İbrahim Halil ER
ORTAÇAĞ FELSEFESİ
Burada Ortaçağ felsefesi adına konuşacamız batı ortaçağıdır. İslam ortaçağ felsefesinin adını İslam felsefesi olarak nitelendirmek genellikle benimsenen yol olmuştur. Aslımda ben bu isimlendirmeye karşıyım. Çünkü bir batı ortaçağı, hristiyan felsefesi iken hiç kimse buna hristiyan felsefesi adını vermezken, islam dünyüsandaki felsefe çalışmalarına hemen islam dininin adı verilmektedir. Halbuki bunlardan bazılarının islam düşüncesine karşı olduğu da görülmütür. Ortaçağ Felsefesi; Hristiyan kilisesinin Antik felsefeden yararlanarak kendi dinsel amaçları bakımından geliştirdiği bir felsefedir. Bu felsefe uygulamaya yönelik bir nitelik taşır.
Temel ortaçağ felsefi görüşler;
• Yoktan var eden tanrı kavramı Antik çağ felsefesi ile çelişir.
• İnsan ruhunun kişiliği vardır. Oysa Antik felsefede ruh doğal bir etkendir. Örneğin Aristoteles için ruh, yer yer, yaşam ilkesi olan "can" ile eşanlamlıdır.
• Bir takım kutsayıcıları kabul etmişlerdir.
Ortaçağ felsefesinin başlıca yararlandığı kaynaklar Platon'un "İdealar", Aristo'nun hem varlığın ilk hareket ettiricisi ve hem de tüm var olanların kendisen doğru yükselmek istedikleri Tanrı anlayışı ile Stoa'nın tektanrıcılığından yararlanmıştır. Ayrıca, kuşkuculuğu kabul etmemişlerdir.
Augustinus (354-430)
Hristiyan dogmatizmin kurucusu ve aynı zamanda ortaçağ felsefesinin önemli simalarından birisi olan Augustinus (354-430) felsefesine kuşkuculuğa karşı çıkmakla başlamıştır. Ona göre bir doğru vardır. Tanrı ve Ruh kavramları üzerinde durmuştur. Bu çalışmalarıyla aynı zamanda özgün bir tarih felsefesini de oluşturmuştur. Buna göre; "Bir kerelik bir gelişme, geriye dönüşü olmayan bir gidiş olan tarih, ilerideki Tanrı Devletine bir hazırlıktır. İnsanoğlunun bu bakımdan bir olgunlaşması ve yetişmesi sürecidir."
Skolastik Felsefe
Ortaçağın asıl felsefesi skolastik felsefedir. Scola, latince okul demektir. Din adamlarını yetiştirmeyi amaçlar. Araştırmalar yapmaz. Felsefeden dini konuları kanıtlamak için yararlanılır. Buna göre "anlıyorum diye inanıyorum" görüşü hem çıkış ve varış noktasıdır. En büyük demsilcisi Anselmus'tur. (1035-1109) Ona göre tümel kavramlar bilincin dışında kendi başlarına vardırlar. Bu fikir ortaçağda tümeller tartışmasına yol açmıştır. Buna göre;
1-Tümel kavramlar nesneden öncedir.
2-Tümel kavramlar nesneldir. Ama nesnenin içindedirler.
3- Tümel kavramlar özneldirler. Nesneden sonra gelirler.
Aquino'la Thomas (1225-1274)
1- İnsan - akıl ilişkisi konusunda vahiy ile aklın iki ayrı bilgi türü kaynağı, iki ayrı bilgi türü olduğunu savunmuştur.
2- Tümel kavramlar, (idealar) nesnelerin özsel formlarıdır.
3- Hereketlerimiz, Tanrının belirlemiş olduğu nesnelerin değer düzenine uygunsa iyidir. İnsan, ancak Tanrının yardımı ile gerçek mutluluğa ulaşabilir.
4- İnsan toplumsal bir canlıdır.
Skolastiğin üçüncü Dönemi
1- Adcılık: Platon ve Aristo'nun idalarının insan ürünleri olan birer ad'tan başka bir şey olmadıklarını ileri sürer. Adçılık felsefesinin en kurcusu da Ochamlı William'dır. (1300-1349) Ona göre tümeller, idealar bizim benzer şeylere taktığımız addır. Bu gibi şeylere bizim bağladığımız genel anlamdır. Dolayısıyla bunlar yapma şeylerdir.
2- İstençilik: İnsanın istenç ve özgürlük isteğinin gücü, değerini belirtir. Bu düşüncenin en önemli temsilcisi Duns Scotes'tur. (1270-1308) felsefesinin temel özelliği istençiliktir. Ona göre, istenç akıldan da üstündür. İnsan bilen değil isteyen bir varlıktır. İnsan özgürdür. Kendi kendini kurtuluşa erdirebilir. Bundan dolayı bu işin aracılığını yapan kilise de artık gerekli olmaktan çıkmıtır.
Skolastik felsefe; din ile felsefeyi birleştirmeyi amaçlamıştır. Fakat, sonuç tersi olmuş, din ile felsefe birbirinden kesin olarak ayrılmıştır.