MAARİF DAVAMIZ VE TALEBE ÜZERİNE

"MAARİF DAVAMIZ VE TALEBE ÜZERİNE 1 "

21. Yy.Tekniğin hızla ilerlediği, Dijital ve Teknolojik gelişmelerin dünyaya hükmettiği, Gelenek olanın Modernite karşısında tamamen yok edilmeye çalışıldığı, kuşaklar arasında bağlantının koptuğu, artık makinaların insana hükmettiği 'karanlık bir çağdayız'.

Batılıların kurduğu bir çağ başka nasıl olabilir ki!
İçinde dinin/inancın olmadığı, göklerle irtibatın kesildiği, Peygamber eliyle aktarılan vahiy/sünnet kültürünün çağdışı kabul edildiği bir Batı Medeniyeti dünyayı daha ne kadar yaşatabilir?

Bilim,Batılıların tekeline geçtiğinden beri metafizikten soyutlandı. Sezgiye düşünceye dayalı ne varsa sorgulanır oldu. Batı aleminde bundan dolayı Frederich Nietzsche Batı tanrıyı öldürdü demek zorunda kalmıştır. Batı, bu bilim çağında yoluna Tanrısız, felsefesiz devam ediyor artık. Ve bütün dünyaya bunu kabul ettirmenin hesapları içinde.

Artık Batı medeniyetinde Dinin yerini Bilim aldı.

Çağdaşlaşmanın Batılılaşmaktan geçtiğini anladığımızdan beri meyve veren bütün ağaçlarımızı yaktık, yok ettik. Bin yıldır gölgesinde dinlendiğimiz, nefes aldığımız ve üç kıtaya nefes olduğumuz neyimiz varsa, hepsine sırt çevirdik "Batılılaşma Rüyası" uğruna!

Hazreti İbrahim; "Ben, batan şeyleri sevmem" diye seslenmişti Mezopotamya Medeniyetinden bütün insanlığa.
Batı; karanlığa batan, eşyaya esir olan, hakikatin ışığından rahatsız olan ve kendiyle beraber bütün bir insanlığı batmaya doğru götüren pusulasız bir gemi.
Ne yazıkki bütün bir insanlık o gemiye binmiş durumda.
Halbuki Bizler Hz.Nuh'un gemisindeydik.
Biz, bizi batıracak ne varsa dört elle sarılmış durumdayız.
Gözlerimiz, hakikate karşı kör olmuş durumda.
Hz.Musa'nın "Asa"sına ihtiyacımız var.
Biz yola çıkarken "Asıl Hikaye"mizi unuttuk.
Neydi Bizim Hikayemiz!
Biz kimiz?
Sınırlarımız nerden başlar, nerden biter?

“İnsanın ufku mü’mindir. Mü’minin ufku peygamber. Peygamberin ufku da, mutlak gerçeklerin habercisi, her peygamberi şahsiyetinin katlarında bir yaprak gibi bulunduran Son Peygamber değil mi. (Sezai Karakoç)
Neydi bizim ufkumuz, ufuk çizgimiz!

Kimse kusura bakmasın, bataklıklarda sinek avlıyoruz!

Gök gürlemeleri karşısında içimiz titremiyor, kalbimiz ürpermiyor artık. "Yeryüzünün sesi" kalbimizi ve gönlümüzü, ruhumuzu ve benliğimizi öyle esir aldı ki - aslında kıyamettir üzerimize kopan- bu esaret karşısında sevinç çığlıkları atıyoruz. Celladımıza aşık olduk idam sehpasında.
Bu çağın kirli/gürültülü sesi gönlümüze öyle sirayet etti ki kalbimizde çan sesleri çalmaktadır.
Kalbimiz, Batının Ortaçağlardaki köhnemiş kiliselerine dönüştü.

21. Yy. Çağı/Batısı her alanda bizden öcünü almaktadır.
1839 Tanzimat Fermanıyla beraber, Biz yenileşme hareketleri adı altında bir takım Tanzim/düzenleme hareketleri başlattık.
Bu Tanzim/Düzenleme konusu maalesef sonradan taksim/yerleşme pozisyonuna geçecek ve yenileşme hareketleri bahanesiyle Batılılar, her alanda ülkeye nüfuz etmeye çalışacaklardır.Bunun için önce kendine bağlı, kendi sistemleriyle yetişmiş kuşakların olması gerekiyordu. Bu da ancak eğitim sistemine hakim olmakla olabilirdi. İşte şuan ki eğitim sistemimizin sorunu şu birkaç yıllık sorun değil, neredeyse bir asırlık meseledir.
Evet, Batılılaşma sevdasına eğitimle başladık, ayarını kaçırarak.
Ve bundan sonraki Eğitim Sistemi, "Batı Ayarlı" bir sistem olacaktır.
Amaç; kendi medeniyetinden yoksun, ecdadına düşman, kendi has toprağına yabancı ve kendinden yoksun kuşaklar yetiştirmekti. Bu da ancak ruhsuz bir eğitim sistemiyle olabilirdi ancak.
Bizim Kadim Medeniyetimizde eğitimin temel gayesi, devletine, milletine ve kadim geleneğine bağlı, ilim irfan peşinde koşan, hakikatin izini sürecek "Adam" lar yetiştirmek değilmiydi?
O 'Adam' larki kendini bilecek, Gerçek Yaratıcıyı bilecek, Kur'an ve Sünnetin ışığında çağı bilecek, fikirleriyle çağı aşacak ve İnsanlığa nefes olacaktı.
Kendini bilmeyen;Yaratıcıyı nasıl bilecek, Çağı nasıl bilecek ve Çağı nasıl tanıyacak?

Eğitim Sistemi " Biz Kimiz" sorusuna cevap arayışında değil!

Eğitim sistemi, hakikate karşı çekilmiş siyah bir perdedir.
Hakikat ki, Efendimizin kurmuş olduğu Suffe okulunun temelidir, Nizâmülmülk'ün kurmuş olduğu Nizamiye Medresesinin sütunlarıdır.
Biz bu temeli ve sütunları tekrar dikerek, Maarifimizi, Vahyin ve Sünneti Seniyyenin ışığında tekrar inşa edebiliriz.

Eğitim; çocuğu, "İnsanı Kâmil" etme sanatıdır.
Çocuğu, akıl, kalp ve ruh hamuruyla yoğurup yarına/hayata hazırlama ocağıdır.
O ocak ki tefekkür ve teslimiyetin ocağı, Hazreti İbrahim'in ateşe atıldığı İbrahimi ocak.
Yandıkça olgunlaşan, olgunlaştıkça meyve veren, meyve verdikçe taşlanan, Mevlananın yüz yirmi gün kalıp "Hamdım, Piştim, Yandım" diye çile çektiği çilehane ocağı.
Eğitim bir ocak olmalı, yakmalı, pişirmeli ve olgunlaştırmalı.
İlmi, irfan ile yoğurmalı.


Bu amaçla;
Eğitim, öğrenciyi dünyanın sırlarını anlamaya sevk etmelidir. Adeta dünyayı keşfe çıkartmalıdır. Önce kendinden başlayarak, sonra mikro alemden makro aleme/parçadan bütüne doğru arayışını sürdürdürmeli. Kainatın her zerresini bir ayet gibi okumalı, eşyanın sırrı karşısında tefekkür etmeli eşyaya hükmetmeli. Eşyaya hükmetmeli ki eşyaya karşı savaşında galip gelebilsin.


Bunun için önce öğrencinin (burada talebe olması gerekiyor ki talep eden olsun) düşünme kabiliyetini sağlayacak "Zaman ve Mekân" ayarlanmalı. "Zaman ve mekân" temizliği ile öğrencinin akıl kalp ve ruh dünyası çağın kirinden arındırılmalıdır.
Eğitimin içinde gökyüzünün kalbi atmalı, Vahyin ve Sünneti Seniyyenin ışığında hakikatin izi sürülmelidir.
Eğitim, bugün için değil, yarınlar için olmalıdır.
Öğrencinin gününü kurtarmak için değil, yarınları, yarından da ötesini kurtarmak için olmalıdır.

Peki, bizim bugünümüz, yarınımız nasıl olacak!
Şuan geldiğimiz nokta şu ki eğitimin içinden "Mana"yı yani düşünme melekelerini çıkartıp eğitimi ruhsuzlaştırdık.
Göklerle irtibatı kestik.
Yer, gökyüzüyle düşmanlığa kalkışırsa çoraklaşır, ölü hale gelir ve nihayetinde yeryüzü arızalı hale gelir.
Tam bir asırdır bizler, nefsi ihya edelim derken(koltuk,makam mevki uğruna) nesli ihmal ettik, ve şuanda ihmalin ötesinde toplu imhanın yollarını aramaktayız.

Bilge Mimar Turgut Cansever'in dediği; Şehri imâr ederken nesli ihyâ etmeyi ihmal ederseniz, ihmâl ettiğiniz nesil, imâr ettiğiniz şehri tahrip eder, sözü dün bugün ve yarın içinde geçerli değil mi?

Ne zaman bizim Asıl derdimiz Maarif davamız olacak?

Vesselam.

Yazımız, Maarif ve Talebe üzerine 2 de devam edecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.