Mustafa Cemal TOMAR

Mustafa Cemal TOMAR

TATİL HATIRALARIMDAN BİR DEMET

TATİL HATIRALARIMDAN BİR DEMET

Yaz tartil münasebetiyle 18.07. 2024 tarihinde Samsun'dan memleketim olan Trabzon'un Tonya ilçesinin Sayraç Köyü'ne ( mahallasine) geldim. Burada benim yıllarım geçmişti. İlkokul- Ortaokul ve İmam-Hatip Lisesini burada okumuştum.1984- 1985 mezunlarındanım. Nerde ise 40 yıldan beri dışardayım, lâkin Tonya'dan- köyümden ve dostlarımdan hiç alakayı kesmedim.

Çok dostum yoktur. Ellerimin parmak sayısını geçmez. Lakin dostluğumuz kandan değil, candandır. Can dostluğu akrabalık yoluyla gelen dostluktan çok daha öndedir.

Tatil yerlerine gidip kalabalıkların içinde yalnızlık çekmektense, memlekete gelip can dostlarla lahana çorbası içmeyi daha yeğ buldum. Belirttiğim tarihte yola revan oldum.

Can dostlardan ikisiyle geldiğim günün ikinci günü (cuma günü) 19. 07. 2024 tarihinde cuma namazında buluştuk. Turalı Mahallesi'nde bir cenaze merasimi vardı. Hem cenaze merasimine katıldık, hem de cumayı orada kılmıştık.

Ben ilkokulu Turalı Mahallesinin yanındaki ilkokulda okumuştum. Orada Osmanlı döneminden kalma tarihi bir medrese de bulunmaktadır. Cemaatin içinde tanıdığım bir hayli insan vardı. Ancak 45 yaş altı insanları pek tanımıyordum.

Merasime katılan çok Hocaefendi vardı. Aralarında görev taksimi yaptılar. Namazdan önce mahalleden komşumuz emekli Kur'an Kursu muallimi Ahmet Günaydın vaaz-ı nasihat yaptı. Hutbeyi emekli imam Selahattin Günaydın okudu.

Ezanı okuyan ve Cuma namazını kıldıran ise Ankara Hacı Bayram Cami'i İmam-Hatibi Kurra Hafız Nuri AYDIN Hocamızdı.

Memlekette bir elin parmakları ile gösterilebilecek kadar dostlarım var demiştim. Bunlardan biri Nuri AYDIN Hocam'dır. Çocukluk arkadaşımdır. Kısa süre de olsa Tonya İmam Hatip Lisesi'nde de aynı okulda okuduk. Tabi kendisi hafızlık yaptığından ve yaşça benden küçük olduğundan ben son sınıfta iken Nuri Hocam İmam - Hatibin orta kısmındaydı.

. Çok iyi Kurra hafız-ı kelâmdır. Yıllardan beri Türkiye'nin en meşhur camilerinden biri, hem manevi hem de tarihi misyonu olan Ankara- Hacı Bayram Cami'i'nin baş imamlarındandır.

Aynı zamanda Hacı Bayram Cami'i bünyesinde aşere- i takrib dersleri vermektedir. Böyle ulvi bir görev herkese nasip olmaz. Nuri Hocam bizim her zaman takdir ettiğimiz, ilmi, kıraati, kişiliği, insanlığı,ı,mütevazılığı, sohbeti, yardımseverliği, dostluğu, cömertliği, milliyetçiliği, girişkenliği ve espriliği, doğallığı sebebiyle her daim iftihar kaynağımızdır/ kaynağımız olmuştur.

Ali KARA, kardeşim ve can dostumdur. Bu dostluğunuz yarım asırdır devam etmektedir. Arkadaşlığımız 1977-78 yılında başladığımız Tonya İmam-Hatip ortaokulu birinci sınıfa başlamıştır. Nerde ise elli yıllık bir serüven. Hep birbirimizi sevmişizdir. Aramızda bu süre içinde hiç bir sürtüşme olmamıştır. Darlıkta da bollukta da her zaman birbirimizin destekçisi olmuşuzdur. Bu dostluğumuz gerçekten takdire şayandır. Herkese, çevreye ve gelecek kuşaklara örneklik teşkil etmektedir. Bu dostluğumuzu çevremizde herkes bilir ve bizlere gıpta ile bakmaktadır. Rabbimiz bu dostluğumuzu ebediyyen daim eylesin inşallah.

. Mevlüt ÖZTÜRK Hocamız, bizim köyün en sakin karaktere sahip olan kişilerden biridir. Tonya'nın sert yapısından etkilenmemiş, yalnız mert yapısından etkilenmiştir. Ellili yaş dediğimiz genç yaşta Trabzon merkezde çalışırken İmam- Hatiplik görevinden emekli olmuştu. Emeklilik hayatında sağlık ve afiyet dilerim. Mevlüt Hocamız baba ocağına dönerek eski usul hayvancılık ve tarım işleriyle uğraşmaktadır. Rahmetli babası Hacı Ahmet ÖZTÜRK de öyleydi.

Yusuf KARA Hoca' mız köyümüzün üç kadrolu camisinden birisi olan Toyfa Cami'i İmam-Hatibi'dir. Zeki, gayreti, aktif ve çalışkan bir yapıya sahiptir. Normal liseyi bitirdikten sonra dışardan farklı dersleri vererek İmam-Hatip Lisesi diploması almıştır. Özel çabası ile beraber, özel dersler alarak kendini dini ve ilmi sahada yetiştirerek 37-38'li yaşlarda kadrolu imam olmayı başarmıştır. Yetiştiği çevre itibarıyla bu başarıyı elde etmek fevkalade zordur. Yusuf Hocam'ı tebrik eder, görevinde başarılar diliyorum.

Kahvaltı Serüvenimiz:

Cenaze merasiminde Nuri Hocam, dostum Ali ile karşılaştık, kucaklaştık. Beni orada hiç beklemiyorlardı. Süpriz oldu. Bu süpriz karşılaşma, hepimizi mutlu ettiği halimizden belliydi. Hatta Nuri Hocam;

-Nerde kaldın, gözlerimiz yollarda kaldı. Sen aramızda olmayınca pek bir yere de gitmedik, dedi. Dostum Ali de,

- Nuri Hocam'ın söylediklerini onaylıyor gibiydi.

Bu durum beni ziyadesiyle mutlu etti. Dostluğun değerini bir daha anlamış oldum.

Nuri Hocam;

- Pazar günü saat 10.00' da "hiç haber vermeden" Kindadopo mezrasında oturmakta olan Mevlüt Hoca'ya kahvaltıya gideceğiz. Ne bulursak onu yiyeceğiz, " misafir umduğunu değil bulduğunu yer" demişti.

Mevlüt Hoca'nın keymetli eşi bizim Ali'nin kız kardeşidir. Acaba bizi ağırlama noktasında bir eksiklik olur mu? düşüncesi içerisine girdiği her halinden seziliyordu.

Bunu farkeden Nuri Hoca;

- İşin esprisi burada. Amacımız bir araya gelmek, sohbet- muhabbet etmek, dostluğu pekiştirmektir, dedi.

Bizim Ali tam ikna olmamış olacak ki;

Nuri Hocam; " Hiç bir şey bulamazsak ahırdaki hayvanların memelerininden sağılan taze ve doğal sütü içer, taze sütle kahvaltımızı yapmış oluruz dedi. Tabi ki gülüştük. Espri yerindeydi. Bizim Ali bu teklife ikna olduğu görülüyordu.

Habersiz kahvaltı projemizin sırrını son saate kadar içimizde sakladık. Derken beklenen gün geldi. Hava güzeldi. Kahvaltı için Mevlüt Hoca'nın evinin yolunu tuttuk.Hoca'nın evi, köyümüzün en yüksek tepesinde kuş bakışı, rahatlıkla her taraf gözlenebilecek seyredilebilecek bir konumdadır. Yöresel adıyla kindadobo adıyla bilinmektedir. Çok daha önceleri padika yolla oraya ancak çıkılabiliyordu. Yıllar önce o padika yoldan geçtiğimi gün gibi hatırlıyorum. Tepe boyunca sıralanmış başka evler de mevcuttur.

Hoca' ya ait iki ev bulunmaktadır orada. Bir tanesi babadan kalma, aslı hiç bozulmamış, içi restore edilmiş, bir mutfak iki odadan ibaret, içinde barınmaya çok müsait, yöresel motive uygun şirin bir ev, diğeri ise bildiğimiz betonarme iki katlı bir ev.

Mevlüt Hoca ve ailesi bizleri çok sıcak karşıladılar. Bizim bu yörenin insanı misafperverdir. Her evde mutlaka bir misafir odası vardır. Her an misafir gelebilir diye mutfakta; ekmeğinden, peynirinden, sebzesinden, meyvesinden, kuru bakliyattan ne ararsan vardır. Kahvaltıya geliyoruz diye haberleri olmadığı halde haberleri varmış gibi her türlü hazırlık yapılmış sanki.

Yedi kişilik bir sofra aniden kurulmuştu. Sofrada yok yoktu. Başta bizim Tonya'nın taş fırınlarında güzelce pişirilen ancak Vakfıkebir ekmeği diye meşru neva bulan ekmek vardı. Köy tavuğunun pişirilmiş tavuk yumurtası, kıymak, tere yağıı, bal..gibi çok zengin ve bereketli bir sofraydı. Allah Teâlâ "sofra kuranlardan" razı olsun. Sofrayı kurmaya vesile olanlardan da razı olsun. Derece bakımından sofra kuranlar, sofraya oturanlardan daha önde olduklarını söyleyebiliriz.

Ben oradaki "unutulmaz kahvaltıda" yaşayarak ve gözlemleyerek şu gerçeği fark ettim. Gönülden ve Allah Teâlâ'nın rızası için yapılan ikramlar kadar leziz ikramlar düşünemiyorum. Adeta cennetin leziz ikramlarını andırmaktadır. Bir de bunun üzerine birbirini dostça- kardeşçe sevenlerin bir arada olduğu beraberlikleri düşünelim. Bunun üzerine yapılan espri ve muhabbetleri koyduğumuzda bambaşka bir manzara ortaya çıkacağı aşikardır. Rabbimiz o sofranın kurulmasına öncülük eden başta Nuri Hocam'dan, gönülden sofyayı tertip edip ikram edenlerden, davete icabet eden kardeşlerimizden razı olsun.

Kahvaltı sonunda Nuri Hocamız sünnet gereği güzel bir dua yaptı. Duanın sözleri içerisinde geçmiş büyüklerimiz de hatırlanarak onlara da dua edildi. Allah Teâlâ kabul etsin, tekrarını nasip eylesin inşallah.

Kahvaltıdan sonra evin arka tarafında bulunan kamelyaya geçitik. Bir miktar da orada muhabbet ettik.

Köylerde, özellikle eskiden "lâf ustalığı" diyebileceğimiz insanlar arasında sanki bir yarışma vardı. Haklı haksız bakılmaksızın sanki laf yarışması yapılıyordu. Kim daha güzel cevap veriyor. Ya da adam haksız olsa da "nasıl bir laf söylesem de öne çıksam acaba" çabası vardır. Bu özellik hala büyüklerimizde görüyorum. Edebiyat anlamında düşündüğümüzde de Halk Edebiyatı anlamında da bu tür diyaloglardan çok güzel çıkarımlar elde ederiz. Adeta sözde öne çıkma gayreti, Sözlü Edebiyatı şahlandırdı.

Köy halkımızla bir araya geldiğimizde geçmiş hatıralardan, diyaloglardan ve dedi-kodulardan çok konuşulur. Bu konuşmalardan çok güzel anekdotlar, dersler, tecrübeler, nasihatler, fıkralar, sosyal ve psikolojik gerçekler çıkarmak mümkündür. Hatta bu konuda iyi bir araştırma yapılıp bu tecrübeler yazıya dökülmelidir diye düşünüyorum.

Bu hatıraları çok iyi bilenlerimiz vardır yöremizde. Bilenleri dinleyip, araştırma yapıp bir kısmını hiç olmazsa kitaplaştırmayı da düşünmüyor değilim. Ömrüm olursa bu düşüncemi hayata geçirmeyi düşünüyorum.

Habersiz kahvaltıya gitme süprizi kısaca özetlemeye çalıştım. Tatil hatıralarımızı gün gün yazmaya devam edeceğim inşallah. Yazının devamı gelecek, saygı ve selamlarımla...

23. 07.2024

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.