Mehmed Sıddık ALADAĞ
HZ.ADEM İLE HAVA
Allahü Teâlâ, kendi varlığını bilsin, ibâdette bulunsun ve yer yüzünü de imâr etsin diye insan varlığını yaratmayı mürad ettiği zaman, Meleklerine:
— «Ben yer yüzünde muhakkak bir halife yapacağım, bir halife tâyin edeceğim ki kendi irademden kudret ve sıfatımdan ona bazı selâhiyetler vereceğim ki, o bana vekâleten mahlûkatım üzerinde bir takım tasarruflara sahip olacak, benim nâmıma hükümler icra edecek, benim vekilim olarak benim emirlerimi, benim kanunlarımı tatbike memur bulunacak. Sonra onun arkasından gelenler ve ona halef olarak yâni vazifeyi icra edecekler bulunacaktır,» buyurdu.
Melekler bir taraftan bundaki şerefi takdir ettiler, diğer taraftan da yeryüzündeki bir mahlûka böyle yüksek bir irade selâhiyeti bahşedilmesinde bir şer ihtimalinden de korktular. Allahü Teâlâ bundaki gizli hikmetlerini de bildirmediği için:
— «Ey Rabbimiz! Yer yüzünde onu fesada Verecek, onda fesadlar çıkaracak ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın? Halbuki biz hep sana hamdederek, daima seni tesbih ve takdis edip dururken,» dediler.
Ve bu suretle maksatları —hâşâ itiraz olmayıp hikmetini sormak olduğunu bildirdiler, mamafih bununla hilâfete zımnan bir rağbet de gösterdiler. Allahü Teâlâ cevaben:
— «Her halde ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim,» buyurdu. Melekler bu cevap karşısında sustular ve birbirlerine:
— «Elbette rabbımız her şeyi bilir, faydası olmayan bir mahlûk yaratmaz,» dediler.
Allahü Teâlâ, Meleklere: .
— «Muhakkak ben, kuru çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım, binaenaleyh ben, onu tam bir insan kıvamına koyup içine ilâhî bir emrim olan ruhtan feyiz verdiğim vakit, onun için secdeye kapanın,» dedi.
Bunun üzerine Melekler, hepsi toptan secde ettiler, ancak iblis dayattı, kibrine yediremedi ve secdeden kaçındı. Çünkü o- kendisini en üstün mahlûk kabul ediyordu.
Allahü Teâlâ:
— «Ya iblis! Sen niçin secde edenlerle beraber olmadın?» dedi. iblis de:
— «Benim bir kuru çamurdan, bir sûretlenmiş balçıktan yarattığın bir beşere secde etmem mümkün değildir. Zira ben ateşten yaratıldım, Ateş'ise topraktan üstündür,» dedi ve bu bâtıl kıyasıyla itaat dairesinden çıkarak fiilen kâfir oldu.
Allahü Teâlâ: .
— «O halde, çık oradan, çünkü sen tard olundun. Ve bu lanet ceza gününe kadar üzerindedir.» Şeytan:
— «Rabbim! öyle ise bana onların tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver,» dedi.
Allahü Teâlâ da ba's gününe kadar değil, ecel günü yani birinci sürün üfürülmesine kadar mühlet verdiğini bildirdi
Bunun üzerine Şeytan:
— «Ya rabbi! benim azgın ve asiliğime hükmetmekliğin vesilesiyle yemin ederim ki, ben, o insanlar için yer yüzünde ziynetler yapıp onları kandırarak hepsini yoldan çıkaracağım, ancak içlerinden mıhlasın Kulların müstesna. Yâni hâlis taatın için seçilmiş lekesiz has kulların aklanmazlar,» dedi.
Allahü Teâlâ, Şeytanın beşerin ilk maddesine bakarak onlara mutlak tahakküm edebileceğine kaail olmasına rağmen, muhlas kullar için hakkı teslim etmesi üzerine buyurdu ki:
— «işte bu dediğin, sahiplerini azıtamayacağını itiraf ettiğin o ihlâs ve tevhîd, bana kavuşturan dosdoğru bir yol, hak bîr kanundur. Hakikaten kullarım üzerine ne sözle ilzam edecek bir delilim, ne fiilen musallat olacak bu kudretin yoktur. Ancak sana uyan azgınlar müstesna. Yani ancak onları sürükleyebilirsin. Fakat o da senin hükmün ile değil, onların iradelerini kötüye kullanarak sana uymaları ve arkana düşmeleri sebebiyledir. Yoksa muhlaslara tasallut edemediğin gibi, diğerlerine de edemezsin. Şüphesiz Cehennem de o sana uyan azgınların vaad olunan yerleridir.»
Allahü Teâlâ, insanın şerefli, itibarlı ve kendisine halife olmaya lâyık bir mahlûk olduğunu göstermek üzere Hz. Adem'e bütün esmayı talim ederek ilim ve kelâm sıfatlarına mazhar kıldı, sonra da o âlemini Meleklere işaret eder