Mustafa Cemal TOMAR

Mustafa Cemal TOMAR

YAĞMUR YAĞD,I BÖYLE OLDU !

YAĞMUR YAĞDI, BÖYLE OLDU !

Bir kış günüydü. Hava ikindiye kadar bulutluydu. İkindiden hemen sonra ince ince yağmur yağmaya başlamıştı. Yağmurla beraber hava 3-5 derece soğumuştu. Şemsiyesi olmayan sokaklardaki vatandaşlar Nasrettin Hoca'nın değimiyle "rahmetten" kaçıyorlardı. Kapalı bir mekân arıyorlardı. Doğrusu ben de onlardan birisiydim. Zira sabahleyin yağmur yoktu. Tetbir amaçlı yanıma şemsiye almamıştım. Dereyi görmeden paçayı sıvayanlardan değilim çünkü.

İşlek bir caddeden geçiyordum. Soğuk ve yağaslı hava caddedeki yoğunluğu aza indirmişti. Ana cadde batıdan doğuya uzanan ismi de "Çiftlik Caddesi" diye geçen Samsun'un en işlek caddelerinden birisiydi. Yeni alış-veriş merkezleri kurulsa da, şehir enine- boyuna genişlese de, şehrin bazı sokak ve caddeleri tenhalaşsa da merkezdeki gelenekten ve kültürden kaynaklanan cadde ve sokaklar hiç eskimez, canlılığını yitirmez. Çiftlik Caddesi de eskimeyen ve canlılığını kaybetmeyen bir özelliğe sahiptir.

Caddenin batıdan doğuya doğru uzanan yönüne doğru hızlı hızlı adımlar atıyordum. Caddenin sağ tarafında tali yolun üzerindeki sağ kaldırımın üzerinde daha önceden da tanıdığım sigortadan emekli 70 yaşlarında bir amca meyve arabasının üzerinde meyve satıyordu. Belli ki emekli maaşı yeterli gelmediğinden ek iş yapmak durumundaydı. Herkes yağmurdan kurtulma derdinde iken satıcı amcanın derdi meyvelerini satmaktı. Lâkin o ortamda kârlı satış yapmak mümkün görünmüyordu. Hiç olmazsa elindeki malı sermeyesine satıp kurtarmaktı amacı. Fiyatlarını aşağıya çekmiş olmalı ki, bu durumu şöyle dillendiriyordu: "Yağmur yağdı, böyle oldu!" diye....

Akşam yaklaştığında ise elinde mal kalırsa " Ne verirsen ver" diyecek herhalde garibim!!!

Havanın durumuna göre bereketlenen ve kazanç sağlayan işler vardır. Yağmurlu havalarda şemsiye satışları artar, karlı ve buzlu zamanlarda kayak merkezleri dolup taşar, ilkbahar yağmurlarından ekini olan tarla sahiplerinin umutları coşar, Haziran aylarında kurak ve güneşli günler ekin sahiplerini mutlu eder, bol güneş ve sıcak hava deniz ve göl kenarlarındaki otel ve işletme sahiplerinin işlerini artırır. Kar- yağmur ve soğuk açık pazar yerlerini olumsuz yönde etkiler. Kuzey yarım kürede hava soğuyunca göçmen kuşlar bile güney yarım küreye gôç eder. Hulâsa havanın durumu bütün meslekleri etkisi altına alır. Yağmurla ürünler büyür ve gelişirken , olgunlaşma döneminde daha çok güneşe ihtiyaç duyarlar. Rızkın sahibi şüphesiz ki Cenab-ı Hâk'tır. Rızıkla alâkalı Kur'an'ı Kerim'de çok Ayet-i Kerimeler vardır. Bir kaç tanesini paylaşmak isterim.

Ali İmran Suresi'ndeki şu muhteşem ayet meâllerine kulak verir misiniz? Hatta ezberlemenizi öneririm.

26 - De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin.

27 - Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.

Ayrıca İsra Suresi'ndeki ayetlere kulak verelim. 30 - Gerçekten senin Rabbin, kullarından dilediğinin rızkını genişletir ve dilediğini kısar. Şüphesiz ki Allah, kullarının durumlarından haberdardır, her şeyi görendir.

31 - Bir de geçim korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, onlara da, size de rızkı biz veririz. Şüphesiz ki onları öldürmek, çok büyük bir suçtur. Buyurulmaktadır.

Allah Teâlâ kullarına rızkınızı keserim demiyor daraltırım diyor. Eğer keserim buyursaydı hayat son bulurdu.

Tezgahın başında meyve satan ve "yağmur yağdı böyle oldu" diyen amcaya dönüyorum. Eğer adam gibi geçinebilecek bir maaş almış olsaydı amcamız tezgahın başında olmayacaktı, sıcacık evinde ya da vaktini güzel geçirebilecek bir ortamda olacaktı. İlerlemiş yaşına rağmen emeklilik maaşı ve diğer gelirleriyle beraber geçinemeyen milyonlar var Türkiye'de. Bu durum yetkililerce bilinmekle beraber kimin umurunda! Zaten onların yanlış icraatlarından kaynaklanan bir durumdur bu.

Ben burada başka bir konuya temas ederek sözlerimi noktalamak istiyorum. Dış etkenlerden ve baskılardan dolayı bir malın fiyatı piyasa değerinin altına düşürülerek alınmasına "fırsatçılık" denir. Bir takım entrikalar çevirerek bir malı gerçek değerinin altına düşürerek almak ya da; gerçek değerinin üstünde satmak fırsatçılıktır ve külli haramdır.

Bu tür entrikalarla binlerce şirket iflas ederken, bir avuç zevat zengin olmaktadır. Esasen hak etmeden elde edilen bu tür kazançlar " kordur-ateştir."

Genel olarak insan, özelde müslüman bir malı satın alırken ya da satarken piyasa değerini mutlaka gözetir. Yağmurdan dolayı pazarda düşürülen fiyatları fırsat bilerek alış-verişe gitmek bu kapsamda düşündürücüdür. Yağmur yağmadan önceki fiyatı sorup ona göre ürünü satın almak gerekir. Dara düşmesi sebebiyle 100 liralık malı 60-70 liraya satmak zorunda kalan birini fark ettiğimizde imkânımız varsa din kardeşimizi bu sıkışıklıktan kurtarmalıyız. Parasal yardımda bulunmalı ve yahut da o malı 100 liraya satın almaktır. "Alış-verişte pazarlık sünnettir' derler. Nedense bu pazarlık hep fiyatı aşağıya çekmek için kullanılıyor. Hakbu ki malın değerini yukarıya da çekmek için kullanılması gerekmez mi?

Selâm ve dua ile.....

1 de 4.01.2025

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.