Mustafa Cemal TOMAR
CİMRİLİK RÜYAYA BİLE YANSIMIŞ
CİMRİLİK RÜYAYA BİLE YANSIMIŞ.
Çocukluğumuzda ve lise yıllarımızda çok yürürdük. 5-10 km mesafemeri yüklü yüksüz, yokuş -iniş demeden yürürdük. 5-10 km mesafeli yerlere sırtımızda ve omuzumuzda yük taşımacılığı da yapardık. Köyümüz ile mezramız arasında yaklaşık 7 km yokuşlu yol var. 80'li yıllarda mezradaki evimizi yakmışlar. O zamanlar ortaokul öğrencisiydim. Yanan evi yeni baştan inşa etmiştik. İnşaatın çatısının malzemeleri ile çatısının malzemelerini; merdeğini, çaplomasını, tenekelerini omuzlarda taşıdığımızı gün gibi hatırlıyorum. Kumunu çakılını bir kaç km aşağıdaki dereden sırtımızda taşımıştık. Sadece çimentosu ve demirini araba ile inşaat alanına yakın yere getirdik. Zira inşaata kadar uzanan araba yolu yoktu
Bu yürümelerimiz şehre giderken de devam ediyordu. Köyümüz Tonya'ya 9 km uzaktadır. 7 sene okudum Tonya'ya giderken 7 defa arabaya bindiğimi hatırlamıyorum. Halkımızın çoğu da araba parası vermemek için yürümeyi tercih ediyordu. Dolmuşa binmek zenginlik emaresiydi, şimdi ise dolmuşa binmek fakirlik emaresi haline gelmiştir. Günümüzde hangi zengin adamın dolmuşa binebildiğini görebilirsiniz ki? Şaşarım böyle mütevazılı insanlara!!!
1985 yılıydı. Hafta sonu dershaneye yazıldım.Her hafta cuma günü öğleden sonra İskenderli Beldesi'nden benzinli minibüse binerek Beşikdüzü'ne iniyordum. Oradan da Trabzon'a geçiyordum. Beşikdüzü beldemize mesafesi 17.7 km görünmektedir. Bir cuma günü kar yağmıştı, yollar kapalıydı. Ama ben o gün yola çikmalıydım. Cumartesi dersler erken başlıyordu, derslere katılmalıydım, derslerden geri kalmamalıydım. Araba olmayınca o yolu tek başına yürümeye karar verdim. Yol buzlu ve kaygandı. 4 saatlik bir yürüyüşten sonra Beşikdüzü'ne vardım. Şimdi araba ile o yollardan geçerken hep o yolu yürüdüğümü hatırlarım.
O ne ki, bizim büyüklerimiz yaylalar ile köyler arasındaki 30-40 km'lik mesafeleri yürüyerek yaylacılık yaptiklarını hatırlatırkar.
O da ne ki! Ankara İstanbul arası 420 km ve sayın Kılıçdaroğlu bu mesafeyi 2017 yılında, 25 günde yürümüş. 68 yaşındaydı sanırım o zamanlar.
Ortalama günde 16.8 km, adımı 60 santimetreden günde ortalama 28 bin adım!
O da ne ki! Erkeklerde dünya rekoru 50 km mesafenin 3 saat 33 dakika 22 saniyede yürünmesi ile Fransız Yohann Diniz’e ait. Bu rekor 15 Ağustos 2014 de İsviçre Zürih’te elde edilmiş.
Yine saniyedeki hızı hesaplarsak 3.90 metre/saniye.
O da ne ki! Türkiye-Mekke arası kara yolu ile 3131 km olup bu yolu asırlarca bizim atalarımız hem girerken hem de geri dönereken yürümüşler ve Hac farizalarını yerine getirmişlerdir. Yine 4 kıtaya yayılan Osmanlı İmparatorluğunun bir uçtan bir uca mesafesi binlerce km' dir. 24 milyon km karelik bir alan. Baştan sona kadar bu toprakları karış karış atalarımız dolaşmış bu toprakları korumak için cenk yapmıştır.
"Yürüme konusu nerden çıktı şimdi hoca" der gibisiniz. Anlatayım:
Bu yürüme konusu rüyama girdi. Etkilenmem üzerine yürüme üzerine yazı yazıyım dedim. Rüya âlemine şüphesiz inanırım lâkin gördüğüm rüyalardan manalar çıkarmam. Peygamberlerin rüyaları sadık, diğer insanların rüyaları ile doğrusu âmel edilmez.
Rüyamda Trabzon'da bir sınava görevli olarak girmişim. Sınavla ilgili hiç bir tedayıyı hatırlamıyorum. Akşam üzeri Beşikdüzü'ne gelmişim. Köye çıkmak istiyorum. Lâkin dolmuş yok. Akşam karanlık olmuş. İki adama rastladım. "Özel araba tutsam kaç lira alırlar" diye o kimselere sordum. 10 bin lira alırlar diye cevap vermişler. Oysa ki ben 500 lira almak için sınava gitmiştim. Yürüyerek köye gitmeye karar verdim. Akşam karanlık çökmesine rağmen yolun sağında ve solunda lambalı elektrik direkleri var ve yolu aydınlatıyorlardı. Bir taraftan da karşıma bir yabani hayvan çıkar mı? diye de endişe ediyordum. Derken yolun yarısına kadar gelmişim. O arada bir adam karşıma çıktı. Evi var orada. Keşke beni misafir etse diye düşündüm. Lâkin benimle biraz yürüdü, fakat "misafirim ol" teklifinde bulunmadı. Benden ayrıldı. Kapkaranlık yolda yürümeye devam ederken yola koyulduğuma doğrusu pişman olmuştum. Zira yol karanlık, gece yarısı olmuş, zifiri karanlık her taraf, elimde kendimi tehlikelere karşı koruyacak hiç bir materyal yoktu. Bir endişe ve korku sardı beni doğrusu. Bir taraftan da bir ara gece yarısı tek başıma uzak mesafelerden, dağı, taşı, dağları, tepeleri aşarak bir yerlerden bir yerlere gittiğim aklıma geliyor, kalan yolu yürümek ne ki? diyordum sanki içimden!!! derken birden irkilerek uyandım. Meğersem gördüklerim ve yaşadıklarım rüyaymış. Rabbime ne kadar şükretsem azdır. Bazen korkutur, bazen sevindirir, her şey O'nun kutreti dahilindedir.
Rüyada bile hesap yaptım. Taksiciye on bin lira vermeyi çok buldum. Gençliğimde yürüdüğüm yolu para uğruna yürümeye karar verdim. Bilmem doğru mu yaptım?
Biz kendimize cimri davransak da başkalarına cömert davranırız. Sofraya oturanlardan değil, sofrayı kuranlardan olmayı tercih ederiz. Bize çay ikram edene en az kahve söyleriz. Üstadım edebiyatçı yazar Selim Eroğlu' nun tabiriyle " aç gezer, kuyruğu dik tutanlardanız." "Biz" lâfını kullanırken Tonyalılar olarak, Karadenizliler olarak diyeyim söz böylece daha iyi yerine oturur. Selâm hidayet üzere olanlaradır. Vesselam!!!
06.01.2025