İslam dünyası Batı’nın istilasına uğrayıncaya kadar kendi iktisadi sistemini kurmuş ve bu iktisadi sistem dünyanın en önemli iktisadi faaliyetlerinin olduğu bir bölgede başarı ile uygulanmıştır. Bu durum bize İslam iktisadının uygulanabilmesinin veya ileri sürdüğü iktisadi ilkelerin uygulanmasının muhal olmadığını, aksine mümkün olduğunu ve bu mümkün olanın tarihte önemli bir başarı kaydettiğini göstermektedir. İslam iktisadının sahip olduğu dinamikleri/ilkeleri tespit etmeleri ve bunlardan hareketle teoriler geliştirmeleri gerekmektedir (Kızılkaya, 22)

İslam iktisadının geçmişte referans kaynaklara dayalı olarak ortaya konmuş olan uygulamaları önemli başarıları da beraberinde getirmiştir. Ticari hayat öylesine gelişmiştir ki, halihazırda müslüman halka sahip pek çok ülkede bu ülke halklarının müslüman olmalarının temel nedeni müslüman tacirlerdir. Zira dönemin zor şartlarına rağmen müslümanlar kıtalar arası ticareti başarıyla yürütmüşlerdir. İslam ekonomisinin güncel yorumu yapılırken kesinlikle bu ilk dönemlerde oluşan ilkeler ve bunların uygulaması göz ardı edilmemelidir.

Evet, bugün itibariyle konu ile ilgili surunlar yok değildir. Ancak bu sorunların nedeni, İslam iktisadının kendi ilkelerini oluşturmak yerine kapitalizme yamanma çabalarıdır. Aynı şey siyasi, iktisadi, askeri bakımdan da böyle değil midir. Nitekim, başta Türkiye olmak üzere son yıllarda batıya rağmen atılan adımlar hem sonuç vermiştir, hem de şimşekleri üzerine çekmiştir. İslam iktisadi ayağı ile de kendisine güvenmeli ve potansiyelini ortaya koymalıdır. İşin esasında siyasi ya da askeri faaliyetlerin nihai amacı iktisadi bakımdan güç ya da söz sahibi olmak değil midir. Bunun yapılabilir olduğunun birinci şartı yapılabilirliğine inanmaktır. Zira uyuma rolü yaptığımız sürece, kimse bizi uykudan uyandıramaz