Mehmed Sıddık ALADAĞ

Mehmed Sıddık ALADAĞ

RAMLE BİNT EBİ SUFYAN

RAMLE BİNT EBİ SUFYAN
«Ummu Habîbe, Aliah'i ve Rasûlü'nü başka şeylere tercih etmiştir. Kişinin ateşe atılmayı istemediği gibi, o da küfre dönmeyi istememiştir».[1]

Ebu Sufyan İbn-i Harb; Kureyş'ten birinin, otoritesine karşı çıka­bileceğini hatırından geçirmemişti, Çünkü o, Mekke'nin efendisi ve itaat edilmesi gereken lideriydi.

Ancak Ummu Habîbe künyell kızı Ramie bu liderliği yıkmıştı. O babasının tanrılarını inkâr etmiş, kendisi ve kocası Ubeydulîah İbn-i Cahş'ia birlikte tek ve ortağı olmayan Allah'a iman etmiş, elçisi Mu-hammed İbn-i Abdillah'in peygamberliğini tasdik etmişti.

Ebu Sufyan elindeki bütün güç ve kuvvetiyle kızıyla kocasını, ken­disinin ve atalarının dînine çevirmeye uğraşmış ama başaramamıştı.

Ramîe'nin müslüman olması sebebiyle Ebu Sufyan kederlere bo­ğulmuştu. Kızma istediğini yaptıramadıktan ve Muhammed'e uymasına engel olamadıktan sonra, Kureyş'e hangi yüzle bakacağını bilemiyordu.

Kureyş, Ebu Sufyan'ın Ramle'ye ve kocasına karşı kızgın olduğu­nu anlayınca, bundan cesaret alıp onları sıkıştırmaya ve işkence et­meye başladılar. Artık onlar Mekke'de yaşamaya tahammül edemez ha­le gelmişlerdi.

Rasûlüllah (s.a.vj; müslümanların Habeşistan'a hicret etmeleri­ne izin verdiğinde, Ebu Sufyan'ın kızı Ramle, kocası Ubeydullah İbn-i Cahş ve küçük kızı Habibe; dînleri için Allah'a hicret edenler, iman­ları için Necaşî'nin memleketine kaçanlar kafilesi içindeydiler. .

Ancak Ebu Sufyan İbn-i Harb'le yanındaki Kureyş ileri gelenlerine, bu müslüman grubunu ellerinden kaçırmaları ve onların Habeşistan'da rahat içinde olmaları zorlarına gitti.

Necâşî'yi üzerlerine kışkırtmak, ondan müslümanları kendilerine teslim etmesini istemek ve bunların İsa ile annesi Meryem hakkında hoşuna gitmeyen bir söz sarfettiklerini söylemek üzere Necâşî'ye adamlarını gönderdiler.,

Necâşî, muhacirlerin liderlerine dinlerinin hakikatini ve İsa ile an­nesi Meryem hakkında söylediklerini sordu. Onlardan Peygamberle­rinin kalbine inen Kur'ân'dan biraz kendisine okumalarını istedi. Onlar İslâm'ın hakîkatını anlatıp bazı Kur'ân ayetlerini ona okuyunca, Necâşî sakalı isiamncaya kadar ağladı ve onlara :

«—Şüphesiz Peygamberiniz Muhammed'e indirilenle Meryem oğ­lu İsa'nın getirdiği aynı lâmbadan çıkıyor» dedi.

Necâşî patriklerinin müsiüman olmayı kabul etmemelerine ve hı-ristiyanhkta kalmalarına rağmen, yurduna hicret eden müslümanları himaye edeceğini açıkladığı gibi, kendisinin; tek ve ortağı olmayan Al­lah'a îman ettiğini ve Muhammed'in peygamberliğini tasdik ettiğini açıkladı...

Ummu Habîbe artık sıkıntılı günlerinin geride kaldığını, acılar için­de yaptığı zorlu yolculuğunun onu emniyete ulaştırdığını zannediyordu. Çünkü kaderin onun için neler gizlediğini bilmiyordu...

Hikmeti yüce olan Allah, Ummu Habîbe'yi akılları şaşırtan ve fi­kirleri durduran zorlu bir imtihana tabi tuttu ve onu bu büyük imtihan­dan hem galip bir şekilde, hem de galibiyetin zirvesine çıkararak kur­tardı.

Ummu Habîbe bir gece, rüyasında; kocasını kat kat karanlıkların bürüdüğü dalgalı bir denize düşmüş ve çok kötü bir halde gördü.

Korku ve ürpertiyle uykudan uyandı.

Gördüklerini, kocasına veya bir başkasma söylemek istemedi.

Fakat uzun süre geçmeden rüyası gerçekleşti. Bu uğursuz gece­nin gündüzü geçmeden Ubeydullah İbn-i Cahş dinînden dönüp hiristi-yan olmuştu...

Daha sonra kötülüklerin anası içkiye alışarak meyhanelerden çık­maz oldu. Artık içkiye doyup kanmıyordu.

Ummu Habîbe en tatlısı acı olan iki şeyden birini seçmek zorun­daydı.

Ya boşanacaktı...

Ya da Hıristiyan olacaktı...

Ummu Habîbe ansızın kendini şu üç şey arasında buldu :

Ya devamlı hıristiyan olması için ısrar eden kocasının istediğini kabul edecekti. Böylece —Allah korusun— dîninden dönecek, dünya belâsına ve ahiret azabına uğrayacaktı.

Bu eti demir taraklarla kemiğinden ayrılsa bile yapamıyacağı bir-şeydi.

Ya Mekke'deki babasının evine dönecekti. Bu da daima şirk ka-lesiydi. Çünkü orada dinine yenik olarak yaşayacak demekti.

Ya da tek başına, ailesiz, yurtsuz ve yardımcısız Habeşistan'da ka­lacaktı.

O, içinde bulunduğu durumu başkasına tercih etti.

Allah, ona bir ferahlık verinceye kadar Habeşistan'da kalmaya karar verdi.

Ummu Habibe'nin beklemesi uzun sürmedi.

Hıristiyan olduktan sonra çok az yaşayan kocasından îddetî [2] tamam olunca, Allah ona ferahlık verdi...

Saadet ona, randevusu olmadığı halde, hüzünlü evinin üstünde ye­şil zümrütten kanatlarını çırparak geldi...

Berrak, gümüş renkli bir kuşluk vakti kapısı çalındı. Kapıyı açın­ca Habeşistan kralı Necaşî'nin nedîmesi Ebrehe'yie karşılaşın/erdi.

Ebrehe saygıyla ve güler yüzle onu selâmladı. Girmek için izin istedi ve şöyle konuştu :

«— Kral sana seiâm edip şöyle diyor : Allah'ın Rasölü Muhammed sana evlenme teklif etti...

Gönderdiği mektupta senin evlenme akdini yapma konusunda onu vekîl tayin etmiş. Sen de istediğin birisini kendi adına vekil tayin et».

Ummu Habîbe sevinçten uçuyordu ve şöyle diyordu :

«— Allah sana da hayırlı olanı müjdelesin. Allah sana da hayırlı olanı müjdelesin...»

Bileziklerini çıkarıp Ebrehe'ye verdi...

Arkasından halhallannı... küpelerini ve yüzüklerini de verdi...

Eğer dünyanın bütün hazinelerine sahip olsaydı, o anda hepsini ona verirdi. Daha sonra şöyle dedi :

«—Vekilim olarak Halid îbn-i Saîd İbnu'I As'ı tayin ettim. Çünkü bana en yakın kimse odur».

Necaşî'nin, Habeşistan'ın güzel bahçelerinden birine bakan ağaç­lık bir tepe üzerindeki sarayında, güzel nakışlarla süslü, parlak lam­balarla ışıklandırılmış ve lüks eşyalarla döşeli geniş salonlardan birin­de, başlarında Cafer İbn-i Ebî Taiib, Halid İbn-i Saîd İbnu'I-As, Abdul­lah İbn-i Huzafe es-Sehmî ve başkaları olmak üzere, Sahabenin Habe­şistan'daki büyük zatları Ummu Habîbe Bint Ebî Sufyan'ın Rasûlüllah'a (s.a.v.) nikâh akdine şahitlik yapmak için toplandılar.

Herkes toplanınca Necaşî toplantıyı açtı ve onlara şu konuşmayı yaptı :

«— Kuddus, rnü'min ve Cebbar olan Allah'a hamdederim. Allah'tan başka Tanrı olmadığına Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim. Şüphesiz o meryem oğlu İsa'nın müjdelediği kimse­dir. Rasûlüllah (s.a.v.) benden Ummu Habîbe Bint Ebî Sufyan'ı ken­disiyle evlendirmemi istedi. Ben de onun isteğini kabul ettim. Ben, onun tarafından Ummu Habîbe'ye dörtyüz dînar altını mahir olarak verdim...»Allah'ın emri ve Peygamber'in sünneti üzerine... Dinarları Halid İbn-î Said İbnu'i-As'ın önüne döktü. Bu arada Halid kalkıp şöyle konuştu :

«— Hamd Allah'adır. Ona hamdeder, ondan yardım ve mağfiret dilerim. Ona tövbe ederim. Muhammed'in onun kulu ve eiçisi oldu­ğuna şehadet ederim. Kâfirler hoşlanmasa da dînini bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamber'îni doğru yol ve hak dinle göndermiş­tir. Rasûlüilah'in [s.a.v.) istediğini kabul ettim ve vekil olduğum Um-mu Habîbe Bint Ebî Sufyan'ı onunla evlendirdim.

Allah, Rasûlüne zevcesini mübarek kılsın.

Allah'ın Ummu Habîbe'yi takdir ettiği hayırlı olsun...»

Bundan sonra paraları aldı ve ona götürmeye niyet etti. O kal­kınca arkadaşları da kalktılar. Necaşî onlara şöyle dedi :

«— Oturun. Evlendikleri zaman peygamberlerin yemek yedirmeleri sünnettir».

Onlara yemek getirtti ve yemeği yediler. Daha sonra dağıldılar.

Ummu Habîbe anlatmaktadır :

— Paralar bana gelince, daha önce, müjdeyi getiren Ebrehe'ye elli miskal altın gönderdim ve şöyle dedim :

«— Bana müjdeyi getirdiğinde sana bu parayı verecektim. Ama o gün hiç param yoktu...»

Az sonra Ebrehe yanıma geldi. Altınları geri verdi. İçinde ona ver­diğim zînetlerin bulunduğu bir kap çıkardı ve onu da geri verdi ve şöy­le dedi :

«— Kral senden hiçbir şey almamamı istiyor. Kadınlarına da bü­tün parfümlerini sana göndermelerini emretti».

Ertesi gün, bana vers [3] öd [4] ve anber getirdi ve şöyle dedi : «— Benim senden bir isteğim var..,»

«— Nedir o?» dedim.

«— Ben müslüman oldum. Muhammed'in dînine girdim. Peygam-ber'e benden selâm söyle ve ona; benim Allah'a ve elçisine iman et­tiğimi haber ver, bunu unutma».

Sonra benim çeyizimi o hazırladı. Rasûlüllah'a [s.a.v.) götürüldüm. .

Onunla buluştuğumda nikâh merasimini ve Ebrehe'yle aramızda geçenleri anlattım, onun selâmını da söyledim. Rasûlüilah (s.a.v.) bu habere sevinip şöyle dedi :

«— Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketleri de onun üzerine olsun».[5]


[1] Tarihçiler

[2] İddet: Kadının, kocasının vefatından sonra veya boşandıktan sonra bek­lemesi gereken süre.

[3] Vers: Safranın elde edildiği san bir bitki

[4] Öd: Bir koku çeşidi

[5] Ramle Bînt Ebî Sufyan hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız

1- El-İsobe, İV/441

2- EI-İstîab, İV/303

3- Usdu'l-ğabe, V/457

4- Sıfelu's-safve, H/22

5- İbn Kuteybe, el-Maarif, s. 136,344

6- Siyeru a'lami'n-nubela.

7- EI-Yafu, Mirâtu'I-cînan

8- İbn Hişam, es-siretu'n-nebeviyye (fihristlere bakınız),

9- Tarîhu't-Taberî, 10 nuncu ciltteki fihristlere bakınız).

10- Tabakatu İbn Sa'd, (sekizinci ciltteki fihristlere bakınız).

11- İbn Hacer, Tehzîbu't-tehzîb.

12- Hayatu's-sahabe, (fihristlere bakınız).

13- EI-Kehhale, A'lamu'n-nisa, t/464

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.