Maalesef bulunduğumuz coğrafi konum…
Muhteşem tarihi geçmişimiz…
Asırlarca İslamın bayraktarlığını yapmış olmamız…
Bir hançer gibi haçlının bağrına saplanışımız…
Haçlılarla asırları aşkın savaşlarımız…
Tarih boyu batının en büyük devleti olan Bizanslıları bu aziz topraklardan kovuşumuz…
Ve şu andaki varlığımız…
Bize ülke ve millet olarak mert düşmana sahip olma imkânını vermiyor…
Ve maalesef namert düşmanların en namerdini de bize nasip ediyor…
Uluslararası ilişkiler gereği bu namert düşman ile ilk temasımız
9 Kasım 1800: "George Washington" adlı ilk ABD savaş gemisinin İstanbul'a gelmesiyle başlar.
Ve bu namert düşmanın içimizi oymaya başlamasının tarihi 15 Ocak 1820’dir.
Bu tarihte Pliney Fish ve Levi Parsons adlı ilk Amerikan misyonerleri İzmir'e gelir ve namertliklerini yapmaya başlarlar…
İşte o günden bugüne Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti olarak ABD ile yaptığımız her anlaşma, kâğıt üzerinde iyi gibi gözükse de, hiçbir zaman iyi olmamış…
Ve bu namert devlet, değişik usullerle bu milletin ayağa kalkışını her defasında önlemiştir.
Bunun için darbeler yaptırmış…
İç savaş senaryoları yazmış…
Binlerce insanımızı, değişik usullerle faili meçhuller olarak katletmiş…
En son, Rabinoğlu Fetullah’ın kullarıyla ülkemizi işgale kalkışmış…
Ve bütün bu alçaklıklarına hep göz yummuşuz ve bilmezden gelmişizdir…
Ama artık bizi yönetenler bu alçak düşmanın alçaklığını açıkça söylemektedirler…
Bu çok iyi bir gelişmedir…
Ve bu domuz soyları…
Bu hırsızlar…
Bu soysuzlar…
Bu pislikler…
Bizim elimizle belalarını bulup bu coğrafyaları terk edeceklerdir.
Bunu hepimiz göreceğiz...
Allah'ın lütfuyla...