İslam ekonomisinin varlığı 1970’li yıllardan itibaren İslam merkezli olmayan kurumların ve müslüman olmayan kişilerin dikkatini çekmeye başlamıştır. İslam ekonomisinin kabuğunu kırdığı dönem diyebiliriz bu döneme… Türkiye’de ise bu dönemden 10 yıl kadar sonra (1985) “faizsiz finans kurumları” kurulmuştur. İlgili çevrelerce büyük bir ilgiyle karşılanan bu yapı Özal tarafından fincancı katırlarını ürkütmemek için tereyağından kıl çeker gibi sisteme katılmıştır. Zira Türkiye’de o dönemde hala etkin olan ve adeta ne derse emir hükmündeki vesayetçi seküler oligarkların damarlarına basmak son derece tehlikeliydi. Zira İslami banka, kar-zarara katılım bankası ya da faizsiz banka gibi tanımlamaların laiklikle ilişkilendirilmesi ve ilgili partinin kapatılma gerekçesi olması işten bile değildi. Hatırlatmak gerekirse Refah Partisi kapatma gerekçelerinden birisi de Ramazanda iftara yetişmek için mesainin bir saat erkene alınması idi. Bu yüzden banka ya da benzeri bir isim kullanılmamış, fakat fonksiyonel olarak bankacılığa dair neredeyse bütün işlevleri yapmasına izin verilmiştir. Dünyada tam bir karşılığı olmayan bu isim ancak 20 yıl sonra "katılım bankası" olarak değiştirilmiştir.
İlgili çevrelerce heyecanla karşılansa da 2000’li yıllara kadar hızlı bir gelişme kat edilememiştir. Zira devlet aklı bu yapılara yine şüpheyle bakmış, hatta 28 Şubat sürecinde, süreci yönetenler bu yapıların batması için özel çaba sarfetmiştir. Oluşturulan panik havasında bu kurumlardan birisi (ihlas finans) batmış, diğerleri ise küçülerek ve birleşerek batmaktan kurtulmuştur. Bu yapıların Türkiye’de kabuğunu kırmış olmasına rağmen, toplumsal bilinç ve talep yoğunluğu halen yeteri seviyede değildir.
(not: ihlas finansın batması başka nedenlere de mebnidir. Burada konu edilmemiştir)