Kimdir bu Pakradunîler?

Kimdir bu Pakradunîler?

Ağzından "belâ" sözünü düşürmeyen Fetö hâini ile çömezi Enes Kanter, "Biz bu hizmeti sokakta bulmadık ki birkaç pakrudin yüzünden bırakalım" demişlerdi.

Bu tabiri, ailesinin kendisini reddettiği Enes Kanter'in 15 temmuzdan sonra, Fetö'nün de darbe teşebbüsü öncesinde kullanmaları dikkat çekmişti.

PEKÂLÂ, BU PAKRADUN NEDİR?

2700 yıldır Ermeniler içinde varlıklarını sürdüren kripto Yahudilerin asırlarca Ermeni toplumunu yöneten cemaat...!

Tarihi kaynaklara göre, ilk olarak MS. 30 yılında Yenanos adlı İspir kralı sayesinde tarih sahnesine çıktılarsa da Hz. Davut (AS) soyundan geldiği iddia edilen "Pakarat Şampat" isimli bir Yahudi’den dolayı Pakraduniler diye tanındılar.
M.S. 885 yılında 1.Ashot tarafından kurulan hanedanlığın başkenti bugünkü Ermenistan sınırları içinde bulanan Divin iken, 961 yılından itibaren Kars’ta ki harabe "Ani" başkent oluyor.
Ermeni tarihçi Levon Panos Dabağyan'a göre, Pakraduniler Yahudi asıllı olup Ermeni kültürünü yaşatan Hıristiyanlar olduğu bilinmektedir.
 

Dabağyan, 2006 yılında Cemaat'in yayını Aksiyon Dergisine vermiş olduğu bir röportajda;
"Geleneklerini sürdüren Pakraduniler domuz eti yemezler ve çocuklarına İbrani isimler verirler" demişti.
Gülen haini, işte bu sebeple tabanına mesaj vermek adına;
Biz de Pakrudin gibi bir örgütüz. Onlar 2700 yıldır yok edilemedi. Bizi de yok edemezler. Pakrudinler gibi örgütlenin” tavsiyesinde bulunmuştu.

Mitolojik bilgilere nazaran milattan 730 yıl önce Ermeni kralı Sannasar Filistin/Kudüs tarafına bir sefere çıkar.
 

Neticede Yahudilerle yaptığı savaşı kazanarak Yahudi kralı Osee'yi öldürür. Esir ettiği on Yahudi kabilesini de Ermenistan'a köle olarak götürür. Bu köleler Ermeni/Hıristiyan gibi gözükseler de İbrani kimliklerini gizlediler.
 

Epey bir zaman sonra da Ermenistan'ın idaresini ellerine geçirdiler.
Anadolu Türklerin vatanı olunca özellikle Ermenilerin rağbet gördüğü Selçuklu ve Osmanlı döneminde Hristiyan Ermeniliğine, 1915 olayları sonrası ve Cumhuriyet sürecinde de İslamiyet’e yöneldiler.
 

NE VAR Kİ, YAHUDİ ZİHNİYETİNİ ASLA TERK ETMEDİLER.
 

Hatta, iflâh olmaz bir Ermeni karşıtlığı üzerinden Türk ırkçılığını savunarak, fırsat buldukça İslam’a saldırırlar. Zira, bunların alâmeti farikası budur .
Bunun için solcu veya sağcı partilere, çekinmeden Milli Görüş’e sızdılar.
Pakraduniler’in durumu, Selânikli Sabetaycılar, İspanyol Maranolar ve İranlı Meşhediler'e çok benzer. Pakradunî uzmanı araştırmacı-yazar Levon Panos Dabağyan ile O'nun dayanağı Türkiye'li Yahudi târihçi Prof. Abraham Galante'ye göre, Pakraduniler, Ermenileri M.S. 1045 yılına kadar yaklaşık iki asır yönettiler.
Galente; "Pakraduniler veyâ Bir Ermeni-Yahudi Tarîkatı” adlı kitabında, “Pakraduniler, varlıklarını Juda İmparatorluğu’nun sonlarından (M.Ö. 7. yüzyıl), 20. yüzyıla dek sürdürmüş olan Ermeni- Yahudi karışımı bir kavimdir” tespitinde bulunmaktadır.
 

Bizans’ın Pakraduni hanedanlığına son vermesi üzerine Selçukluların hâkimiyetine girerek yüzyılımıza kadar hayatiyetlerini devam ettirdiler.

Babil Kralı Nabukadnezar, Mısır Kralı Necho ile birlikte Kudüs Kralı Yoachim’e karşı savaş açtıklarında Doğu Ermenistan Kralı Hıraçya da ordusuyla bu sefere katılmış ve gösterdiği başarıdan ötürü memnun kalan Nabukadnezar, esir aldığı 10 bin Yahudi’nin yarısını Kral Hıraçya’ya hediye etmişti.
 

Bu esirler arasında Prens Şampat da bulunuyordu. Şampat, kısa zamanda Hıraçya’nın takdirlerine mazhar oldu. Devlet hizmetine alınıp, önemli mevkilere yükseldi.

M.Ö. l5O’lerde, soyunun Hz. Davud’a (as) dayandığını iddia eden “Pakarad Şampat” olan bir Yahudi, zamanın Ermenistan Kralı Vağarşak’a başvurarak, saray hizmetine talep oldu.
Kabiliyeti ve sevimliliği sayesinde Prens Şampat’ı dahi gölgede bırakarak Vağarşak’ın en yakın bendeleri mevkiine erişti.
 

Ermeni Krallarına taç giydirme imtiyazı ile 10 bin süvariye komuta etme hakkını elde etti.
Sonuçta Ermenistan’a yerleşen ve zamanla nüfusları hızla artan esir Yahudiler, sürgün yıllarının sembol ismi Prens Şampat’ın hatırasını kendilerine rehber edinerek, varlıklarını korudular.
 

Zamanla Ermenilerin yönetimini ele geçiren Pakraduniler M.S. 1045’e kadar Ermenistan’da saltanat sürdüler.

Kripto Yahudilik” konusunda uzman tarihçi Prof.Abraham Galante, Baskısı 1933 İstanbul olan "Pakraduniler veyâ Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı" adlı Fransızca kaleme aldığı eserinde enteresan bilgiler verdi. Eğin, Erzurum-Sivas arası, Darende/Balaban- Hekimhân, Erzincan Kemaliye hattında, İstanbul /Avrupa yakasında ve Hasköy’de yaşamış oldukları bilinen Pakraduniler, 26 yüz yıldır Yahudiliklerini korumakta gösterdikleri kararlılık nedeniyle Portekizli Marano’lar, Selanikli Dönmeler ve İranlı Meşhediler gibi topluluklar arasında sayılabilirler" demektedir.

Araştırmacı yazar, Dabağyan, Ermeni tarihçi Gatoğigos Gorenazi’den şu nakli yapıyor:
“Simpat adını, Pakraduniler, oğullarına verirler. Bu isim İbranice’den geliyor ve aslı ‘Şampat’dır. Ermeniler arasında asırlarca pek revaç gören ‘Pakrat, Simpat, Aşot, Kakik, İsrael, Tavit’ gibi isimlerin Ermeni menşei’li olmadığı bariz şekilde meydana çıkmaktadır.”

Sabetaycılık, Ladino ve Kripto Yahudi cemaatleri konusunda uzman isimlerden araştırmacı-
yazar Dr.Gad Nassi, Pakradunilerin 20. yüzyılın ilk yarısına kadar özel gelenekleriyle Sivas/Divriği ile Erzincan/Eğin arasındaki bölgede varlıklarını sürdürdüklerini belirtiyor. Arapkir, Hekimhan Kapadokya ve Kilikya/Çukurova’ya kadar uzanıyor. Yine Nassi'ye göre, Pakraduni soyundan gelenlerin fiziki görünüşlerinin Ermenilerden ayrıldıklarını, kafa yapısı olarak Yahudiler gibi Dolikosefal olduklarını kaydediyor.
 

Bir Yahudi-Ermeni’nin evinde vefat gerçekleştiğinde, evin içini tamamen değiştirdiklerini, evde asla su kullanmadıklarını, çünkü ölüm meleğinin kılıcındaki kanı bu suyla temizlediğine inandıklarını belirtiyor.
 

7 gün iş yapmayıp Yahudilerde olduğu gibi yas tuttuklarını da belirtiyor. Nassi; Pakradunilerin Yahudiler gibi asla domuz eti yemediklerini, cumartesi günü çalışma yasağına riayet ettiklerini, genelde cemaat içinden evlendiklerini ve soyadlarının da Yahudi kökenlerini anlatacak şekilde verildiğini ifade ediyor.
 

Siyaset, ticaret ve finans alanında çok becerikli olduklarını kaydederken, benzer bir grubun da geleneklerini koruyarak 19’uncu yüzyıla kadar Gürcistan’da Gürcüler içinde hayatiyetini devam ettirdiğini ifade ediyor.

BURADA AKLA ALEVİLİĞİ İSTİSMAR EDEN RAFIZÎLER KİMDİR SORUSU GELEBİLİR?
 

Fransız Mareşali Horace Sebastiani, Türkiye Ermenileriyle ilgili 1814 tarihli raporunda: Ermenileri normal Ermeniler ve “Rafiziyyun / Rafiziler” olarak ikiye ayırır. Dabağyan da;
“Osmanlı İmparatorluğunda Şer Akımlar” kitabında bu raporu değerlendirirken;
“Selçuklular devrinde, Alparslan’ın saflarına geçerek, Bizans’a karşı savaşan ve sonradan İslâm dinini kabul eden Ermenilerin büyük bir kısmı, bilâhare ‘Alevi Mezhebi’ne geçmiş ve öyle kalmışlardır.
 

Ermeni asıllı Türk vatandaşı yazar Torkom İstepanyan ise, Pakradunilerle ilgili;
'Türk-Ermeni kardeşliğinin başlangıcı 11’inci yüzyıl ortalarına dayanır.1064’te Pakraduni Ermeni Krallığına Bizanslılar tarafından son verilince, Bizans zulmüne dayanamayan Ermeniler Türklerin himâyesine sığınmışlardır.
Bu devre onlar için huzurlu yıllardır.
Bu yüzden vatanlarına sımsıkı bağlanmışlardır.
Türkler tarafından bunlardan bazılarına “Paşa”lık unvanı bile verilmiştir.
Bu kardeşliğin en güzel kanıtı da bugün dünyanın dört bucağına serpilmiş olan Ermeni toplumunun günümüze dek varlığını sürdüren Türkçe kökenli soyadlarıdır.. Örneğin, Romanya doğumlu olduğu halde dünya Ermenilerinin Ruhani Reisi Gatogigos Vazgen I’in soyadı ‘Balcıyan’dır.” Ancak; bu tarihî dostluğu bozmak için uğraşanlar, Pakradunilerdir.

Yazar Levon Panos Dabağyan, Ermeni meselesinin can damarını teşkil eden “1. Zeytun İsyânı’nın” arkasında Fransa ve Vatikan’ın bulunduğunu, tertipçilerinin de Pakraduniler olduğunu dillendirir. Dabağyan'a göre;
"Ani Beldesi’nin Bizanslılara geçmesinden sonra, Anadolu’nun muhtelif bölgelerine dağılan ‘Pakraduni Hanedânı’ mensupları Haçin ve Zeytun havalisine yerleşmişlerdi.
 

İşte Fransa’nın isyân için gönderdiği Katolik Ermeni Leon, Pakradunilerin birtakım entrikalara müsait gayri Ermeni bir unsurdu” demiştir.

Dabağyan 1862 ve 1895’te iki kez denenen isyanın, Türkiye’ye sadık Gregoryan Ermenilerinin destek vermemesi üzerine akamete uğradığını kaydediyor. Pakradunilerin de hâlâ var olduğunu belirtiyor.
 

"Hâlâ birine Pakraduni dedin mi, bu hakaret için kullanılırdı. Çocukken birine kızdığımızda, ‘Pakradunisin sen ulan..!' derdik.
 

Levon Panos Dabağyan , seçkin ve seviyeli bir aydın olmakla berâber, T.C. Devletine ve ülkesine gönülden bağlıdır.
 

Meselâ; Kars-Ermeni kralı Kakik II’nin, Sultân Alp-Arslan’ın samimiyetini istismar etmesi vakası, doğrudan; “Ermeni samimiyetsizliği, Ermeni ihaneti” olarak birçok tarihi kaynak ve eserlerde geçmektedir.
Peki bu doğru mudur? Hayır.
 

Zira, Kral Kakik II , iki asır kadar Ermenistan’a hükümran olan ve aslen Ermeni asıllı olmayan, Pakraduniler Hanedânının son hükümdarıdır.
Ancak, buna rağmen, daha sonraları çok ağır bir hata işlemiş olduğunu anlayarak, Sultan Alp-Arslan’dan af dilemiştir.
O asırların Ermenilerine gelince, yabancı bir kavmin boyunduruğu altında inim inim inleyip durmuştur.
Pakraduniler’in menşeine temas etmek, tarihi vakaları tüm yönleriyle meydana çıkarmak gerek..!

Âdeta bir kobay gibi kullanılan, Ermeni milletinin istikbâli mevzubahistir.
Bir buçuk milyon Ermeni’nin Türkler tarafından kesilmiş olduğu yalanını yıllar yılı çeşitli entrika ve propagandalarla Ermenilerin kafalarına sokan ve propagandayı hâlâ sürdürenler Pakranudilerdir.
 

Dahası Ermeni-komite artıklarının meydana getirdikleri, acımasız cinayet şebekelerini; madden ve manen besleyen ve de ülkelerinde barındıranlar yine kendileridir.
Bu entrikacı kavmin asıl hedefi Türkiye’de bir tek Ermeni’nin kalmamasına dayanmaktadır.
Bunu istemesinin sebebi, “Ermenilerin gitmesinden sonra, ülke ticaretini külliyen ele geçirebilmek...!
Akılları sıra Nil’den Fırat'a büyük Siyonist Devleti’nin önündeki tarihi ve mevcut engelleri bertaraf....!
Kalın sağlıcakla...!

Derleyen Yusuf Zabun

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
2 Yorum