Mustafa Cemal TOMAR

Mustafa Cemal TOMAR

BU KADAR DA KORKAK OLMAMAK LAZIM.

BU KADAR DA KORKAK OLMAMAK LAZIM.

İnsanoğlunun her birinin dimağında Cenab- ı Hâk tarafından duygular yerleştirilmiştir. Bu duygular karşılaşılan olayların durumuna göre her insanın iç dünyasında belirginlik gösterir. Bu belirginlik de insanın dış dünyasına yansır, hal ve hareketlerinin yönünü belirler.

Bu duygular üstlendikleri rol ve işlevleri nedeniyle her birine farklı isimler vermişizdir. Olaylar karşısında canlı varlıkların ve insanoğlunun gösterdiği davranış sebebiyle hangi tür duygunun devrede olduğu kolayca anlaşılabilir.

Sobada eli yanan çocuğun bir daha sobaya yanaşmaması, yağmurlu havada aracıyla sele kapılan bir sürücünün bir daha yağmurlu havalarda yola çıkmak istemeyişi, komutanından azar işiten askerin tekrar aynı fiili işlememesi gibi durumlar korkunun ilfadesidir.

Uzmanlar her refleksimize ve davranış biçimimize bir isim vermişlerdir. Ağlamak hüznün, gülmek sevincin ifadesidir meselâ.

Duygularımız bizi yönlendiriyor. Vereceğimiz kararları etkiliyor. Onun için özellikle karar vericiler, hakimler-savcılar sakin olduklarında karar vermeliler. Aksi halde kararları karamsarlığı ve haksızlığı tescil edebilir. Tam da bu noktada Mâide / 8. Ayet'e Rabbimiz;

"Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adâletle şâhitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz öfke, sakın sizi adâletsiz davranmaya sevketmesin! Adâletli olun; takvâya en uygunu, en yakışanı budur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdârdır." buyurmaktadır.

Adil davranmanın öneminin yanında " bir kavme olan kin ve nefret, kızgınlık" bizi adaletsizliğe sürüklememeli. Sürükleyebilir ki Rabbimiz bizleri uyarmaktadır

Evet, olayın evvelinde içimizde biriken duygular bizi daha sonra sevk ve idare ediyor. Olumsuz duygular bilinç altımızda bazen ömür boyu durur. Bu duygular günü ve zamanı gelince harekete geçerler. Ferden de böyledir toplumsal olarak da böyledir. Eğer toplum ya da devlet sevdiyse ya da nefret ettiyse gelecek nesillere de bu duygular aktarılmaktadır. Dostluklar ya da düşmanlıklar asırlar boyu devam edebilmektedir. Tezime kanıt olarak " Yahudilerin" müslümanlara olan kin ve nefreti sebebiyle müslüman beldelerini kana bulamaları, Haclı zihniyetinin bütün şiddetiyle devam ediyor olması ve her vesile ile bu zihniyetin yaptırımlarını ülke olarak görmemizi gösterebiliriz.

Bu ön hatırlatmalardan sonra esas vermek istediğim mesaja dönüyorum. Hasbelkader iaşemizi temin etmek için ayet-i kerimenin ifadesiyle " yeryüzüne dağılın ve Allah Teâlâ'nın size vermiş olduğu rızkınızı arayın" buyruğuna uyarak rızkımızı helâl yoldan arıyoruz. Kimimiz memur, kimimiz amir, kimimiz işçi kimimiz patron, kimimiz çiftçi kimimiz bekçi rolündeyiz bu dünyada. Her birimiz üstlendiğimiz görev itibarıyla birbirimizi tamamlıyoruz aslında. Bu bakımdan birbirimize muhtacız ve birer emanetçiyiz. Mutlak mülk sahibi hiç birimiz değiliz. Üstünlük de takvada olduğuna göre ne diye birbirimizden korkar hale geldik. Memur amirinden, işçi patronundan, çiftçi çiftlik sahibinden korkar hale geldi. Sırf bana ve ekmeğime zarar gelir korkusuyla yöneticilerimizin yanlışlarını tastık eder ve savunur duruma geldik. "Efendilerimiz ne buyurursa başımızın üzerinde yeri vardır, zira onlar daha iyisini bilir" konumuna geldik. Eleştiri getiremezsin bir üsteki yöneticiye. Çoğumuz üstlerimizden olan korkularımız sebebiyle susuyoruz. Susmayıp riske girerek konuşup yazanlardan da uzak durmaya çalışıyoruz. Aynı karede yer alırsam makamıma zarar gelebilir korkusu hakim olmuş durumda.

Ben de diyorum ki, bu kadar da kul kuldan korkmamalı. " Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır" sözünün muhatabı biz olmamalıyız. Sonra Rabbimizin Ahzap Süresi 39. Ayet-i Celilesi'nde ;

- Onlar, Allah'ın gönderdiklerini tebliğ ederler ve O'ndan korkarlar, Allah'tan başka kimseden korkmazlardı. Hesap görücü olarak da Allah yeter. buyurmaktadır. Gerçek müminler Allah Teâlâ' dan başka kimseden korkmazlar. "Rızık veren Allah Teâlâ'dır." Ne diye makamım elden gider, benim yerimi değiştirirler ya da görevden atarlar diye kuma kamufle olan kurbağa gibi saklanıyoruz, hak ve hakikatın yanında yer almıyoruz.

Yöneticilerimiz bizden aslında o denli suskun durmayı, kamufle olmayı, her yapılanı onaylamayı ve onlardan tir tir korkmayı istemektedirler. Onun için diyorum ki " bu kadar da korkak olmamalıyız." Zira korkunun ecele faydası yoktur. Korktukça musibet daha çok isabet eder gerçeğini unutmayalım. Nice kanser hastası hastalığa meydan okumuş, hastalığı def etmiştir. Cesur bir asker korkak 20 askerden güçlü ve kuvvetlidir. Ayette böyle geçiyor. Osmanlı tarihinde atalarımız düşmanlarını silâh gücüyle değil inançlarıyla ve cesaretleriyle yenmişlerdir.

İyi bilinmelidir ki en çok ezilenler korkaklardır. Kortukça zalimler üzerimize daha çok geleceklerdir. Korkmazsak kazananlardan olacağız. Allah Teâlâ' dan başka korkular bizi felâkete götürür. Mevzumu güzel bir sözle nihayetlendiriyorum.

"Mal kaybeden bir şey kaybetmemiştir. Onurunu kaybeden çok şey kaybetmiştir. Cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir." (Goethe)

Selâm ve dua ile...

20.01. 2025

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.