Filistin savaşı nedeniyle batı ülkelerinde Kur’an’a rağbet arttı ve batı insanı kendi diliyle yazılmış bir Kur’an mealini okumaya başladı.
Kendi diliyle (İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca vs) bir meal okuyan insanların nasipli olanları İslamla şereflendi, elhamdülillah…
Fakat bizim mahallenin kimi âkillerine göre 1200 yıldır İslamın bayraktarlığını yapan bu milletin evlatları meal okuyacak olurlarsa sapıtırlarmış…
Sapıtmamaları için mutlaka tefsir okumaları gerekirmiş.
Kur’an’ın ‘oku’ hitabına rağmen, Cumhuriyetin kurucu iradesinin dilimizi emanet ettiği Agop Dilaçar’ın ‘okuma’ kitabıyla eğitilen insanımız yılda ortalama 100 sayfalık bir kitap bile okumazken…
600 Sayfalık meal yerine 3-5 bin sayfalık tefsirler okuyarak sapıtmaktan kurtulacak…
İşte bu anlayıştır ki Müslümanı Kur’an’dan uzaklaştırmış ve insanlarımı İslamî anlamda cahil bırakmıştır…
Oysa biz gençlik yıllarımızda, âkil insanlar kadar akıllı olmadığımız için, evlenen arkadaşlarımıza Fikri Yavuz veya Hasan Basri Çantay hocalarımızın meallerini hediye ederdik.
Kimi zaman muhteşem bir hadis kitabı olan Riyasüz Salihin’i hediye götürdüğümüz de olurdu.
İşte bizlerin gençlik yıllarındaki birbirlerimize hediyemiz böyle olurdu.
İmdi…
Dostlarıma tavsiyem şudur ki:
Eğer şimdiye kadar bir Kur’an mealiyle ve hadis kitabıyla buluşmamışsanız; tez zamanda buluşun ve bu ikiliden kesinlikle ayrılmayın derim.
Bu iki kitabı okurken sapıtacak gibi olursanız bir âkile danışarak sapıtmaktan kurtulun!