Prof. Dr. Salih ŞİMŞEK
AKLIMDAN DAMLA DAMLA GEÇENLER
AKLIMDAN DAMLA DAMLA GEÇENLER Prof. Dr. Salih Şimşek
Masumiyetin aynası tebessümdür. Tebessüm sadakadır ve sadaka ise ömrü uzatır.
Zâlimler zulüm işleyecek, mazlumlar çoğalacak ve Cehennem, ehli için, hazırlık yapacak...
Katiller de zalimler de insan kasapları da bir gün geberecekler... Baki kalan henüz olmadı.
Kimler biliyor musunuz? Dünyanın en ‘saf’ ve ‘masum’ insanlarıdır onlar, bozuluncaya kadar...
Gözleri yaşaranlara ne mutlu… Onlara maşallah. Her göz yaşarmaz! Göz yaşarması bir nimettir.
İnsanoğlu hep istediği şeyleri almamalı, görmek istediği şeyleri görmemeli ki, farklılıkların da farkında olsun…
Sana yardım ettiğini sandığın insanlar olur bazen etrafında, ama onların amacı yardım etmek değil, 'ediyor' görünmek olabilir…
Cümle âlem duysun ve bilsin ki; bundan sonra, başkalarının türkülerini değil, kendi türkülerimizi söyleyecek, kendi şarkılarımızı terennüm edeceğiz.
O, 28 Şubat denen meşum süreçte, çok acı günler yaşandı. Unutur ve unutturursak yüreğimiz kurusun… Ruhumuz da kararsın eğer unutur veya unutturursak...
Kim demiş? Ne zaman demiş? Kimin için söylemiş? Bilinmez, ama şöyle demiş söyleyen: ''klozet'' üzerinden muhalefet yapanın ufku necasetten öteye geçemez. Geçen süre bu hükmü doğrulamıştır.
Devleti eleştir eyvallah, MİT’i eleştir eyvallah, Erdoğan'ı eleştir eyvallah, Bahçeli’yi eleştir ona da eyvallah… Ulan İki kelime de ülkemizi bölmeye çalışan ehl-i küffarın maşası PKK’ya söyle, yavşak…
Renkler ve zevkler tartışılmazmış. Birinin İYİ gördüğünü diğeri KÖTÜ, onun KÖTÜ gördüğünü diğeri İYİ görebilirmiş. Hayatta olaylara bakış işte böyle bir şeymiş... Tüm hayat nispiliklerle doluymuş… İnsan nasıl bakarsa öyle görürmüş.
Yörükler birlik olamazlar! Onlar dağların başında müstakil ve kendi başlarına buyruk yaşadıkları için başkanı olan bir organizasyon içinde yer alamazlar. Bağımsızdırlar ve bundan sonra da bağımsız olacaklarına inanıyorum. Çare yok: Genetik...
Bir yerde okumuştum. Bir koca, karısıyla evinin balkonunda otururken romunu (içki) aheste aheste yudumluyordu. Karısına dönüp, “seni çok seviyorum, sensiz nasıl yaşarım bilmiyorum!” der. Karısı, “konuşan sen misin, yoksa rom mu?” der. Kocası da “Benim… Romla konuşuyorum!” diye cevap verir. .
Bakıyorum da; ülkemizde her gün ve her an yeni ilginç fikirler gelişiyor. Bir yandan ‘idam’ isteyenlerin, ‘kısas’a karşı geliştirdiği karşı ataklar; diğer taraftan Osmanlı’yı inkâr edenlerin, Türkiye’nin onun mirası olduğunu kabul etmeyenlerin, ‘Osmanlıca’ diye bir olgunun olmadığını ispata çalışan ve ona karşı saldırgan tavırlar geliştirenlerin bir zaman ‘Taşınan Türbe’ üzerinden ‘türbeci’ kesilmeleri, ilginç değil midir?
Hani merak etmiyor da değilim; son yıllarda çok sayıda işyerinin isminde ‘park’ ifadesi yer almaya başladı. Mesela Medikal-Park, Alfa-Park Hastanesi, Beta-Park AVM, Gama-Park ve Sağlık kurumu gibi… En çok da hastane isimlerimde dikkatimi çekiyor. Bizler ‘park’ deyince iki şey anlarız. İçerisinde oturacak yerler olan ağaçlıklı alanlar ile araçlarımızı bıraktığımız alanlar… Acaba diyorum hastaneler, hastaların ‘paralı park yerleri’ midir? Ya da onlar hastalarını ‘araç’ mı sanıyor veya öyle görüyorlar? Kötü niyetim yok. Aklıma geldiği için sordum.