İLK YUMRUĞU BİZ VURDUK AMMA...

Bu "sahte diploma" meselesi basit bir "sahtecilik" değil, kıymetli dostlarım. Bunlar sadece "sahtekâr" değil", aynı zamanda ve daha çok "casus"lar !

Devletimiz bunları bir sene önce tesbit etmiş ve takibe almış. Büyük bir ihtimâlle, "dış bağlantılarını" da tesbit ettikten sonra, operasyon başlatıldı ve fâiller gayet kusursuz bir şekilde derdest edildiler. Hem bu "piyonlar" ve hem de bunları organize eden MOSSAD (İtsrail), CIA(ABD), MI6(İngiltere) istihbârât teşkilâtları, TÜRKİYE'den böyle hızlı ve acul bir reaksiyon ve operasyon beklemiyorlardı.. Eskiden olsaydı - FETÖ şerefsizlerinin, kılcallarımıza hülûl ettiği dönemden bahsediyorum - böyle bir operasyon, daha başlamadan biterdi ! Bitmekle de kalmaz, bizzat bu operasyonu yapanlar hedef alınır ve büyük bir ihtimâlle hepsi de infaz edilirlerdi ! Nitekim FETÖ'nün böyle bir ihâneti ve hıyâneti sebebiyle, 52 MİT mensubumuz, vazife sahalarında şehid edildiler !

Şimdi Devletimizin bu casus / sahtekârlara karşı yapmış olduğu son derece başarılı operasyonun tesirini kırmak için, MOSSAD, CIA ve MI6'nın güdümündeki medyalarında, "40.000 diplomanın sahte olduğunu" iddia ediyorlar ve bunlardan da bilhassa Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan ile Sultan Abdülhamid'in torunu olan bir şehzâdemizi öne çıkarıyorlar !

Bir de, "bir uyuşturucu satıcısının, sahte diploma ile başkomiser yapıldığını" iddiâ ediyorlar !

Yani bu sahte diploma meselesinin, kendilerine dokunacağını gayet iyi bildikleri için, hem rakamları "uçurarak" operasyonu sulandırıyorlar,

hem Hakan Fidan'ın itibârını hem yurt içinde ve hem de yurt dışında sıfırlamaya çalışıyorlar,

hem şanlı Osmanlı ecdâdımızı gençlerimizin gözünden düşürmeye ve şehzâdemizin güzel faaliyetlerini baltalamaya çalışıyorlar,

hem üniversitelerimizdeki ve bürokrasideki bütün herkesin "sahte diplomalı oldukları" algısı oluşturuyorlar,

hem polisimizin "uyuşturucu satıcılarının kontrolüne girdiği" algısı oluşturuyorlar,

hem üniversite okuyan çocuklarımızda "ben bu kadar çalışıp emek sarfediyorum amma, parası olan bastırıp alıyor diplomayı, bu nasıl adâlet ?!" algısı oluşturuyorlar,

hem TÜRKİYE'de öğrenim gören başka ülkelerin çocukları da bu "itibar suikasdı"ndan paylarını alıyorlar ; TÜRKİYE'nin ve üniversitelerimizin itibârı ve güvenilirliği büyük ve ağır bir hasar alıyor !

Evet, yine ağır bir "psikolojik harekât"a maruz kaldık.

Aslında "ilk vuran" biz olduk, fakat raundu onlar kazandılar, maalesef !..

Peki niçin böyle oldu ?..

2018 Seçimlerinden birkaç gün önce Osman Öcalan, Abdullah Öcalan'ın mektubunu TRT'den okumuştu.

O mektup aslında HDP'ye ve PKK'ya "yerinize oturun, silahlı değil, silahsız siyâset yapın" diyordu.

Bunun, kendi projelerine büyük bir zarar vereceğini gören bu üç istihbârât teşkilâtı, TÜRKİYE içindeki elemanlarını ve medya gücünü harekete geçirerek, bu "mektup" meselesini, AK Parti'nin tamâmen aleyhine çevirdiler !

Tabii, onların bu "algı operasyonu"nda başarılı olmalarının en büyük sebebi, vatandaşlarımızın "hakikati aramamak - doğru ile yalan'ı teşhis ve tefrik etmemek - haberin kaynağını tâhkik etmemek - yalanlara inanmaya meyilli olmak - gaza gelmek" özellikleri, en büyük âmil olmuştur ve bugün de böyle olmaya devam etmektedir, maalesef...

İnsanlarımız o gün "Abdullah Öcalan ne demiş, mektupta ne yazıyormuş"a odaklanmadılar !

Ya neye odaklandılar :

"Terörist Apo'nun mektubu TRT'den okundu ! Bir baş teröristin mektubu, devletin televizyonundan nasıl okunur ?!"

Bu "gaz'a gelenler"e o vakitler sormuştum, "siz o mektupta ifade edilen hangi hususa itiraz ediyorsunuz ?"

Muhataplarımdan bir tanesi bile cevap verememişti !

Çünkü o mektubu okumamışlar ve dinlememişler !

Amma, düşman istihbârât teşkilâtlarının TÜRKİYE'deki piyonlarının,

"vurun mektuba ! vurun TRT'ye, vurun TRT'den terörist mektubu okutan AK Parti Hükümeti'ne !"

kışkırtmalarına, bilâtereddüt itaat etmişler !

Bugün bile hâlâ hakikatin farkına varmayıp, aynı terâneyi savuranlar var !..

Peki düşmanlarımız algı operasyonlarını ve daha doğru ifâde ile "psikolojik harbi" TÜRKİYE içinde nasıl bu kadar rahat yapabiliyorlar ?..

Bu "yalan haber yapanlar" niçin durdurulamıyorlar ?..

Ben bu hususu çok araştırdım, kıymetli dostlarım ;

birinci sebep, insanlarımızın "cehâleti" ve "gafleti" ve "yalanlara inanmaya meyilli olmaları" ve "kendilerini kışkırtanların gerçek kimliklerini araştırmamaları"dır !

İkinci sebep ise, şu anda yürürlükte olan Anayasa'dır !

Bu Anayasa'da "basın hürdür, sansür edilemez" deniliyor.

Hükümetimiz, "dezenformasyonla (yalan bilgi / yalan haber) mücâdele kanunu" çıkardı amma, Anayasa'daki mevcut hüküm, maalesef bütün yalancıları, casusları ve provakatörleri koruyor ve kolluyor !

Onun için de, düşmanlarımız bizzat TÜRKİYE'nin içinde psikolojik harekâtlarını rahatça icra ediyorlar !

Cumhurbaşkanımız'ın bu Anayasa'yı değiştirmek için canhıraş bir şekilde uğraşmasının asıl sebebi, düşmanlarımızın TÜRKİYE üzerinde psikolojik harekât icra etmesine mani olmaktır.

CHP ve bu partiye payandalık yapan İP, SP, YRP, GP, DEVA gibi "sözde parti", amma "öz'de dış mihrakların siyâsî piyonlarının" da, bu Anayasa'nın değişmesine karşı çıkmalarının sebebi de, düşmanlarımızın psikolojik harekâtlarını rahatça icra etmelerine yardımcı olmaktır !

Vatandaşlar olarak bize düşen ise, her hangi konuda olursa olsun, bizzat Devletimizin yapacağı açıklamaları beklemek ve bu açıklamalara itibâr etmektir.

Selâm ve dua ile kıymetli dostlarım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.