Mustafa Cemal TOMAR
İLMEL-AYNEL-HAKKAL-YAKİN
İLMEL-AYNEL-HAKKAL- YAKİN
Kur'an'ı Kerim'in 102. Suresi TEKASÜR Suresidir. Cebab-ı Hak bu Sure'de mealen şöyle buyuruyor.
1-2 - Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı.
3 - Hayır! Yakında bileceksiniz.
4 - Yine hayır! Yakında bileceksiniz (hatanızı).
5-6 - Hayır! Eğer kesin bilgi ile bilseniz, elbette cehennemi görürsünüz.
7 - Sonra, yemin olsun ki, cehennemi yakin gözüyle göreceksiniz.
8 - Sonra, yemin olsun ki, o gün (size verilen) her nimetten sorulacaksınız
Mealden de görüldüğü üzere bu Sürenin 5. Ayet-i Kerime'sinde "ilmek yakiin" 7. Ayet-i Kerime'sinde de "aynel yakin" ibarekeri geçmektedir. Bütün ayetler iman edenlere hatırlatmalarda bulunduğu gibi bu ayetler de bize bilgi bazında çok önemli hatırlatmalar yapıyor.
Surenin tamamındaki ayetlere bakıldığında cehenneme vurgu yapmakta, inkarcıların cehennemi aynel yakın mertebesinde müşahede edeceklerini vurgulamaktadır. Bu bağlamda ahiret hayatı ile ilgili belirtilen; cennet- cehennem, kıyamet, mahkeme-i Kübra gibi inançların kesinliğini vurgulamaktadır. Ben burada bu ayet-i kerimeleri tefsir edecek değilim. Başka bir konuya vurgu yapmak istiyorum.
Kur'an-ı Kerîm'de Tekâsür sûresinde 'ilme'l-yakîn' ile 'ayne'l-yakîn' bir arada zikredilmekte ve ayetlerin siyakından ayne'l-yakin'in ilme'l yakîn'den daha üstün olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu surede yüce Allah biraz daha geniş anlatımla şöyle buyurmaktadır.
"Hayır, kesin bilgi ile (gerçeği) bilseydiniz (böyle yapmazdınız). Elbette cehennemi göreceksiniz. Sonra onu yakîn olarak (açıktan açığa) göreceksiniz."
Aynel yakinin bir üst seviyesi ise Hakkal- yakindir
Hakka'l-yakîn de, Kur'an'da iki yerde zikredilmektedir: İşte ayet mealleri;
"Ama yalanlayıcı sapıklardan ise; kaynar sudan bu ziyafet ve cehenneme atılma var. Kesin gerçek budur işte " (el- Vakıa, 56/91 -95).
Bu terkip bir de Hâkka sûresinde geçmektedir ki burada (69/51) Kur'an-ı Kerim hakkında kullanılmıştır.
. Kesinlik ifade eden bilgiler arasında da bir derecelemenin mevcut olduğu bir vakıadır. Kesin bir bilgi, kalbe daha da itminan verebilir. Bu nedenle âlimlerin bir kısmı, kesinlik ifade eden bilgileri ilme'l-yakîn, ayne'l yakîn ve hakka'l-yakîn olmak üzere üç kademeye ayırmışlardır. Kısaca bu terimleri açıklayalım.
a- İlme'l-yakîn: Sâlim akıl ve sahih naklin ifade ettiği bilgidir. Kesinlik ifade eden bilgilerin en aşağı derecesidir. Araştırmadan güven üzerine inanılan bilgiler topluluğudur. Halkımızın ekserisinin inancı bu tür inancın tezahürüdür.
b- Ayne'l-yakîn: Duyularla ya da tecrübe ile elde edilen, bizzat müşahede sonucu ortaya çıkan bilgidir. Bu meyanda; Leyselhabiri kelyekini.
"Verilen haber, görülen şey gibi değildir" denilmiştir. Buna misal olarak Hz. İbrahim'in ayette geçen şu sözü zikredilir: "İbrahim de bir zaman;'Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!' demişti. (Allah);'İnanmadın mı?' dedi. (İbrahim);'hayır (inandım), fakat kalbim mutmain olsun diye (görmek istiyorum)' dedi" (el-Bakara, 2/260). Hiç şüphesiz Hz.İbrahim, Allah'ın ölüleri dirilttiğini biliyor ve buna inanıyordu. Ancak gözleriyle buna şahit olmak istiyor ve böylece gönlünün daha da mutmain olacağını ifade ediyordu. Yani ilme'l yakîn'den ayne'l-yakîne varmak istiyordu (İsmail Hakkı İzmirli, Yeni İlm-i Kelâm, Ankara 1981, s. 41).
- Hakka'l-yakîn: Bizzat yaşanarak elde edilen bilgidir. Kesinlik ifade etme bakımından en üstün bilgi çeşididir.
Meselâ, denizde suyun bulunduğuna dair bilgi, ilme'l-yakîn; denizin yanına gidip denizdeki suyu gözle görmek, ayne'l-yakîn; içine dalıp yüzmek ise, denizde su bulunduğuna dair hakka'l-yakîn derecesinde bir bilgi elde edilmiş olur.
. Ahitet hayatını görmedik. Lâkin Kevni ayetler ve Kur'an'ın ayetleri bize dirilmeyi ve ahiret hayatını anlatıyor, aktarıyor. Bu bilgiler bize "ilmel- yakin" olarak bildiriliyor. Öldükten sonra aynel-yakin ve Hakkal- yakin derecesinde bu bilgilere haiz olacağız.
Dünyada edindiğimiz bilgiler aslında üç kategoride değerlendiriliyor. Çeşitli kaynaklardan gelen bilgiler ilmel-yakin derecesindedir daha çok. Dedikodu ile edinilen bilgilere asla ilmel-yakin bilgiler denemez. Hakimler davalı ve davacı arasında hüküm verirken en az ilmel- yakin derecesinde bilgi sahibi olmaları gerekir.
Bizler de birileri hakkında kalbimizde oluşan kanaatler doğru bilgilere dayandırılmalıdır. Burada bir örnek vermek istiyorum. Daha önce tecrübe edindiğim bilgiyi paylaşmak istiyorum doğrusu.
Birileri çevrede ticaretle uğraşan kişiler hakkında "ölçüde de tartıda da hile yapıyorlar" demişti. Bunun üzerine;
- Böyle yaptıklarından emin misin? Aynel-yakin nedir, bilir misin? Diye sordum. Yani sahtekar olduklarını gözünle gördün, kulağınla işittin mi? dedim. Suskun kalınca, bu sefer bu kanaate nasıl vardın? diye sordum. Tamamıyla dedikoduya dayalı bilgilerle insanlar yargılamış olduğu ortaya çıktı. b
Dedikoduyla ve ön yargıyla insanlara olumsuz sıfatlar giydirmek, yargılamak ve suçlamak kolaydır. Ancak bunun vebali dinimizde çok büyüktür.
Mümkün mertebe insanlar hakkındaki zanlar olumlu olmalıdır. Bardağın dolu tarafına bakılmalıdır. İnsanlık bunu gerektirir. Kötü zanda bulunmayı dinimiz çirkin görüyor. Hucurat Suresi'nin 12. Ayet-i Kerime'sinde Cenab-ı Hâk;
Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini ve kusurlarını araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a gönülden saygı besleyip O’na karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri çokça kabul edendir, engin merhamet sahibidir.Buyurmaktadır.
İnsanlar arasındaki iletişimde bu hususiyet çok önem arz etmektedir. Önemine binaen bu konuya temas etmek istedim. Birisine olan kinimizden dolayı olumlu davranışları algımıza olumsuz yansıyabilir. Sevdiğimiz insanların da kusurları sevgimiz sebebiyle algı dünyamıza olumlu yansıyabilir. Birisi hakkında değerlendirme yaparken duygusallıktan uzak durulmalı, mümkün mertebe objektif olmaya çalışmalıyız. Binaenaleyh bütün yaptıklarınızdan sorgulanacağız.
Sonra insanların iç dünyasını aynel-yakin olarak bilmiyoruz. Yakinen bilgi sahibi olmadığımız konularda hüküm vermekten şiddetle kaçınmalıyız. Temkinli olmalıyız. Bir dalda "dukuz ceviz" görmedikçe taş atmamalıyız. Dedikodulara kulak asmamalıyız. Bize fasıklardan gelen haberlere asla itibar etmemeliyiz.
İnsanların kusurlarını araştırma diye bir derdimiz yoktur. İş alımlarında kişi o işe ehil mi değil mi yönüne bakılmalıdır. Hucurat Suresi'nin on ikinci ayet-i celilenin manası sarihtir. Dikkatle okumanızı tavsiye ederim. Sözlerimi
Bakara / 78. Ayet ile noktalıyorum. Bismillahirrahmanirrahim.
وَمِنْهُمْ اُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ اِلَّٓا اَمَانِيَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ
Onlardan bir kısmı ümmîdir; kitabı bilmezler. Bütün bildikleri kulaktan dolma şeyler, bir takım kuruntulardır. Onlar sadece yanlış fikirlere kapılmışlardır. Yüce Allah Doğru Söyledi.
31.07.2024