Hasan TEPE
ARAÇLAR ve AMAÇLAR
ARAÇLAR VE AMAÇLAR
İçinde yaşadığımız çağda, beyazın siyah, doğrunun yanlış, haramın helal, günahın sevap, zalimin mazlum gösterildiği, görmek istenilenin perdelendiği karmaşık bir anlayış kültürü hakim durumda.
Algının, aklı saf dışı bıraktığı, sadece görünene mahkum olduğumuz bir çağın içindeyiz.
Batı kavramları hayatımızı öyle işgal etti ki, artık Batı kavramlarıyla düşünüyor ve Batı kavramlarıyla hayatımızı ve inanç dünyamızı anlamaya çalışıyoruz.
Soyut olan, görünmeyen öte/ahiret dediğimiz manevi alemimiz, yerini Batının Kapitalist havasına bıraktı. Metafizik, fiziğin sınırlarına indirildi.
Artık göz sadece gördüğünü algılıyor. Kalbin ve gönlün gözü körelmiş durumda.
Ve böyle olunca insanın düşünce ve inanç dünyasında araç ve amaçlar arasındaki doğal dengede zamanla bozulabiliyor. Bu bozulma günümüzde tamamen araçların lehine dönmüş durumda.
İnsan, hem kendi anlamını yitirdi, hem de eşya karşısındaki değerini ve önemini bir nevi koruyamadı. Eşyaya/maddeye karşı yenik düştü.
İnsan, madde dediğimiz dünyayla arasında bir gönül bağı kurdu, bu bağ insanı kendi aslı/manevi bağlarından koparıp yeryüzündeki dünyanın ağlarına bağladı.
'Vasıtalar/araçlar', "Amaç"lar haline gelip, insanın ulaşması gereken asıl gaye olunca insan kendi tabiatını/varlığını araçlara mahkum etti.
Ve insan eşya ve madde karşısında diz çöktü.
Bir savaş esnasında Hz. Ali namaz vakti çıkmadan namazın kılınması gerektiğini söyler. Bazı Müslümanlar ise Hz. Ali'ye şuan savaşta olduklarını, namazı sonra da kılabileceklerini söyler. Hz. Ali'nin verdiği cevap açık ve nettir: Biz ne için savaşıyoruz, uğruna mücadele ettiğimiz namaz değil de nedir? Yoksa biz başka şey için mi savaşıyoruz?
Hz. Ali için gaye namazdır. Savaş, 'araç'tır, asıl 'amaç' değildir. Önce 'amaç'lar, sonra 'araç'lar için mücadele edilmelidir.
Yani namaz, 'İç' alemin savaşıdır, Cihad ise, 'dış' alemin savaşıdır.
'İç'ten 'Dış'a doğru bir yolculuk.
Hedefe ulaşmak için hareketin yönü İç'ten Dış'a doğru olmalı.
Alemlerin Efendisi Hz. Muhammed'in tebliğ metodu iki dönemden oluşur.
Mekke dönemi ve Medine dönemi.
Mekke dönemi asıl gayenin belirlendiği, asıl amacın/gayenin Allahın rızasına ulaşmak olduğu, Müslüman şahsiyetinin 'İç' aleminin tesis edildiği bir dönemdir.
Bunun için;
Mekke,Miraç'tır.
Mekke, basamaktır, yükselmektir.
Mekke, İç alemdir, İç mekandır.
Amaçtır, gayedir.
Medine dönemi ise, Müslümanın 'Dış' âleminin şekillendiği, Müslümanın eşya/madde karşısında takınacağı tavrı belirleyen 'Dış' mekan dönemidir.
Medine, Müslüman şahsiyetinin vücud bulmuş yeridir.
Müslüman görüntüsüdür.
Medine, Araçtır.
Medine, hem dünyaya hem de ahirete yöneliştir.
İnsanın araçlar ve amaçlar arasındaki dengeyi sağlayan köprüdür, terazidir.
Mekke'siz olmaz, Medine'siz de olmaz.
Mekke ve Medine, Metafizik ve Fiziğin kesiştiği noktadır.
Müslüman, hayatının merkezine Mekke'yi yerleştirmeli.
Gayesi Mekke olmalı.
İçindeki bütün maddi ve manevi putların yıkıldığı, Allah'ın gaye ve rızasının inşa edildiği, tertemiz, pırıl pırıl bir gönül evine sahip olmalı.
Dünya, maddi olanı barındıran 'araç'/vasıta.
Ahiret, manevi olanı, sonsuz olanı barındıran 'amaç'.
İnsan, araç ve amaçları birbirinden ayıracak şuurda ve bilinçte olmalıdır.
Yarın ölecekmiş gibi ahirete hazırlık yapan, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya hazırlık yapan insan, dünyanın 'araç', ahiretin ise 'amaç' olduğunun farkındadır.
Günümüzde, hayatımıza nüfus eden kavramlar arasında dengeyi sağlayamadık. Sahabe-i Kiram zamanında hayatın merkezinde inanç/itikat, ibadet/amel konuları hakimken, bugün hayatımızı iktisat, politika ve dünyevi kavramlar işgal etmiş durumda. İktisat/ekonomi ve politika, hayatımızın temel gayesi olmuş durumda. Ekonomi düzelirse hersey düzelecek, biz de düzeleceğiz gibi bir algının içindeyiz. Amaçların düzelmesi, araçların düzelmesi şartına bağlı artık!
Ekonomi, amaç haline gelmiş, adeta bize nefes veren! ruh veren!var olmamızı sağlayan, hayatımızın baş köşesine oturmuş durumda!
Halbuki İktisat, bizi maddi olarak ayakta tutan bir vasıta/araçtı, bizi hedefe götürecek merkezi bir kavram değildi.
Sezai Karakoç'un dediği gibi; Politika ve İktisat, araçtır,amaç değildir. Araçlar, amaçlar haline geldiğinde, toplumdaki doğal denge bozulur ve toplum asıl istikametinden sapar.
Kapitalist düzenin hakim olduğu bu çağda iç ve dış âlem arasındaki denge kaybedilmiş durumda.
İç alem 'amaçları,
Dış alem ise 'araç'ları temsil ettiğine göre, 'İç'in 'Dış'a karşı boyun eğişi söz konusu.
Bugün 'İç' alemiyle gönül bağı kuramayan biz Müslümanlar, Dış alemimizi de kaybettik.
Ondandır ki İç'imizi de, Dış'ımızı da Batıdan ithal ettiğimiz kavramlar şekillendirmektedir.
Çağımızdaki İktisat, düşünmeyi, algılamayı ve kavramayı esir almış durumda.
Araçları, amaçlara hükmeden bir toplumda düşüncenin ve fikriyatın gelişmesi beklenemez.
Toplumları ahlak, vicdan ve irfan olarak şahsiyet sahibi bir Toplum haline getirecek olan amaçtır, gayedir.
Araçların, vasıtaların dışına çıkamayan, araçlarla arasındaki çizgiyi koruyamayan toplumlar, er ya da geç araçlar karşında esir düşecek ve kavramlar karşısında düşünme melekelerini kaybedecektir.
Bizim eşyaya karşı konumumuzu belirleyen Kur'an ve Sünnetle irtibatımızı tekrar kurmanın yollarını aramalı ve bu dünyadaki asıl amacın tek gayenin Allahın rızasını kazanmak olduğunu hatırlamalıyız.