır ve Suudi Arabistan’dan ziyade, aslında İsrail ve Suudi Arabistan’ın uzlaşması.
Zaten İsrail Savunma Bakanı Moshe Yaalon da daha sonra Suudi Arabistan, Mısır, İsrail ve ABD’nin bu konuda anlaştığını açıkladı. Mısır ve Suudi Arabistan arasındaki dostluk ise zaten Suudların Sisi’nin darbesine verdikleri destekle zirve yapmıştı.
İşte bu da İsrail-Suudi Arabistan-Mısır arasında bir ittifakın oluştuğuna işaret ediyor. Bu denklem de Türkiye ve Mısır’ın çıkarlarını da büyük oranda örtüştürüyor. Bu da iki ülke arasındaki buzların da yavaş yavaş çözüleceğine işaret ediyor.
ORTA YOL
Tüm bunların yanında, işin bir de “duygusal” tarafı var. Son yıllarda İsrail’in Doğu Akdeniz havzasında bulduğu doğal gaz rezervleri, Türkiye ve İsrail’i enerji işbirliğine itiyor. Zira İsrail gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak boru hattı, iki ülkenin de cebini epey dolduracak potansiyelde.
Tüm bunların ötesinde ise, Şii-Sünni çatışmasıyla iki cepheye ayrılmış bölgede, bu çatışmaya doğrudan taraf olmayan bölge güçleriyle ilişkilerimizi geliştirmemiz elzem. Bu kümede ise sadece 3 aktör kaldı: İsrail, Mısır ve Irak Kürdistanı.
İşte bu resim de Türkiye ve İsrail’i bir orta yol bulmaya itmiş görünüyor. Shai Cohen’in mülakatımızda verdiği bilgilerden de bunu anlıyoruz: İki tarafın kırmızı çizgisi baki. Yani Hamas ve Gazze. Belli ki İsrail Gazze’nin yeniden inşası için Türkiye’ye özel bir rol verecek.
ANKARA ÇOK DAHA FAZLASINI KAZANACAK
İsrail’in bu konuda sağlayacağı kolaylıklara karşı da, Türkiye de Hamas konusunda belli ki daha hassas davranacak. Yani iki tarafın hassasiyeti de karşılıklı olarak büyük ölçüde giderilecek. Kaldı ki Hamas için ambargonun kalkması, Türkiye’de faaliyetlerini sürdürmesinden çok daha hayati önemde.
İşte bu envanterin kontrolü bittiğinde de, Ankara normalleşmeyle kaybettiğinden çok daha fazlasını kazanacak gibi görünüyor.