Ne yazık ki; bugün faiz kapitalist ekonominin vazgeçilmez bir enstrümanıdır. 1991’de Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle uygulaması kurumsal olarak sona erdiği kabul edilen sosyalist ekonomilerde ise faize ihtiyaç duyulmamıştı. Gerçekte her ikisi de ortayoldan sapma yani aşırılıktır. İfrat ya da tefrit yani…
Zira, sosyalizm bireysel ticareti ve faizi yasaklayarak insan tabiatını göz ardı etmiş, kapitalizm ise ikisini de serbest bırakarak insan tabiatından kaynaklanan aşırılıklara sınır koymamıştır. İslam ekonomisi ise ticareti helal, faizi haram kılarak denge oluşturmuştur.
Bu şekilde; bir taraftan ticaret teşvik edilirken, diğer taraftan bir sömürü aracı olan faizin önü alınmaktadır.
Bu uygulama, yani faizin kapitalizmin bir gerçeği olması; elbette kendi dinamikleri içerisinde anlamlıdır. Faizi kapitalizmin değil, ekonominin gerçeği olduğu gibi bir yanılsamaya düşmemek gerekir. Nitekim yukarıda bahsedildiği üzere sosyalist sistemde faiz uygulaması yoktu.
İslam ekonomisinin sistematik-kurumsal ve güncel bir uygulamasının olmaması, kapitalist sistemin de özellikle 1990’lı yıllardan itibaren neredeyse tüm ekonomi dünyasına hâkim olması, faizi kapitalizmin değil ekonominin bir gerçeği-vazgeçilmezi gibi bir yanılgıya yol açmaktadır.
Zira gerçekte ne zaman büyük bir iş yapmak isteseniz karşınıza faiz ya da faizle çalışan kurumlar çıkmaktadır.
Elbette bunun açıklaması vardır. Ancak önce uyuma modundan kurtulmak gerekir. Diğer bir deyişle bugün ekonominin vazgeçilmeziymiş gibi gözüken faizin kapitalizmin bir gerçeği olduğu, Kur’an’da Allah’a savaş olarak nitelendirilen bu enstrümandan bireysel ve kurumsal olarak mücadele edilmesi gerçeğine inanmak gerekir. Elbette bu mücadele bazı mahrumiyetleri göze almayı da gerektirir.
Bu küçük mahrumiyetleri dahi göze alamamak uyuma moduna rıza göstermektir ki uyanışı ancak geri dönüşü olmayan ölümle mümkündür. Zira uyuma taklidi yapan bir kişiyi uyandıramazsınız...