Kasım BOLAT
Türk Harp Silahı olarak Top ve Tüfek
Müzelere gidildiğinde her ne kadar silah reyonlarında ok, yay, kılıç ve mızrak türünden harp silahları ziyaretçiyi heyecanlandırıyor ve Türk Kültürü haftalarında bu silahlar daha çok ön plana çıkıyor olmasına rağmen aslında bizleri daha çok heyecanlandıran ve olması gereken şey bu tür müzelerde ve Türk Kültürü haftalarında ateşli silahlardan Tüfek ve topların da en az bu kadar ön plana çıkartılmasıdır.
Zira Türklerin en önemli harp silahı her ne kadar uzun yıllar ok, yay, kılıç ve mızrak olsa dahi Osmanlılar zamanında 15.yy’dan başlayarak gücünün zirvesine çıkartan harp silahı ateşli silahlar olmuştur. Burada da özellikle Türk tipi tüfekler ve toplar dikkat çekmektedir.
Osmanlı İmparatorluğunun gücünü oluşturan bazı unsurlar vardır. Bu unsurların başında devlet başkanı olarak hükümdar gelmekle beraber, devlet teşkilatı, askeri yapısı ve tabiki de harp silahları ön plana çıkmaktadır. Osmanlılar çok erken dönemlerden itibaren ateşli silahları kullanmaya başlamışlar ve bunu da her seferinde geliştirmişlerdir. Bu açıdan daha ikinci Murad zamanında ilk tüfek tipi kullanışmış olmasına rağmen; top döküm ve pratik olarak kullanmasında Avrupa ve Bizanstan çok çok daha ileri bir düzeyde idi.
Şöyle ki; II. Murad, Varna Savaşı arifesinde 1444’de İstanbul Boğazından geçmek ister. Çandarlı Halil Paşa’ya boğaz güvenliğini almasını emreder. Kendisinin de Göksu’da olacağını söyler. Buna göre II. Murad, İstanbul Boğazının en dar yerinden Anadolu yakasından Rumeli tarafına geçmesi gerekmektedir. Bizans donanmasından korktuğu için de geçiş ciddi manada tehlikelidir. Çandarlı Halil Paşa hemen İstanbul Boğazını güvenlik altına alır. Şöyle ki, o dönemin top döküm ustası Saruca Paşa’yı yanına alır ve bugün ki Rumelihisarının yanına gelirler. Burada top dökerler. Ve karşılıklı olarak iki tarafa hem Anadolu Hisarının olduğu tarafa hem de Rumeli tarafına koridor güvenliği sağlanacak şekilde topları yerleştirir. Burası İstanbul Boğazının en dar yeridir. Ve 698 mtredir. Karşılıklı atışlarla beraber İstanbul Boğazı güvenlik altına alınacak ve II. Murad denizi geçerken yaklaşmak isteyen gemi olursa da topla vurularak batırılacaktır. Nitekim toplar yerleştirilir. Buna göre her bir top birbirine çaprazlama olacak ve yarılacak şekilde yerleştirir. Sektirme usulü atıldığı takdirde deniz üzerinden karşıya geçebilen mermi vuruş gücünü daha da arttırmak için yarımşar mesafe halinde getirilir.
Nitekim Çandarlı Halil Paşa nezaretinde Saruca Paşa’nın döktüğü toplar sayesinde İstanbul boğazı güvenlik altına alınır ve II. Murad da Rumeli tarafına geçer. Hatta bu sırada II. Murad’ı engellemek isteyen bir Bizans gemisi Saruca Paşa’nın topu ateşlemesi ile ağır surette hasar görür ve kaçmak zorunda kalır. Fatih de ateşli silahlardan özellikle tüfek ve topun önemini anladığı için harp silahı olarak bunları ordusunda yaygınlaştırmış, özellikle Yeniçerilerin tüfekli bölüklerini artırmıştır. II. Bayezid de babasının yolundan giderek hem Yeniçerilerin sayısını artırmış hem yeni tüfekler yapılmış hem de hem de daha uzn menzilli toplar dökülmüştür. Bu açıdan bakıldığında Fatih ve Yavuz’un diğer Türk devletlerine Fatih’in Akkoyunlu, Yavuz’un ise Memlüklü devletine üstün gelmesinin sebebi Tüfek ve top kullanımını artık alışkanlık haline getirmesi ve bunu sanayileştirmiş olmasıdır. Hatta Memlükler de II. Bayezid’den top ve tüfek istemiş ancak Portekizlilerin nakliyat gemisini batırmasından dolayı başarısız olmuştur.
Yapılması gereken nedir? Öncelikle Türk Kültürü açısından değerlendirildiğinde tüfeklerin ve topun ihmal edilmemesi gerekir. Bu gibi etkinliklerle askeri müze vasıtası ile hangi dönemlerde ne tür tüfeklerin kullanıldığı ve özellikleri daha popüler hale getirilmeli ve millete özellikleri anlatılmalıdır. Ancak bu şekilde ateşli silahlar ön plana çıkartılırsa Osmanlı Devletinin askeri gücü ortaya çıkabilir. Zira Osmanlı Devletini dahası Türkleri, doğuda Tebriz’e batıda Viyana’ya, güneyde Kahire’ye kuzeyde ise Kırım’a götüren kültürümüzün en önemli parçası ve harp silahı olan tüfek ve toplardır. Bu tüfek ve toplar Türk Kültürü olarak sahiplenilmediği için müzere gidip bunları gördüğümüzde ya da Rumeli Hisarına girdiğimizde adeta onlara “piç” muamelesi yapıyor hele hele Rumelihisarındaki topların üzerine oturmadan da oradan ayrılmıyoruz. Ezcümle; Tüfek ve Toplar Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası olarak daha çok ön plana çıkartılmalıdır.
Buradaki resimde Kanuni Sultan Süleyman’ın Mohaç Seferine gitmesi. Görüldüğü üzere sultanın önünde toplar ve Yeniçerilerin omuzlarındaki tüfekler hemen dikkat çekmektedir.