Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Katılım Bankalarının Çalışma Sistemindeki Sorun -5-

Biraz da önyargıların etkisi ile Türkiye; İslam Dünyası, özellikle Arap Dünyası ile ilişkilerini hep mesafeli tutmuştur. Siyasi ilişkilerin alt düzeyde olması ekonomik ilişkilere de yansımış, Türkiye uzun yıllar İslam Dünyasının ortak organizasyonlarına ya katılmamış, ya alt düzeyde temsil edilmiş veya tam üye olduğu zamanlarda da ilişkilerini geliştirme yönünde ciddi çaba içerisine girmemiştir.

Ancak durum Turgut ÖZAL’ın başbakan olmasıyla tersine dönmeye başlamıştır. Türkiye’nin bir “İslam Ülkesi” olduğu ilk defa resmen ve açıktan ÖZAL tarafından dile getirilmiştir. Türkiye bu tarihlerden itibaren İslam ülkeleriyle ilişkisini geliştirmek için ciddi ve samimi adımlar atmış hatta öncülük ettiği (D-8) ve başkanlığını yürüttüğü (İslam Konferansı Örgütü) kurumlar dahi olmuştur. Bu sayede Kıbrıs, Azerbaycan, Bosna Hersek, Kosova, gibi doğrudan Türkiye ile ilgili konuların yanında, Filistin sorunu gibi uluslararası sorunların çözümünde de aktif ve güvenilir bir yer edinmiştir kendisine... Bölgesel sorunların çözümünde Türkiye bu ülkeler ile birlikte hareket etmiş, bu politika da Türkiye’ye güç katmıştır. Türkiye kendisiyle doğrudan hiçbir bağı olmayan Arap Birliği Örgütünün toplantılarına katılarak burada gözlemci üye statüsü kazanmış, genelde İslam Dünyası, özelde Arap Dünyası ile ilişkilerini geliştirmeyi sürdürmüştür.

Türkiye’nin katılım bankalarına ilgisi de bu süreçte başlamıştır.

Çok ağır bir siyasi red kültürünün etkisinin hala güçlü bir şekilde hissedildiği, darbe sonrası ve henüz askerin etkisinin güçlü bir şekilde devam ettiği, ‘ne arabın yüzü ne şamın şekeri’ gibi ahmakça bir anlayışın vesayet odaklarının hareket noktasını oluşturduğu bir ortamda; dört eğilimi bir araya getiren, 12 Eylül öncesi oluşan hassasiyetlerin son derece yüksek olduğu, tahammülsüz ve faşist bir basın, tek sesli Türkiye, insanların 163’leri, 141-142’leri ensesinde hissettiği bir ortamda konuyu gündeme getirmek bile bir büyük cesaret isterken, ‘finans kurumu’ adı altında somutlaşmış olması bu dönemde yapılan pek çok reformdan, bozulan pek çok ezberden birisi idi. Bu kurumlara içerden ve dışardan yoğun bir teveccüh oldu. 28 Şubat döneminde bizatihi hâkim irade tarafından, Yunanistan’a giden mültecilerin botlarını delip batırmaya çalışan Yunanlı görevliler gibi bilerek ve istenerek, hatta bir plan ve proje çerçevesinde batırılmaya çalışılması ve üvey evlat muamelesine tabi tutulması gerçeğini de göz önüne alarak bu kurumların gelişme trendine bakmakta yarar vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.