Yusuf ZABUN
Devlet Babanın Sâbrı..!
Lisânımızda bunun güzel bir karşılığı vardır.
Hem de Sıvaz ağzıyla;
"nenni dedüh yohh, hobuç dedüh yohh...!
Bir sâbur,iki sâbur, üçüncüye vur yatur."
Anlamayanlar için tercüme edelim.Annenin ivedi olarak yapması gereken işleri vardır.Köy yerinde...!Âdeta zamana karşı yarışmaktadır
Daha koyun kuzu gelip sağılacak,akşama kocası,
kaynatası yemek isteyecek!
Anlayacağınız iş çok vakit dar...!
Üstüne üslük beşikdeki bebe basar feryâd u figânı.!Oysa yatıralı çok olmamışdı
Anasının iki eli kanda olsa bile koşup gelir ağlayan yavrusunun yanına..!
Bebe dediysekde tıfıl çat-pat konuşabilmektedir.
Annesi derhâl beşikden alır kucağına.Önce sever,okşar!
Ne var ki ; yavrunun ağlaması bir türlü durmamaktadır. Ağlamasının sebebini bilemez anne..!
Uyku semesi olabilir diye bütün tevazû ve şefkat kanatlarını indirmişdir.
Giderek daha da yüksek sesle ağlayan çocuğu tekrâr beşiğe koyup sallasa da bebe de insâf ne gezer?Annesinin geride yapılacak daha çok işinin olduğunu nerden bilsin ki ?
Belki,altını ıslatmışdır diye bezine bakar apar topar...!
Temizdir henüz kirletmemişdir.
Olur yâ yeni emmiş olmasına rağmen tekrâr acıkmışdır diye bu sefer göğsünü dayar çocuğun ağzına....!
Her zaman aç kurt gibi saldıran ve cokur cokur emen bebe ağzını sürmemişdir memeye...!
Anne de telâş artmışdır.
Böcük-çücük sokmuş olabilir,yâ da bir kaşıntısı vardır diye bebenin üstünü başını değişdirir.
Hiçbir şey farketmez yine ağlamaya devâm etmektedir.
Çocuğu beşikden alır,ayaklarının üzerine yatırır.
Belki uykusu karıkmışdır.
Uyur belki diye ninni söylese de, bir değişiklik olmaz.
Anne bu duruma çok üzülmektedir.
Hiçbir anlam veremez.
Bu seferde kucağında sallar yavrusunu.
Bana mısın demez bebek..?
Sonra sırtına alır.
Bağa-bahçeye giderken yapdığı gibi...!
Yâni anne, yavrusunu mahâllî ifâdeyle "hobucuna" almış,evin içinde tempolu bir şekilde dört dönnektedir
Yine çâre olmaz... ! Çocuğuna neyin var diye sora sora bir hâl olmuş, dilinde tüy bitmişdir?
Devâmlı ağlamasının, cığızlamanın dışında bebek ağzını bile açmaz.
Annenin sâbrı gitdikçe azalmışdır.
Çocuğunun herhangibir hekimlik bir durumu da yokdur.Olsaydı anne bu.!
Derhâl bilir ve en azından hissederdi.
Bebeğinin önceden keyifle oynadığı oyuncakları eline tutuşdurduysa da yine bir değişiklik olmaz.
Oyuncakları hep etrâfa fırlatmışdır.
Annenin çocuğu ile alakadâr olmasının üzerinden bir iki saat geçmişdir.
Akşam olmaktadır, vakit iyice daralmışdır.
Artık sabrın sonuna gelmiş, gayri bebenin nâz u firâzını dizemiyecek konumdadır.
Anne çocuğunu kapdığı gibi beşiğe tekrâr koyar.
Birâz hoyrat, birâz da söylenerek sert bir şekilde beşiğe koymuşdur. Daha bu "üvey anne davranışı bile" değildir görenler için.!
Anne; birâz üzüntüsünden, birâz da tedîb hakkını kullanırcasına "nenni dedik yok,hobuç dedik yok..!
(yâni sırtda gezdirme)
Bir sâbır,iki sâbır.üçüncüye vur yatır"şeklinde kendi kendine söylenirken bebenin sesi birdenbire kesilmişdir.
Çocuk,ne olduğunu anlamaya çalışmaktadır.
O güne kadar annesinin böyle bir muamelesiyle karşılaşmamışdı
Çocuklar,bilemesede hissederlerdi.
Her şey şeyin,her sâbrın bir sınırı olduğunu da..!
Devletin sâbrının, anneden az, babadan fazla olsa da neticeten sâbır da bir yere kadar. .!
Bilmem anlatabildim mi ?
Kalın sağlıcakla...!