Arif AĞIRBAŞ
Aşure günü tatlı yeme günü değildir
30 Eylül 2017 Aşure günü hasebi ile…
Aşure gününde adet olmuş ve Aşure gününü hatırlamak amacıyla komşulara dağıttığımız aşure, hepimize afiyetler olsun.
Olsun olmasına da, Aşure gününde hatırlamamız gereken çok önemli ve hüzünlü bir olayımız da var. Bazı vuku bulmuş olayları unutmayıp hatırlamak, aslımızı ve görevlerimizi yerine getirmeye vesile olabiliyor. "Müslümanım" diyen, "Peygamberimizi seviyorum" diyen, "Ehli Beyt’i seviyorum" diyen herkesi ilgilendiren bu olay, Kerbelâ olayıdır. İşte bu noktada hatırlamamız gereken, Ehl-i beytin gülü olan Hz. Hüseyin'in Kerbelâ’da şehid edilmesidir.
Aşure gününe denk gelen Kerbelâ olayını acaba hatırlıyor muyuz?
Adet haline gelmiş, aşure gününde sevdiklerimize aşure dağıtmanın yanı sıra, Hz. Hüseyin'in günlerdir bir damla su içemeden şehid edildiği aklımıza geliyor mu? Resulullah efendimizin her fırsatta öpüp kokladığı Hasan ve Hüseyin'in şehadetlerinden dolayı bir gün üzüldük mü?
Kerbelâ günü, Hz. Hüseyin’in yanındaki bir avuç mücahid ve Ehl-i beyt’ten hanım ve çocuklar binlerce askerden oluşan orduya karşı büyük bir direnç gösterip bir bir şehadet şerbetini içmişlerdi. En son Hz. Hüseyin kahramanca savaştı, almış olduğu otuz üç mızrak ve otuz dört kılıç yarasıyla bedeni toprağa yığılmıştı ve mübarek başını gövdesinden ayırdıklarını aşure gününde bir kez düşündük mü?
Kerbelâ'da Hz. Hüseyin’in akrabalarından yetmiş iki kişi şehid düştüğünü, Ehl-i beyt'in tümden imha edilmek istendiğini biliyor muydunuz?
Aşure gününü ihya ederken, Kerbelâ olayına da bir iki dakika ayırıp, Hz. Hüseyin efendimizi yâd edip, dualar okumak her Müslüman üzerine bir borç olduğunu dile getirsem, yanılmış olmam diye düşünüyorum.
Müminlerden, Allah Resulü’nün sevilmesi beklenildiği gibi onun parçası olan yakınlarının da sevilmesi bekleniyor. Bir âyet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: “Resulüm onlara de ki: Ben bu davetime karşılık olarak sizden bir karşılık ve ücret beklemiyorum; sadece yakınlarıma sevgi göstermenizi istiyorum.” (Sûrâ/23)
Resulullah (s.a.v) Efendimiz, Ehl-i Beyti sevmenin, kendisini sevmekten ileri geldiğini şöyle ifade eder: “Sizi nimetleriyle rızıklandırıp gıdalandırdığı için Allah’ı seviniz. Beni Allah’ı sevdiğiniz için seviniz. Ehl-i Beytimi de beni sevdiğiniz için seviniz.” (Tirmizî, Menâkib, 32)
Kıldığımız her namazda, “Âl-i Muhammed” diye dua ettiğimiz Ehl-i Beyt olduğu unutulmamalıdır. Namazlarımızda dahi Ehli Beyt’i önemseyip yer verdiğimize göre, onlara karşı sevgi ve hürmet eksik olmaması gerekir. Nitekim Resulullah efendimiz hadisi şerifte şöyle buyurmaktadır: “Şu üç hürmeti gözetenin, dini ve dünyası muhafaza edilir. İslam’a, Peygambere ve Onun nesline hürmet.” (Taberani)
Ehli Beyt’e sevgi ve hürmet göstermenin yanı sıra, onlara tâbii olmak ve sımsıkı sarılmak bizlere şiddetle tavsiye edilmekte. Peygamber efendimizin ahlakıyla ahlaklanmış Evlâd-ı Rasul olan zatlar, elbette dedeleri Resulullah (s.a.v.) gibi, ümmet için bir kurtuluştur.
Taberânî de geçen hadis-i şerifte, “Ehl-i beytim, Nuh’un gemisi gibidir. Tutunan kurtulur, tutunmayan, boğulur.”
Aşure gününe denk gelen Kerbelâ olayını unutmayın. Kerbelâ’da onu bir pusu beklediğini bildiği halde “neden gidiyorsun ya Hüseyin” diye soranlara verdiği cevap ile konumuza son verelim: “Eğer ben oraya gitmezsem, bir daha bu ümmetten hiç kimse haksızlıklara karşı çıkmayacaktır.” Allah (c.c.) şefaatlerine nail eylesin inşallah. (Amin)