Mustafa Cemal TOMAR

Mustafa Cemal TOMAR

CAMİLERDE CEMAAT NEDEN AZALIYOR?

CAMİLERDE CEMAAT NEDEN AZALIYOR?

Her geçen gün vakit namazlarına ve cuma namazına giden cemaatin azaldığını görüyoruz. Bunun nedeni araştırılmalı, sebepler ortadan kaldırılmalı, camilerdeki cemaat artırılmalıdır.

Konu üzerinde doğrusu kafa yordum. Düşünce ve araştırmalarımı yazıya dökme gereği duydum. Zira sosyal hayatta muhatap bulup konuyu müzakere edecek kimse yok. 2019 yılında bazı ülkelere göre namaz kılanların yüzdelik oranlarına bakalım:

Daily İslamist on * Raporuna göre 5 vakit namaz kılanların oranları:

Gana %91

???????? Nijerya %86

???? Afganistan %88

???????? Irak %83

???????? Endonezya %71

???????? Tayland %75

???????? Filistin %69

???????? Tacikistan %39

???????? Rusya %30

???????? Türkiye %21

???????? Bosna Hersek %14

???????? Kazakistan %2

Optimar araştırma şirketinin Türkiye genelinde yaptığı din-inanç anketine göre, düzenli namaz kılanların oranı yüzde 39.1, Ramazan ayı boyunca oruç tutanların oranı ise yüzde 66 civarında.Yıl 2019. Araştırmalarda farklı sonuçlar göze çarpıyor. Yakın tarihimizde ülkemizde namaz kılanların oranı yüzde 80' lere dayanıyordu. Burada cami cemaati bir taraftan azalmakla kalmıyor, aynı zamanda yaşlanıyor da. Bunun sebebi namaz kılan cemaatin bir kısmının vefat etmesi, orada doğan boşluğu dolduramama meselesidir. Dayandığım bilimsel bir veri yok elimde. Sizce söylediklerim doğru olmayabilir. Sadece gözlemlerimi akrarmaya çalışıyorum. Bunun sebebini biraz irdeleyelim.

Eski cami cemaati bana göre daha şuurluydu. Namaz konusundaki hassasiyeti şimdiki cemaatte yoktur. Birilerini namaza alıştırma çabası vardı her bir cemaatin. Birilerini tutar camiye getirirdi. Dinimizin diğer meseleleri üzerinde de hassasiyet duyarlardı. Ramazanda oruç tutmayan birisini görselerdi ahlayıp vahlıyorlardı. Dinimizin emirleri doğrultusunda giyinmeyen birisini görselerdi bu durumu dert edinirlerdi, eksikliği telâfi etmek için var güçleriyle çalışıyorlardı.

Şimdiki cami cemaati "ben de dahil olmak üzere" bu duyarlılığınızı kaybettik. Evimizde sabah namazına kalkmayan biri olduğunda o durumu dert edinirdik. O derler artık kalmadı.

Özellikle İmam Hatip Okulları'nda hocalar namaz konusuna ayrı bir önem veriyorlardı. Namaz konusunda okullarında her öğrenciye çetele tutuluyordu. Oto kontrol sistemi vardı. Herkes taşın altına elini koyuyordu. Namaz kılmayanlara sosyal baskı uygulanıyordu. Namaz kılan gençler taltif edilir, kılmayanlardan üstün tutulurdu. Şimdiki toplukuklarda " bana dokunmayan yılan bin yaşasın" havası hakimdir.. Demek oluyor ki, toplum sorumluluğunu yerine getirmiyor.

Bana göre diğer önemli sebep ise "din görevlilerimiz" dır. Cami görevlilerinden DİB' na kadar herkesin namaz konusunda sorumlulukları vardır. Bir kere hocalar cemaate "üst perdeden" bakıyor. Kibir- gurur taşıyan bir din görevlisi ilmi ne olursa olsun islâma zarardan başka bir şey veremez. Bir çok din görevlisi kibir yüzünden cemaati kendinden uzaklaştırmaktadır. Müftülükler diğer resmi kurumlar gibi olamaz. Başta müftüler, vaizler ve diğer görevliler, cemaate karşı son derece mütevazılı olmalıdırlar. Cemaatin her birisine azami alâka göstermelidirler. İslâm ahlâkını anlatmak değil yaşayışlarında göstermelidirler. Camiler, Kur'an Kursları, mescitler, müftülükler, kısaca diyanetin ve islâm adına açılan bütün müesseseler islâmın temsil edildiği yerlerdir. İslâmı tam manasıyla o yerlerde temsil etmeyenlerin asla oralarda görünmemelidirler. İslâma hiç kimsenin zarar verme hakkı yoktur.

Camilerde cemaatin azalmasının bir başka nedeni ise vaazlarda, genellikle ibadet konularının işlenmiş olmasıdır. Yarım asırdan beri abtest alıp camiye gelen cemaate, halâ abtest nasıl alınır konusunu ya da namazı anlatırsanız o cemaat gelip sizi dinlemez. Kur'an'ın adalet, liyakat, ahlâk, faiz, cihat, ekonomi, siyaset, strateji konularını, Yahudi ve Hıristiyanlarla olması gereken ilişkilerini, devletin kutsiyetini, Nil Nehri'nin kıyısındaki bir kuzunun sorumluluğunu, devletin değişik kademelerinde görev yapan yetkililerin görev ve sorumluluklerını korkmadan, çekinmeden uygun bir siyasi dil kullanarak anlatmazsanız bu gençler gelip sizi niye dinlesin? İslâmı ve müslümanlığı, tarihimizin ihtişamını, gençlerin gönüllerine dokunacak bir dil geliştirip anlatmadıkça sizi gençler neden dinlesin. Özü sözü bir olmayanları hiç kimse önemsemez zaten.

Anlatımlarda "dindar" icraatlarda "kindar" ve taraflı davranan yöneticileri asrın gençleri asla tasvip etmez.

Bir başka husus şudur:

Abtesini besmele çekerek alacaksın, sonra namazını kılacaksın, Rabbine yönelerek duanı da yapacaksın, "Allah Teâla adaletle iş yapanı sever" ayetini de okuyacaksın. Arkasından mülâkat komisyonunda sana ayrılan yere gelip oturacaksın. KPSS' den 95 puan alan matematik öğretmeni adayına, sana sunulan listede ismi olmadığından " branjıyla alâkası olmayan "sözüm ona" sorular soracaksın ve neticede 60 puan vereceksin. Ya da KPSS ' den 55 alan birine listede ismi olduğundan hiç hak ermediği halde 95 vereceksin. Ehliyetli olanı arkaya ehliyetsiz olanı öne alacaksın. Diğer bir ifade ile ekmeği hak edenin ekmeğini göz göre göre elinden alıp kendi adamına vereceksin. Hem de bunu "dindar sıfatınla" yapacaksın. Camide ön safta yer alan bir cemaat olarak yapacaksın. Ondan sonra gençler neden peşimize namaz kılmaya gelmiyorlar? diyeceksin. Evet gençlerin camiden, İslam'dan soğumalarının sebebi "sensin ya da benim" haberimiz yoktur. Örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Son zamanlarda " Güzel Kur'an-ı Kerim" okuma yarışmları düzenleniyor. Kur'an'ı güzel okumak sünnettir. Anlaşılıp hayatımızın her safhasına uygulamak ise farzdır. Biz farzları asırlardır geriye, sünnetleri öne aldık. Kur'an'ı anlamamak için lâik sistemin tuzaklarına kandık, bu noktada aldandık. Kur'an'ı sadece güzel seslerimizle, namelerle süsledik. Bize hayat veren yönüyle hayatımızı süsleyemedik. Cenazelerde, kutlu kabul ettiğimiz gecelerde, cuma aksamlarında, Ramazan ayında anlamadan bol bol okuduk. Ünlü okuyucular biraz da şovmenlik yaptılar. Bir çoğumuz ise hafızlığınızı ve güzel sesimizi para kazanma uğruna harcadık. Para ile mevlütler, dini programlar tertip ettik. Halâ da yapıyoruz. Türkiye'de "mevlütanlar" diye bir kavram türedi. Her il ve ilçede bunlar mevcuttur. Bunlar, güzel mevlüt ve Kur'an okurlar, harika ilâhi söylerler. Bulundukları çevrede tanınırlar. Bazıları çoktan şirketini kurmuş bile. Büyük şehirlerde özellikle bu mevlütanlardan çok zengin olan da vardır. İşte bu gibi adaletsizlikler ve şovmenlikler; insanlara; " din buysa böyle dine inanmam" noktasına getiriyor. Çok korkunç bir durum değil mi? Yazıyı okuyanlar bana lütfen kızmasın.

Diğer bir durum ise;

Sayın Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'a 'Audi A6' marka yeni makam aracı alındı.

Ayrıca sayın başkanımızın hizmetinde olan başka araçlar da mevcuttur. İşte başkanımızın araçlarının listesi:

Audi A6 ile birlikte, Ali Erbaş’ın makam araçlarının sayısı altıya çıkarken araçların marka ve modelleri şöyle sıralandı:

• Biri zırhlı olmak üzere üç adet binek Mercedes,

• Bir adet VIP Mercedes Vito

• Bir adet kırmızı TOGG

Başkanımıza ülkesiyle milletiyle bölünmez bir bütün olan ve halkımızın % 99' u müslüman olan seksen beş milyonu temsil etmesi sebebiyle yakışır mı? diyelim. Bir de"İtibarda" tasarruf olmaz politikamız var. Muhterem başkanımız bu politikaya uygun hareket etmiştir. Kutlamak gereklir.

Sayın DİB' mız memleketi olan Orduyla gitmiş. Bir cuma günü camide cemaatehutbe okumus; hutbede fakirliğin mertebelerini anlatmasın mı? Tasarrufun önemini vurgulamış, fakirlikten dolayı insanların şükretmekeri gerektiğini söylemiş sayın başkanımız. Fakirlerin cennete daha erken gireceklerini de vurgulamış. Muhterem başkanımızın yedi milyonluk Audi A6 markalı makam aracı da caminin kapısında dururken bu kıymetli hutbeyi okumuş. Tebrik ederim.

Söz ve öz bir olmayınca dinden soğumalar baş gösteriyor. Ülkemizde maalesef nüfusun yüzde 37,6'sının yani 32 milyon 150 bin kişinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı görülmektedir. Kısaca, nüfusun yüzde 98'i yani 83 milyon 750 bin kişi açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.

Türkiye'de nüfusun yüzde 60, dolayındaki kesiminin yani 51 milyon 600 bin kişinin açlık sınırının altında yaşadığı tespit edildi (Tüketici Hakları Derneği)

Böyle bir memlekette Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu şatafatlı hayatı caiz midir? Sorusunu her müslümanın sorma hakkı vardır.

Dinden ve ibadetten insanlarının soğumasının nedenlerinden birisi de din görevlilerimizin iktidarda olan siyasetçilerimizin destekleyicileri imiş gibi görüntü vermeleridir. Örneğin;

Vatandaş:

"Filan caminin imamı CHP' li ya da MHP' li olduğundan onun arkasında namaz kılmak istemiyorum" diyor. Bu nedenle camiye girmeyen çok insan vardır. Müslümanların ve din görevlilerinin görevi "Hak'tan yana" taraf olmaktır. Din görevlilerimizin görevi partiler üstüdür. Mihraplar, kürsüler, minberler Peygamberimiz sav.'in temsil makamlarıdır. İslâmın temsilcileri asla dünyevi makamlara, güce, herhangi bir partinin politikalarına bu kutsal davayı alet edemezler. Alet edilirse sonuçları vahim olur. En güvensiz kurumların başında o zaman yer alınmış olunur. Yazık olur, vebali ağır olur.

Tabi bu arada okullardaki eğitim ve öğretimin çocuklar üzerindeki tesiri göz ardı edilemez. İlahiyat Fakültelerindekj bir çok öğretim görevlisi seküler bir din anlayışından yanadır. Binlerce sözde ilahiyatçı dinin güvencesi lâikliktirir diyor. Peygamberimiz sav' in Hadis-i Şeriflerini İnkâr edip yok sayıyorlar, namazsız müslümanlığı savunanlar da var. Kur'an'ın ayetlerine yeni manalar yükleyerek neslimizi deizme yönlendiriyorlar. Youtable ve diğer sosyal medyada ulaşılması ve takip edilmesi çok zor olan, başta çocuklarımızı,dinimizden ve geçmişimizden koparan sayısız filmler,diziler ve paylaşımlar mevcuttur. Bu arada gençliğimize devletimizin ve toplumumuzun sahip çıkmaması, milyonlarca üniversire mezunu gencimizin asgari ücretle bile iş bulamaması, dindar yöneticilerimizin ise evlatlarına her türlü imkânların seferber edilmesi gibi durumlar, gençlerimizi umutsuzluğa, deizme iten sebeplerdendir. Daha bir çok sebep burada sayabiliriz.

Kısaca mevcut durum böyle giderse korkarım yakın bir gelecekte merkezi camilerde bile cemaat bulunamayacaktır. Ya da çok az cemaat kalacaktır. Bundan böyle cami inşa etmektense nesli inşa etmek daha elzemdir. Camilerde cami inşaatları için para toplama yerine gençliğin inşası için para toplanırsa çok daha makbul olacaktır. Cemaat olmayan yerde cami inşa etmek israf olsa gerektir. Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Son cümlem şudur: Her zaman her camiada müstesna insanlar vardır. Haramı- halâlı bilen, işin ehli olan insanlarımız vardır. Onları her zaman yargılarımın dışında tutuyorum. Her zorluğa rağmen Hakkı tutup kaldıranlara selâm olsun. Dünya gafletine dalan insanlarımızın da bir an önce bu gafletten uyanmalarını Cenab-ı Hakk'tan niyaz ediyorum.

01.10.2024

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.