Mehmed Sıddık ALADAĞ
ALİMLER
Kaynaklarda bildirmişlerdir ki:Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde: "Şerlilerin en şerlisi kötü âlimlerdir." buyurmuşlardır. (Dârimî)
Kendilerine sorsan âlimim diye geçinirler. "Âlimim" demekten kendilerini alamazlar.
Onlar Ahkâm-ı ilâhî'ye bakmaya lüzum bile görmezler. "Ben biliyorum" derler.
Fakat kendilerinden bir haber, kendilerini dahi öğrenememişler. Güya İslâm dinini temsil ediyorlar, fakat aslında İslâm dinini ifsad ediyorlar.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Allah-u Teâlâ ilmi size ihsan buyurduktan sonra (hafızanızdan) zorla çekip almaz. Lâkin âlimleri, ilimleri ile beraber cemiyet içinden alır, ruhlarını kabzeder.
Artık kara cahil bir zümre kalır. Halk bunlardan dini ihtiyaçlarını sorarlar, onlar da (Âyet, Hadis gözetmeden) kendi düşünce ve arzularına göre fetva verip, hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar."
(Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2174)
Bugün olduğu gibi."
AHİR ZAMAN ALİMLERİ'NİN İÇYÜZÜ
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz âhir zamanda ortaya çıkacak olan saptırıcı imamlar ile âhir zaman alimlerinin iç durumlarını haber vermişler, onları "Gök kubbe altındakilerin en şerlileri", "Deccal'den daha tehlikeli", "Şerlilerin en şerlisi" gibi sıfatlarla vasıflandırmışlardır. Zira Deccal iman ehline nüfuz edemez.
Ancak bunlar sûret-i hak'tan göründükleri için İslâm'a ve imana kimsenin vuramayacağı darbeyi vururlar.
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz birçok Hadis-i şerif'lerinde Asr-ı saâdet'ten kıyametin kopmasına kadar geçecek zaman içerisinde zuhur edecek olan birçok fitneleri gerek kapalı olarak gerekse açık olarak haber vermiş, ümmet-i muhteremesini gelecek fitnelere karşı uyarmıştır. Günümüzde ise haber verdiği o fitnelerin gün yüzüne çıktığı bir devirde yaşıyoruz.
Hazret-i Ali -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki İslâm'ın yalnız ismi, Kur'an'ın ise resmi kalacak. Mescidler dış görünüşleri ile mamur, fakat içleri hidayetten mahrum olacak.
Onların âlimleri gök kubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı ve yine onlara dönecektir." (Beyhâkî)
Görüldüğü üzere bunlar gök kubbe altındaki en şerli ve en tehlikeli insanlardır. Çünkü onlar ilâhî hükümlere değil de kendi zanlarına uymuşlar, kendi mesnetsiz iddiâlarını hüküm yerine koymuşlardır.
Gök kubbe altındaki en şerli kişiler olan âhir zaman âlimleri, İslâm dinini menfaatleri için aslından çıkarmaya çalışırlar.
Bu gibi kimseler, uymaları ve yoluna girmeleri gereken dinlerini oyun ve eğlence edindiler. Dini hükümleri kendi arzularına göre yalan-yanlış yorumlamaya kalkıştılar. Zan, nam, gaye, maksat ve menfaatleri için bu Din-i mübin'i vasıta olarak telâkki ettiler.
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde âhirzamanda gök kubbe altında en şerli insanların âlimler olacağını haber vermişlerdir.
"Yeryüzünde haksız yere böbürlenip büyüklük taslayanları, âyetlerimi idrâkten çevireceğim, anlamaktan mahrum edeceğim." (A'raf: 146)
Âyet-i kerime'sinde beyan buyurulduğuna göre, kendilerini beğenip, haksız yere tefahür ettiklerinden ötürü Allah-u Teâlâ onları idrakten çevirmiştir.
Zirâ Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:
"Kendinde varlık görmen, diğer günahlarla kıyaslanmayacak kadar büyük günahtır." buyurmuşlardır.
Şöhretin afât, riyânın ise imanı götürdüğünü bile bilmezler. Kendilerine Allah-u Teâlâ'nın hükmü hatırlatıldığı zaman iman etmezler.
"Kendisine Rabb'inin âyetleri hatırlatılarak öğüt verildikten sonra, onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kim olabilir? Muhakkak ki biz suçlulardan öç alacağız!" (Secde: 22)
İşte Allah-u Teâlâ bu zâlimlerden nasıl öç alacağını, onları nasıl bir azap ile cezalandıracağını haber veriyor.
Âhirzaman ulemâsı, İslâm'a halel getirdiği için bu duruma düşmüşlerdir. İslâm dini'ne leke sürüyorlar, küçük düşürüyorlar.
Hazret-i Allah'a ve Resulullah Aleyhisselâm'a uymuyor, şeytana tabi olmuş, nefis putunu eline almış ve irşada kalkmış. Bunlar Hazret-i Allah ve Resulullah'ın izinden çıkalı çok olmuş.
Kötü âlimler din hırsızlarıdır. Şu Âyet-i kerime'ler onların durumlarını anlatmaktadır:
"Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar.
Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah'ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan fırkasıdır. İyi bilin ki asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır." (Mücâdele: 18-19)
Bunların ilimlerinden kendilerine bir fayda olmaz. Hatta bu ilimleri kendilerine zararlı bile olur. Çünkü kıyamet gününde "Günah olduğunu bilseydik yapmazdık." diyemezler.
Bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Kıyamet gününde en şiddetli azap görecek kimse, ilminden istifade edilmeyen âlimdir." (C. Sağir)
Âhir Zaman Ulemâsı:
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"İnsanlardan iki sınıf vardır ki, sağlam ve sâlih oluşları, umumun sağlam oluşunu, fesatları ise umumun bozulmasını mucib olur. Onlardan biri ulemâ diğeri ümerâdır." (Câmiu's-sağir)
Ulemâ istikamette olduğu müddetçe cemiyeti istikamete yöneltirler. İstikametten ayrılırlarsa, halkı da dalâlete sürüklerler.
Ulemânın en faziletlisi bu âlemin en faziletlisidir. İnsanların en şerlisi de kötü âlimlerdir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Dinin felâketine yol açan üç sebep vardır: Günahkâr fakih, zâlim devlet başkanı ve cahil müctehid." (Feyz-ül Kadir)
Çünkü onlar hükm-ü ilâhîye değil de kendi zanlarına uymuşlar, kendi mesnetsiz iddiâlarını hüküm yerine koymuşlardır.
Dine uymak şöyle dursun, dini kendilerine uydurmaya çalışırlar. Dinde yenilik isterler. Asıl gayeleri ise dini aslından çıkarmak, bid'at ve küfrü yaymaktır.
Dışarıdan âlim zannettiğiniz fesatçılar Allah-u Teâlâ'nın hudutlarını kaldırmak isterler. Kendilerine âlim süsü veren bu gibi kimseler, hem İslâm'ın ön safında görünmek isterler, hem de din-i mübini kendi arzu ve heveslerine uydurmaya çalışırlar.
Allah-u Teâlâ bu gibi kimseleri Âyet-i kerime'sinde bize tanıtıyor ve şöyle buyuruyor:
"Bunlar güya Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa onlar sadece kendilerini aldatırlar da bunun farkında değildirler." (Bakara: 9)
Allah-u Teâlâ'nın en çok buğzettiği kimseler bunlardır. Onun içindir ki sapmışlık ve kötülüklerini açıklamakta, cahilliklerini tescil etmektedir.
Âlim geçinen, fakat aslında zâlim olan bu gibi kimselerin bu cehaletleri, din adına işlenen bir cinayettir. Dinimizin maruz kaldığı en büyük tehlikedir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:
"Şerlilerin en şerlisi kötü âlimlerdir." buyurmuşlardır. (Dârimî)
Kendilerine sorsan âlimim diye geçinirler. "Âlimim" demekten kendilerini alamazlar. Onlar Ahkâm-ı ilâhî'ye bakmaya lüzum bile görmezler. "Ben biliyorum" derler. Fakat kendilerinden bihaber, kendilerini dahi öğrenememişler.
Güya İslâm dinini temsil ediyorlar, fakat aslında İslâm dinini ifsad ediyorlar.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Allah-u Teâlâ ilmi size ihsan buyurduktan sonra (hafızanızdan) zorla çekip almaz. Lâkin âlimleri, ilimleri ile beraber cemiyet içinden alır, ruhlarını kabzeder. Artık kara cahil bir zümre kalır. Halk bunlardan dini ihtiyaçlarını sorarlar, onlar da (Âyet, Hadis gözetmeden) kendi düşünce ve arzularına göre fetva verip, hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2174)
Bugün olduğu gibi. Çünkü onlar kendileri câhildir, câhillere de babalık yapıyorlar, yani Ebu Cehil oluyorlar, ümmet-i Muhammed'i ifsât ediyorlar, din-i mübin'i kökünden yıkmaya çalışıyorlar.
İşte bu cühelâ böylece insanları hakikatten kaydırmak, menfaatleri için arzularını hüküm yerine koymak isterler.
Oysa Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" buyurmaktadır. (Hûd: 112)
Bunlar bu ilâhî emirden çıktıkları için, dinden de çıkmışlardır.
Kötü âlimler Allah-u Teâlâ'nın dinini bıraktıkları, şeytanın adımlarına uydukları için bu hale düşmüşlerdir.
Âlim olduklarını sandılar, ulemâ sıfatı altında cehaletlerini ve küfürlerini yaydılar. Bu gibi kimselerin ifsatları çok, tahribatları büyüktür.
Onlar Allah-u Teâlâ ile ilgilerini kesmişler, halk ile ilgilerini kurmuşlar. Onların alış-verişi halk iledir. Yalnız ve yalnız nam, şöhret, gösteriş, riyaset ve mevki düşünürler.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:Onlar hem insanları Kur'an'dan menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar.
Böylece ancak kendilerini helâke atarlar da farkına varmazlar." (En'am: 26)
Kendileri Hazret-i Kur'an'ın nûr ışığından faydalanamadıkları gibi, başkalarının da faydalanmasına engel oluyorlar.
Müctehidim diyenler Allah-u Teâlâ'nın kelâmını hükümsüz saydı, kendi arzusunu hüküm yerine koydu. Kendi nefsini ilâh edinmiş olanlar onların bu ifsâdına irşad diyor, onlar ise kendilerini müctehid sayıyorlar.
Âyet-i kerime'de:
Resul'üm gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?)" buyruluyor. (Furkan: 43)
Allah-u Teâlâ'nın en çok buğzettiği, gadaplandığı kimseler bunlardır.
Onun içindir ki sapmışlık ve kötülüklerini açıklamakta, cahilliklerini tescil etmektedir.
Onların kalpleri nifak ve şüphe ile doludur.
Âyet-i kerime'de buyurulduğu üzere:
"Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını arttırmıştır.
Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle onlara elem verici azap vardır." (Bakara: 10)
Onlar Kitabullah'a itibar etmeyince, Allah-u Teâlâ da bu hastalığı taşıyanların hastalığını daha da arttırmıştır. Bu yüzdendir ki Allah-u Teâlâ'nın kahrına müstehak olmuşlardır.
Kendilerinin nasıl bir cehalet ve dalalet çukuruna düşmüş olduklarının hiç farkında değildirler.
Madde ve makam için dinine de, icabederse vatanına da ihanet ederler.
Âyet-i kerime'de:
Onların kalpleri iman etmedi." buyuruluyor. (Mâide: 41)
Zan, nam, şöhret, madde ve menfaat uğruna dinden çıktıkları gibi, başkalarını da çıkarmaya çalışırlar.
Bu halleri ile kendilerini halkın en iyileri, en faziletlileri zannederler. Oysa bunlar Hazret-i Allah'ın yanında en düşük kimselerdir.
Abdullah bin Amr -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Şüphesiz ki Allah-u Teâlâ ilmi insanlardan çekip alıvermez. Lâkin ilmi, âlimleri almakla kaldırır. Nihayet hiçbir âlim bırakmadığı vakit, insanlar bir takım kara cahilleri baş edinirler. Onlara sual sorulur. İlimsiz fetvâ verirler. Bu suretle hem kendileri saparlar, hem de başkalarını saptırırlar." (Müslim: 2673)
Hakiki âlimlerin sayıca azaldığı, ilim yerine cehaletin ortalığı kapladığı, kendilerine âlim süsü veren bir takım kara cahillerin Hadis-i şerif'leri, geçmiş ulema ve fukahanın kıyas ve fetvâlarını reddedip hiçbir esasa dayanmadan keyiflerine göre fetvâlar verdikleri zamanlarda bilenlerin bildiklerini neşretmeleri, üzerlerine düşeni yapmaları gerekmektedir. Halbuki ilmin azalması ile hakiki âlimlerin yok olması sebebiyle bu vazife yapılamamaktadır.
Ebu Said-i Hudrî -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'te ise şöyle buyuruluyor:
"Kim insanların dini işlerinde Allah'ın faydalı kıldığı bir ilmi gizlerse, Allah kıyamet gününde onu ateşten bir gem ile gemler." (İbn-i Mâce: 265)
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz'den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'te Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
Ümmetimden birtakım zümreler türeyecektir. Onlar Kur'an'ı öyle okurlar ki; sizin okuyuşunuz onlarınkinin yanında hiç kalır. Namazınız da namazlarına göre bir hiç kalır. Orucunuz da oruçlarının yanında bir hiç kalır. Kur'an'ı okurlar, onu lehlerine zannederler, halbuki o aleyhlerine olacaktır. Namazları köprücük kemiklerinden öteye geçmez.
Nitekim onlar, okun yaydan çıktığı gibi İslâm'dan hemen çıkacaklar. Onlarla harp eden ordunun askerleri Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-inin dilinden kendilerine ne (kadar ücret)ler takdir edilmiş olduğunu bilselerdi (başkaca) çalışmaktan mutlaka vazgeçerlerdi."
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- bu Hadis-i şerif'i ve devamını rivayet ettiği zaman Ubeyde es-Selmânî -radiyallahu anh-:
"Ey müminlerin emiri! Kendisinden başka ilâh olmayan Allah aşkına söyle! Sen bu Hadis'i Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-den bizzat işittin mi?" diye sordu.
O da: "Kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki evet!" dedi. Ubeyde -radiyallahu anh- ona üç sefer yemin verdi, o da üç sefer yemin etti. (Müslim: 1066)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ebu Saîd ve Enes -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinin bir noktasında da şöyle buyuruyorlar:
"Onlar insanları Kitabullah'a çağırırlar, fakat Kitap'tan zerre kadar nasipleri yoktur." (Ebu Dâvud: 4765)
Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Şüphesiz ki benden sonra ümmetimden bir zümre gelecektir. Onlar Kur'an okuyacaklar, fakat Kur'an'ın feyzi onların boğazlarından öteye geçmeyecektir. (Yalnız dilde kalacaktır.) Nitekim onlar okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkacaklar, bir daha da ona dönemeyeceklerdir. İşte bütün insanların ve hayvanların en kötüsü bunlardır." (Müslim: 1067)
Bunlar nefislerini ilâh edinmiş, Hazret-i Allah'a hasım kesilmişlerdir. Niyetleri bozuk olduğundan ötürü Hazret-i Kur'an boğazlarından öteye geçmedi. İçlerine iman yerleşmediği için, boş oldukları için boşluğa düşüverdiler.
İlmi İle Dünyalık Elde Edenler:
Allah-u Teâlâ onları "İlmi ile dünyalık elde edenler" diye vasıflandırarak şöyle buyurmuştur:
"Onlar ise bunu arkalarına attılar ve az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kötü!" (Âl-i imran: 187)
Zira onlar hem kendileri yoldan çıkmış, hem de başkalarını yoldan çıkarmışlardır. Onların zararları yalnız kendilerine değil, başkalarının küfürlerine sebep oldukları için, zararları umuma sirayet etmektedir.
Allah-u Teâlâ ilmi aziz kıldığı halde, kötü âlimler ilmi mal ve mevki elde etmeye âlet ederler.
"Dinlerini oyun ve eğlenceye alanları, dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak." (En'am: 70)
Bu gibi kimseler, uymaları ve yoluna girmeleri gereken dinlerini oyun ve eğlence edindiler. Dini hükümleri kendi arzularına göre yalan-yanlış yorumlamaya kalkıştılar. Zan, nam, gaye, maksat ve menfaatları için bu Din-i mübin'i vasıta olarak telâkki ettiler.
Ve onlar dünyayı ahirete tercih ederler.
Onlar ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir." (Bakara: 86)
Onlar artık Hazret-i Allah ile ilgilerini kesmişler, halk ile ilgilerini kurmuşlar. Onların alış-verişi halk iledir. Yalnız nam ve şöhret düşünürler, gösteriş, riyaset ve mevki düşünürler. Halk da bunlara rağbet eder. Sözüne, kalıbına, elbisesine bakar.
Bu halleri ile kendilerini halkın en iyileri, en faziletlileri zannederler. Oysa bunlar nefislerine değer verdikleri için, Hazret-i Allah'ın yanında gerçekten en düşük insanlardır.
Cabir -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"İlmi, âlimlere karşı böbürlenmek, cahillerle münakaşa etmek veya mevki-makam elde etmek için öğrenmeyin. Kim bunu yaparsa ona ateş gerekir ateş!" (Kütüb-i Sitte Muhtasar-ı Tercümesi. c. 16 sh. 551)
Tedris ve fetvâ işleri makam-mevki, mal-şöhret için olmadığı, ancak Allah-u Teâlâ'nın rızâsını kazanmak için olduğu zaman faydalı olur. Aksi halde çok büyük zararlar açar.
Diğer bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
Kim ki onunla, Aziz ve Celil olan Allah'ın rızâsı aranan ilimlerden bir ilmi dünyevi bir menfaat için öğrenirse, kıyamet gününde cennetin kokusunu bulamaz." (Ebu Dâvud)
Şimdi bir bu Hadis-i şerif'e dikkat edin, bir de "Ben âlimim!" diyenlere bakın. Zira menfaatsız adım bile atmazlar.
"Allah'ın âyetlerini az bir dünya menfaati karşılığında sattılar da insanları O'nun yolundan alıkoydular. Onların yaptıkları gerçekten ne kötüdür!" (Tevbe: 9)
Halbuki dünyaya düşkün olmak Allah-u Teâlâ'nın sevmediği bir şeydir.
"Dünya malına tama, mârifetullah'ı âlimlerin kalplerinden izâle eder." (Münâvî)
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
Bu ümmetin ulemâsı iki kısımdır:Biri Allah-u Teâlâ'nın kendisine ilim verip onu insanlar için sarfeden ve ona karşı ücret almayan, onu para ile satmayan kişidir. İşte böyle bir kişi için denizin balıkları, yeryüzünün hayvanları ve gökyüzünün kuşları istiğfar ederler.
Diğeri ise öyle bir adamdır ki, Allah ona ilim verdiği halde o ilimle Allah-u Teâlâ'nın kullarından bahillik eder, o ilimle ücret alır ve onu bir paha ile satar. İşte böyle bir adama kıyamet gününde ateşten bir gem vurulur.
Bir nidacı şöyle seslenir: 'Bu kimseye Allah ilim vermişti, o ise onunla Allah'ın kullarına cimrilik etmişti ve onu bir paha ile satmıştı.'
Bu ateşten gem hesaptan ayrılıncaya kadar onun üzerinde kalır."
Bir de şu var ki, halka âlim olduğu zannını verdirmek için konuşuyorsa, halkı başına toplamak gibi bir gaye güdüyorsa gizli şirktir.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Gizli şirk, insanların methini ve ihsanını veya tazimini kazanmak maksadıyla amel ve ibadet eylemektir." (C. Sağir)
Aslında bütün iyilikler Allah-u Teâlâ'dan gelir. Fakat insan O'nun bu lütfunu ve ihsanını bilmediği için kendi nefsine mâlediyor.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Sana gelen her iyilik Allah'tandır, bütün kötülükler de kendi nefsindendir." (Nisâ: 79)
Buna rağmen bir çok kimseler o ilmi kendine âitmiş gibi halka göstermeye çalışırlar. Bu ise vereni bir nevi inkâr demektir. Çünkü onun nefsi Allah-u Teâlâ'nın lütuf ve ihsanını kendisine mâletmiş, dolayısı ile dalâlete gitmiştir.
Bir Âlimin Mümin mi, Kâfir mi, Münafık mı Olduğu Nasıl Anlaşılır?
Eğer cân-ı gönülden Din-i mübin'i savunuyorsa, Hazret-i Kur'an'ı yaşıyorsa, Resulullah Âleyhisselâm'ın Sünnet-i seniyye'sini tatbik ediyorsa, bu gibi kimseye "İyi âlimdir" zannını verebiliriz. Hakiki âlimler bütün hâl ve ahvâlini dine uydururlar, Resulullah Âleyhisselâm'ın izinde bulunurlar.
Ve fakat "Ben âlimim!" diyor, ahkâmca hareket etmiyor, ilâhî hükümleri arkasına atarak kendi zannını yürütüyorsa; bu gibi kimseler sapmış, kendileri saptığı gibi halkı da saptırırlar.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Sizden hiçbirinizin arzuları benim tebliğ ettiğim şeylere tâbi olmadıkça iman etmiş olmazsınız." (Buhari)
Hazret-i Allah'ı bilmeyen ve O'ndan korkmayan, emirlerine riâyet edip nehiylerinden kaçınmayan kimselere "Âlimdir" demek en büyük hatadır. Mâsiyet işleyene âlim denmez. Zira Allah-u Teâlâ'dan en çok korkanlar âlimlerdir. Bunlar korkmadıklarına göre ulemâ vasfını kaybetmişlerdir.
Dine uymak şöyle dursun, dini kendilerine uydurmaya çalışırlar. Tahripçidirler, dinde yenilik isterler. Asıl gayeleri ise dini aslından çıkarmak, bid'at ve küfrü yaymaktır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışırcasına uğraşanlar için de acıklı bir azap vardır." (Sebe: 5)
Âyet-i kerime'de geçen "Ricz" azabın gayet çirkini ve en murdarı mânâsına gelmektedir. Allah-u Teâlâ'nın âyetlerini çürütmek isteyen, hükümsüz bırakmak ve kendi arzusunu hüküm yerine koymak isteyenlerin bu cürümleri pek büyük olduğu için kendilerine verilen ceza da o nispette iğrenç ve acıklı olacaktır.
Allah-u Teâlâ'nın en çok buğzettiği kimseler bunlardır. Onun içindir ki sapmışlık ve kötülüklerini açıklamakta, cahilliklerini tescil etmektedir.
Dışarıdan âlim zannettiğiniz fesatçılar, ifsatlarını yürütürler ve Din-i mübin'e en büyük tahribâtı yaparlar.
Bunun içindir ki her kelimesinin ahkâma uyup uymadığına dikkat edin.
Âlimim" diyen kimse, eğer Allah-u Teâlâ'nın ahkâmı mucibince hareket ediyorsa, sözlerini kabul edin, etmiyorsa reddedin. Emir ve yasaklarını tatbik ediyorsa iyi nazarla bakın, etmiyorsa kötü nazarla bakın. Söz ve davranışları Hazret-i Kur'an-ı Azîmüşşan mucibince değilse o ifsatçıdır ve kötü âlimdir. Sakının onlardan, sakın lâflarına aldanmayın!
Resulullah Âleyhisselâm'ın Hadis-i şerif'lerine uygun hareket ediyorsa, fiili Sünnet-i seniyye'sini işliyorsa iyi olarak kabul edin, işlemiyorsa reddedin. Çünkü o, onun yolunda değildir.
Zira bir Hadis-i şerif'lerinde:
Sünnet-i seniyye'me tâbi olmayan benden değildir." buyuruyorlar. (Münâvî)
Çünkü onun gayesi ve maksadı var. Senin dinini kökten yıkmaya çalışıyor. Allah-u Teâlâ'nın hudutlarını kaldırmak istiyor. Fakat sen hâlâ onu âlim zannedip sözünü dinliyorsun ve fakat yanlış mıdır, doğru mudur diye tefrik etmiyorsun.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Sizden cehennem ateşine en ziyade cesur olan kimse, sağlam bilgisi olmaksızın dini meselelerde fetva vermeye cesaret gösterendir." (Câmi'üs-sağîr)
Onlar fetva için gelenlere akıllarına cazip olan şeyleri söylerler. Hazret-i Allah'ın ahkâmını inkâr eder, kendi zannını ahkâm yerine koyar ve halka fetva verirler. Gerçekten hakikatten mahrumdurlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:Dillerinizin yalan yere vasfettiği şeyler hakkında 'Bu helâldir, bu haramdır.' demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz.
Allah'a karşı yalan uyduranlar ise iflâh olmazlar." (Nahl: 116)
Bir şeyin helâl veya haram olduğunu beyan etmek, peygamberler vasıtasıyla ancak Allah-u Teâlâ'ya mahsustur.
Hüküm verme yetkisi sadece O'na aittir. İnsanların kendi görüş, anlayış ve mantıklarına göre rastgele hüküm vermeleri, Allah-u Teâlâ'nın haram kıldığı bir şeyi kendi cehalet ve heveslerine uyarak helâl kılmaları;
Allah-u Teâlâ'nın hükmüne muhalefet etmektir, O'nun şeriatını tahrif, ahkâmını tağyir arzusundan başka bir şey değildir. Bu iddiaların her biri Allah-u Teâlâ'ya karşı uydurulmuş bir yalan ve iftiradır.
Hidayeti dalâletle değiştiren, sapmışlığı satın alan bu iftiracılar her zalimden daha zalimdirler. Doğruyu yalanlamak, gerçeği reddetmek hiç şüphesiz ki Hakk'a karşı bir zulümdür, suçların da en büyüğüdür.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:Allah'a karşı yalan uydurandan ve kendisine gelmiş olan doğruyu yalanlayandan daha zâlim kim olabilir?Cehennemde kâfirler için bir yer yok mudur?" (Zümer: 32)