Sene 1971. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisini biincilik ile bitirdim. Amacım, bilimsel çalışma yapmak idi. Bilimin ışığı beni cezbediyordu. Asistanlık sınavına hazırlanıyorum.
İmtihan açıldı. İngilizceden sınava girdik. Sultanahmette, turist gezdirdiğim için ingilizcem iyi idi. Tam yaptım. Üç ay beklettiler. Sonunda ''Kürsünün Fransızca bilene ihtiyacı olduğu'' gerekçesiyle sınavı iptal ettiler. Fransıcadan sınav açtılar.
Ticaret Lisesinde fransızca okumuştum. Turist rehberliğine de Fransızca ile başlamıştım. Fransızcam, İngilizcemden daha iyi idi. Fransızca asistanlık sınavını da tam yaptım.
Aradan 15 gün geçti. Sonuçları gösteren panoda bir not var. ''Akademi sekreteri Şinasi Kara'yı odasına bekliyor''
Nasıl sevindim bilemezsiniz. Sekreterin odası, Sultanahmetteki tarihi binanın ikinci katındaydı. Merdivenleri üçer-üçer atlayarak, sekreterin odasına ulaştım. Kibarca kapıyı vurdum. ''Gel'' sesini duyunca, içeri girdim. Yüreğim, güp-güp atıyor. Selamladım. ''Beni istemişsiniz efendim'' dedim.
Akademi Secreteri beni tanıyordu. Daha önceden, derslerimin iyi olması nedeniyle, Ticaret Odasından bana burs ayarlamıştı.
''Gel başımın belası''dedi. Karşısına oturttu. ''Şinasi, senin yüzünden imtihanı iptal ettik. İkinciyi de iptal edeceğiz. Bu kadroların sahibi var. İmtihan formalite. Bu işlerden vaz geç. Git hesap uzmanı ol, Müfettiş ol. Oraları kazanacak bilgi birikimin var'' diyerek, bana kapıyı gösterdi.
O gün hayatımın en mutsuz günüydü. Sultanahmet meydanı adeta başıma yıkılmıştı. Altı ayım kaybolmuş. Ümitlerim sönmüş idi.
Aradan 52 yıl geçmiş. Üniversitelerde değişen bir şey yok. (Nepotizm) kayırmacılık bu ülkede gelenek olarak yerleşmiş. Bu yüzden Üniversitelerimizin hiç birisi dünyada ilk 500' e giremiyor.