Mustafa Cemal TOMAR
BİR SURİYELİ ÇOCUK GÖRDÜM, ÇOCUKLUĞUMU HATIRLADIM
BİR SURİYELİ ÇOCUK GÖRDÜM, ÇOCUKLUĞUMU HATIRLADIM
Geçenlerde sabah saatlerinde Samsun'da evimden sokağa çıkmıştım. Yürüyordum. Sokak çok sakindi. Belediyenin temizlik işçileri henüs mesaiye başlamamışlardı anlaşılan. Zira bidonlar çöplerle doluydu, etrafa nahoş kokular daçıyorlardı. Bir an önce bidonlar içindeki çöplerden kurtulmak istiyorlardı sanki.
Aheste aheste yürümeye ve sabahın rahatlatıcı havasını teneffüs ederken, daracık Kore Sokaktan on yaşlarında bir çocuk belirdi. Elinde bir şeker çuvalı vardı, esmerimsi bir çocuktu. Dikkatimi çekti, çaktırmadan o çocuğu izlemeye başladım. Hemen yakınındaki bidonun içine daldı.Belli ki plastik poşet ya da plastik şişe var mı acaba diye çöp bidonlarını yokluyordu. Belli ki dar gelirli bir aile, o yaştaki çocuk aile geçimine katkı sağlamaya çalışıyordu. Ülkemizde ve dünyanın bir çok ülkesinde böyle pozisyonlara sık sık rastlamak mümkündür.
Dokuz, on yaşlarındaki bu çocuğun durumunu görünce, birden hayat şeridimi geriye çevirerek dokuz on yaşlarına geri döndüm. O yaşlarda bizler neler yapıyorduk diye. 45 sene önceki durumdan bahsediyorum.
Tonya- Sayraç Köyünün sakin bir mahallesinde oturuyorduk. Elektrik yok, yakınımızda komşu yok, padika yolu var, araba yolu yok, evimizin iki odasının birinde üç beş kardeş bir arada yatardık. Dizlerimizde yamalı pantol, ayaklarınızda kara lastik, soframızda sabah bir bardak çay, iki dilim mısır unu karışık ekmek, öğleyinde mısır ekmeği pırasa, akşam lahana çorbası fasülye turşusu ayran vardı. Bir gömleği yıkar yıkar bize giydirirlerdi. Cebimiz yıllarca para görmezdi. İçinde bir kaç kilo serpilmiş yün ya da yüne benzer zarzavatlarla doldurulmuş yer yatağı İstemezsek de gücümüz nispetinde, büyüklerimiz zorla bizleri çalıştırırdı. Büyükleri memnun etmek ne mümkün. Yeri gelir hakaret, dayak, küfür....ne ararsan var. Büyüklerden sevgi emaresi adına emin olun hiç bir şey bulamadık.. En zoru olanı da budur. Çalışmanın karşılığında verilen üçret koskoca bir SIFIR'dı. Sıfırın ne olduğunu böylece yaşayarak öğrendim. Matematikte en sevmediğim rakam sıfırdır.
O yaşlarda yaptığımız işlere gelince, sığır beklemek, küçük kardeşlerimize baknak, kemre kazmak, kesilen otu serpmek, çevirmek, duruma göre toplamak, yük taşımak, kazma ile tarla kazmak, inşaatlarda ustalara hizmet etmek, hayvanlara kesilen yalığı sepette taşımak, tarlalarda elimizden gelebilecek her türlü işi yapmaktı. Mesai saati diye bir şey yoktu. Bazen 18 saat bile çalıştığımız oluyordu. Bir de işi sevmediginizi düşünün. Yaomak istemediğinizde de hakarete uğradığınızı düşünün! Çok zor gerçekten. Zahmet ona katlanıyor. Rus ihtilalinde köleler Sipirya çölüne sürülmüş, orada karın tokluğuna çalıştırılıyorlardı. Onlar yetişkinlerdi, biz ise çocuktuk.Aradaki farkı anlamak için yazdım.
Bizim çocukluğumuzu nasıl geçtiğini biraz özetlemeye çalıştım. Suriyeli çocuklarla kıyasladığımızda (en azından) benim çocukluğum en az on kat daha zor geçtiğini söyleyebilirim. O yüzden o gördüğüm çocuğu acımadım. Sen benden çok daha iyisin ve şanslısın dedim kendi kendime. Şehirin göbeğinde çöp bidonlardan kazanç sağlayan malzemeleri toplamak iş miymiş. Akşam olunca yaptığın işten dolayı cebine az da olsa bir şey giriyor. En azından oturdukları ev bodrum kat da olsa elektrik var, su var, sofralarında ekmek, peynir, zeytin vardır. Dışarı çıkıp caminin önüne geçip el uzattıklarında avuçlarının içine bozuk para da olsa koyanlar vardır. Biz aç kalsak da açlıktan ölsek de kimseye el uzatamayız. Atalarımızdan öyle terbiye aldık.
Özet olarak şunu söyleyebilirim. Bizim büyüklerimiz de Karadeniz'in dağlarında ayakta durmak, kimseye el açmamak, hiç kimsenin sırtından geçinmemek için çok mücadele vermişlerdir ve hâlâ da mücadele vermektedirler. Özellikle Suriyeli kardeşlerimiz ise, ( istisnalar kaideyi bozmaz) asalak bir hayat yaşama peşindeler. Bir çoğu dilenmek ve devletten aldıkları yardımlarla geçiniyorlar. Benim büyüklerim kırlarda, yaylalarda, köylerde nasıl alın teri dökerek hayat mücadelesi veriyorsa bu Suriyeliler de çalıştırılmalı, kendi ayakları üzerinde durmasını bilmelidir diye düşünüyorum. Ayrıca bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızda çok hayatla çok mücadele ettik. Kullara muhtaç olmamak için gece gündüz demeden çalıştık. Kimsenin hakkını yemedik, kimsenin sırtından geçinmeye çalışmadık diyebiliyorum. Ticaretle de uğraştım. Aldığım malların parasını kuruşuna kadar ödedim. Kimseye borcum yok, lakin onlarca kişide alacaklarım var. Kasıtlı olarak hakkımı yiyene hakkımı helal etmiyorum.Selam ve saygılarımla...
03.06.2023
Başöğretmen
M. Cemal TOMAR