Ahmet Şükrü KILIÇ

Ahmet Şükrü KILIÇ

Adil Öksüz’ü kim serbest bıraktı? Sorguladık, beraat ettik!


15 Temmuz’un en karanlık sahnesi Akıncı Üssü’dür. O gece orada yakalanan tek sivil isim Adil Öksüz’dü. Türkiye’nin kaderini belirleyen saatlerde, darbenin beyin kadrosuyla irtibatı olduğu artık tartışmasız kabul edilen bu isim, birkaç gün sonra serbest kaldı ve bir daha da bulunamadı. Herkes hâkimi konuştu. Kimse savcıyı konuşmadı.

Adil Öksüz’ü sorgulayan savcı Cihan Ergün’dü. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, savcı Ergün, Öksüz’ü iki günlük gözaltı süresini ve iki günlük uzatma yetkisini kullanmadan, elindeki sınırlı bilgilerle ve somut delil toplamadan tutuklama talebiyle mahkemeye sevk etti. Oysa kamera kayıtları, HTS verileri, üs içi hareketlilik, bağlantılar ve irtibat zinciri araştırılmadan yapılan bir sevk, hâkimin önünü açan değil, elini rahatlatan bir sevkti. Hukuk bazen ne yapıldığından çok, ne yapılmadığıyla konuşur.

Sonrası biliniyor. Adil Öksüz serbest kaldı. Bir daha da yakalanamadı. Ardından savcı Cihan Ergün, neredeyse bütün televizyon kanallarında “Adil Öksüz’ün tutuklanmasını isteyen savcı” olarak takdim edildi. Bir kahraman anlatısı inşa edildi. Kimse şu basit ama hayati soruyu sormadı:

Tutuklama istemek mi önemliydi, yoksa tutuklamayı mümkün kılacak dosyayı hazırlamak mı?

Ben bu soruyu sordum. Yazdım. Eleştirdim. İsnat etmedim, hakaret etmedim. Bir savcının, Türkiye tarihinin en büyük darbe girişiminde, kritik bir şüpheliyi neden bu kadar aceleyle ve zayıf bir dosyayla mahkemeye sevk ettiğini sorguladım. Bedelini de ağır ödedim.

Yerel mahkeme, yazdığım köşe yazıları nedeniyle bana 1 yıl 5 ay 15 gün hapis cezası verdi. Bu ceza para cezasına çevrilmedi, ertelenmedi, denetimli serbestlik uygulanmadı. Dahası, mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulandı. Yani mahkeme açıkça şunu söyledi; “Bu ceza tamamen kapalı cezaevinde çekilsin, koşullu salıverme de olmasın.” Bir köşe yazısı için. Bir kamu yararı sorgulaması için. Bir darbe sanığının serbest kalış sürecini hatırlattığım için.

İstinaf aşamasında hukuk nihayet söze girdi. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi, yazıların basın özgürlüğü kapsamında kaldığını, kamuoyunu ilgilendiren bir konuda eleştiri ve sorgulama hakkının kullanıldığını açıkça ortaya koydu. Yerel mahkemenin kararını kaldırdı ve beraat kararı verdi. Dosya Yargıtay’a gitti. Katılan vekilinin tüm itirazları reddedildi. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, istinaf beraatini oy birliğiyle onadı. Hukuk en sonunda olması gereken yerde durdu.

Ama asıl mesele burada bitmiyor. Kendilerine darbe yapılmak istenen milli iradenin temsilcisi onlarca hukukçu milletvekili, Adil Öksüz’ün bu şekilde serbest kalışını neden hiç gündemine almadı? Hiçbir ana akım medya kuruluşu, hiçbir köşe yazarı, meseleyi bizim baktığımız yerden görmedi. Herkes hâkimi konuştu, savcıyı es geçti. Herkes sonucu tartıştı, süreci görmezden geldi. Oysa darbe davaları sonuçlarla değil, kaçanlarla anlaşılır. Kaçanlar çoğu zaman, bir yerlerde açılan kapılar sayesinde kaçar.

Bu yazı bir hafıza kaydıdır. Bugün konuşulmayan her soru, yarın daha ağır bedellerle karşımıza çıkar. Adil Öksüz’ün kaçışı, sadece bir firar değil, toplumsal vicdanın açık bırakılmış bir dosyasıdır. Ben o dosyayı kapatmadım.

Bu uzun ve yıpratıcı hukuk mücadelesinde, yalnızca bir avukat değil, aynı zamanda bir evlat olarak yanımda duran; dosyayı sabırla, bilgiyle ve inatla taşıyan Avukat Şükrü Nuh Kılıç’a özellikle teşekkür etmek istiyorum. Bir babanın kalemle verdiği mücadeleyi, bir oğlun hukukla savunması her kula nasip olmaz. Bu beraat kararı, sadece bir hukuki sonuç değil; inancın, emeğin ve vicdanın ortak zaferidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.