Hüseyin YILMAZ
HUTBELERDE KAMAL ATATÜRK İSMİ NİÇİN ANILMIYORMUŞ!
Saygı Öztürk nam gazeteci, bütün Kamalistlerin tahkir eden tavrıyla Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Hoca'ya cuma hutbeleri ile Çanakkale merasimlerinde Kamal Atatürk'ün adını niçin anmadıklarını sormuş!
Öztürk'e iki nokta-i nazardan cevab vermiş Başkan. Öncelikle, Kamal Atatürk'ü Çanakkale ve benzeri yâd merasimlerinde derin bir tazim ve hürmetle yâd ettiklerini söyleyip, birkaç video kesiti ile de tevsik etmiş.
Cuma hutbelerinde Kamal Atatürk'ün ismine yer vermeyiş sebebi olarak da Kamal Atatürk'ün imzasını taşıyan 1926 tarihli kararnameyi göstermiş. Kararname devrin ruhuna da, diline de mutabık. Paşa buyurmuşlar ki:
“Bundan sonra Camilerde Hutbelerde şahıs ismi söylemeksizin ‘Millet ve Cumhuriyetin Kurtuluşu için' dua edilmesi karar kılınmış ve bu kararların bütün vilayetlere İçişleri Bakanlığınca tebliğ edilmesi için havale edilmiştir."
Başkanı cuma hutbeleri noktasından kurtaran bu vesika, Öztürk'ü susturmuş ama memnun etmemiş. Demiş ki:
"Atatürk'ün hutbelerde adının geçmemesiyle ilgili kararnamesine uyulduğu kadar lâiklik, demokrasi, insan hakları, inanç özgürlüğü başta olmak üzere diğer uygulamaları ve kararları da ilgili makamlar tarafından dikkate alınsa..."
Haklı! Bu kararnameye gösterdiğiniz sadakatte samimi olsanız, Peygamber Efendimiz (A.S.V.)'a "Arab uşağı", Kur'an âyetlerine "yave (saçma sapan söz)", "hiçbir dine inanmıyorum", "öbür dünyanın varlığına gönlüm elvermiyor" deyişine de sadakat gösterip Diyanet İşleri Başkanlığını, Paşa'nın varmak istediği maksada uydurur, İlke ve İnkılablar'ın yerleşmesi için kullanırsınız.
Ne yazık ki, ne inancınızın muktezası olan samimî ve dürüst dindarlığın gereğini ifade edebiliyorsunuz, ne de samimi bir Kamalist ve Atatürkçü olabiliyorsunuz. Kamal Atatürk, düşünce ve icraatları ile Türk milletini bir daha hiçbir şekilde yapışmayacak, kaynaşmayacak şekilde ikiye böldü ve bu dehşetli bölünme her geçen gün artıyor.
Kamalistlerin umurunda değil, istediği kadar bölünsün ama yeter ki, devri çoktan kapanmış, zararları telâfisi imkânsız neticeler doğurmuş Atatürkçülük hâkimiyetini devam ettirsin. Burunlarından kıl aldırmıyorlar.
Kıvranıp durmak, çare aramak, müraileşmek ise Müslümanlara düşüyor. Madem ki onlar İsl^miyet'e, bu milletin inançlarına, değerlerine, tarihine yanaşmıyor o zaman biz onlara yanaşalım. İyi de nasıl? Cevab dindarların oyu ile iktidara tırmanan siyasilerden geliyor:
Aslında Kamal Atatürk de çok dindar bir adamdı, demeye başlıyorlar. Tabiî onlar isminin doğrusu olan "Kamal"ı asla ağızlarına almayıp "Kemal" demekte ısrar ediyorlar. Oysa kendi tercihiyle ismini Kemal'den Kamal'a çevirmiş, ömrünün son dört yılında ve son nefesine kadar da o isimle yaşamıştır. O zaman niçin tercihine hürmet gösterip "Kamal" demiyor da "Kemal" diyorsunuz?
Muhterem başkan, bu suali size de sormuş olmamı ister misiniz? Aksini ortaya koyacak bir belgeniz var mı? Yoksa "Kemal"den niçin rahatsız olup, telâffuzu çok daha kaba olan "Kamal"a geçtiğini bilmiyor musunuz?