Mustafa Cemal TOMAR
BİR YERLEE DOĞRU EVRİLİYORUZ
BİR YERLEE DOĞRU EVRİLİYORUZ
Üç kişi iyilik yarışınası değil de kötülük yarışınasına girmişler. Her biri daha kötü olduğunu örnekler vererek anlatıyordu. Lâkin bu konuda birbirlerini ikna edemiyorlardı. Derken yanlarından masum bir çocuk geçiyordu. Onlardan birisi yerinden fırlayıp çocuğu iyice padaklayarak yere serdi. "Görüyorsunuz ki, hiç bir suçu olmayan bir çocuğu padaklayarak yere serdim, benden kötüsü olur mu?" dedi. Bir diğeri bu hareket ve söz üzerine yerinden fırlayarak yerde acılar içinde kıvranan çocuğun üzerine çıullanarak, tekme-tokat çocuğa atarak bir de küfürler yağdırarak kötülüğünü ispatlamaya çalıştı. Ardından da "gördün mü şimdi? kim daha kötüymüş dedi.
Bunun üzerine üçüncü şahıs devreye girerek;
" Aranızda esasen en kötü olan benim. Zira hiç bir suçu olmayan hem de masum olan bu çocuğa bu denli kötülük yapmanız, dövmeniz, yere sermeniz kaşısında, benim aval aval sizi seyretmem ve kalkıp müdahale etmememdir" dedi. Böylece de yarışmayı kazandı.
Bizim doğuşumuzla beraber Cenab-ı Hak her birimizin içine ilâhi nizama uygun "Vijdan" diye tabir ettiğimiz teraziyi yerleştirmiştir. Bu Vijdan islâm fıtratınn tâ kendisidir. " Her insan islâm fıtratı üzerinde doğar, sonradan annesi, babası, çevresi onu hıristiyan ya da yahudi yapar" mealindeki Hadis-i şerif bu hakikati vurgulamaktadır. İslâm fıtratı üzerinde doğan masum yavrularımızın vijdanları ne kadar da temizdir. Sonradan o vijdanı bozuyoruz maalesef.
. Ebû Saîd (el-Hudrî) diyor ki, “Resûlullah"ı (sav) şöyle derken işittim: "İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle (ona karşı kin ve nefret beslesin). Bu ise imanın asgarî gereğidir." Bu Hadis-i Şerif çok meşhurdur. Lise yıllarımda Hadis dersinde dersimize giren Değerli Hocamız , İlahiyatçı, Emekli Müftülerimizden Ahmet TOKDEMİR Hocam bize ezberletmişti. Buradan bu vesile ile değerli Hocama ve diğer hocalarımıza Rabbimizden uzun ömür ve sağlık diliyorum.
Hadis-i şerif güncelliğini her zaman olduğu gibi korumaktadır. Hadis-i şerifte belirttilen prensipler bize her zaman ışık tutmaktadır. Bizler inanç yönünden öyle sağa- sola savrulduk, öyle dünyevileştik ki yukarıda belirten prensibleri bırak uygulamayı yanından bile geçemiyoruz. Olaylar ve haksızlıklar karşısında hade elimizden ve dilimizden bir şey gelmiyor, buğz da mı yapamıyoruz? Toplum bütün olarak haksızlıklara ve zulme buğz etmesi buyük yaptırımdır anlayana. Bugün biz, bizi yönetenlerin adaletsizliklerine karşı toplum olarak buğz etme hasletimizi kullanabiliriz. Haksızlığı hazmetmeme, haksızlık yapana sırtını çevirme, yüz vermeme, dinlememe, muhatap almama, oy vermeme, değer vermeme...şeklinde buğzumuzu gösterebiliriz. Toplumun buğzu müthiş derecede etkilidir ve demokratiktir. Düşünebiliyor musunuz? Milletvekilisiniz ve partiniz ülkeyi iyi yönetmiyor ve siz de halkın vekili olarak bir tavır sergilemiyorsunuz. Memleketinize gittiniz, hiç kimse tarafınıza bakmıyor, faliyetlerimize ilgi duymuyor. Kendinizi nasıl hissedersiniz?
Biz bu yaptırımımızı uygulamasını dahi bilmiyoruz.
Hadisi şerifi şöyle yorumlayan alimler vardır.İslâm bilginleri hadisinin izahını yaparken Peygamberimizin (asm) toplumun her sınıfına hitap ettiğini dikkatlerimize sunarlar. Hadisi de buna göre izah ederler. Bu durumda “Elle düzeltmek devletin, askerin ve polisin vazifesidir. Dille düzeltmek eğitimle, öğretmen ve din adamlarının görevidir. Kalben buğz etmek de avâm halkın vazifesidir.” demişlerdir.
Bu izahın doğru yanları vardır. Yazımın başındaki hadiseye bakarsak bu yorumun yanlış taraflarının olduğunu görürüz. Devletin eli her yere ulaşamaz. Münferit olaylara toplum elini- dilini uzatmalıdır. Devletleşmeyen, devlete intikal etmeyen, etmesine de gerek olmayan dünya kadar olay var. Bu olaylara müdahil olmamız icap eder. Büyüklük bunu gerektirir. Her şeyi devletten beklememeliyiz. Yaptığımız hayırlı işleri devletimiz destekler zaten. Yerine göre hepimiz devletiz. Yukarıdaki izah doğru ama yetersizdir kanaatindeyim.
Toplum evrildi başka taraflara demiştim ya! Birilerini yaramazlığımdan dolayı uyarmaya kalksan "sana ne " der. Yıllar önceydi. Bir arkadaşla çay ocağında hem çay içiyor, hem de muhabbet ediyorduk. Biraz sonra yanımızdan biraz uzakta iki kişi birbirine tekme-tokat vurmaya başladı. Yerimden fırladım kalktım. Yanımdaki arkadaş da hemen koluma sarıldı. " Gidip müdahale etsen başın belâye girer" dedi. Hocam galiba doğru döyledi.
Çarşı pazar dolaşırken bay- bayan gençleri uygunsuz gördüğümüz oluyor. Hemen oradan uzaklaşmaya çalışıyoruz. Müdahale ettiğinde "sana ne oluyor" diyerekten linç ediliyorsun. Nereden nereye evrildik.
Bundan çeyrek yıl önce toplumumuz çok daha duyarlıydı. Haklı gördüğü vijdani ve insani davalara karışır, önlem almaya çalışırdı. Bu gidişatla nereye doğru gidiyoruz? Doğrusu bilmiyorum. Adres bilen varsa çekinmeden yazsın. Selâm ve Dua ile...
19.05.2024