Faiz çoğu zaman piyasada mal ya da hizmet olarak karşılığı olmayan parayı temsil eder. Zira hepimizin de bildiği üzere faiz alırken faiz verenin üretim maksatlı bir gayret sarfetmesi gerekmez. Faizde en önemli husus borç veren için verdiği borcun geri dönüş garantisidir. Kapitalist iktisatta da devlet bunu fazlasıyla garanti etmektedir. Bu şekildeki karşılıksız ya da dengeli bir karşılık olmadan yapılan ödemeler süreç içerisinde üst üste gelerek ekonomik krizlere neden olmaktadır. Ekonomik krizlerde ise oluşan zarar, zararı oluşturanlar tarafından değil, krizle herhangi bir ilişkisi olmayan vergi mükelleflerince ödenir. Bu durum ciddi bir sosyal sorundur.
Kapitalizm doğası gereği yatırıma dönük kredileri yüksek gelirlilere verir. Yine kapitalizm oluşan gelir dengesizliklerini gidermek için sosyal fonları devreye koyar. Esasen sosyal güvenlik ödemeleri kaynaklı bu fonlar siyasilerin emrinde olduğundan birçok kez popülizme alet edilir. Bu yüzden ya bütçeden transferler yapılır ya da büyük açıklar oluşur. Doğal olarak bu fonlar üretim sürecinde olmayanlara aktarılır ki, yönetilemez hale gelmesi yeni bir kriz demektir. Ayrıca da sosyal güvenlik şemsiyesinin bu kadar genişlemesi insanları tembelliğe itmektedir. Yani etki çalışma değil, ikame (aylaklık) şeklinde olmaktadır.
Oysa sistemin içsel olarak da kurumsal olarak da çalışmayı teşvik edecek şekilde kurulması gerekmektedir. Zira ekonomide asıl olan faiz ya da aylaklık değil, üretim ve çalışmadır. Böyle bir sistemin işlevselleştirilmesi kişilerin tasarruf saiki ile hareket etmesi demektir ki; bu tasarrufların kişilerin uhdesinde kalması başlı başına önemlidir. Diğer bir şekilde faizsiz finansman aracı olarak kullanılması, ekonomide somut bir karşılığı gerektirdiği için, bahsedilen türden sonuçların çıkmasına zemin oluşturulmamış olacaktır.