Prof. Dr. Mustafa ALICI
“Vahiy” Medeniyeti - “Logos” Medeniyeti
1. Allah, sadece bir yaratıcı değil aynı zamanda yaratıkların devamını her durumda sağlayıcı Yüce Varlık’tır.
2. Yani Allah, yarattıklarını terketmez veya başı boş bırakmaz.
3.Buna karşın birey ayrıntıları bilhassa günahları, toplum ise sağduyuyu ve merhameti öne çıkarır.
4. Yine çoğulculukla yoğrulan toplum politeizme meyyalken kendine odaklanan birey monoteizme meyillidir.
5. Roma Katolik Kilisesi, ilahi logosun/vahyin, Kutsal Ruh aracılığıyla İsa’nın vekili Papa yoluyla ilham şeklinde devam ettiğine inanırken İslam Endülüsünden beslenen Aydınlanma ise vahyin “tabiatta”, “tarihte” ve dahi insanlarda devam ettiğini düşündü.
6. Tam orta noktadaki Protestanlar ise sadece kutsal kitap diyerek bireysel ilhamlara kapı araladı.
7. Bu otorite ile Protestanlar vicdanı en yüksek beşeri otorite kabul ettiler.
8. Aydınlanma bu protestan bireysel vicdanı alıp “toplumsal konsensüs fikrine dönüştürüp” dünyanın başına bela etti.
9. Mesela bu anlayışa göre toplumsal onay alan her şey iyidir ve mübahtır; lgbti bile.
10. Protestanlık ile aydınlanmacı deistlerin buluştukları temel nokta, “ulusal irade” ile “Tanrının iradesinin ayniliğidir; vox popoli vox dei
11. Protestan akıl, doğal teolojiyi inşa ederken deist aydınlanmacılar ise doğal din peşindeydi.
12. Ortak noktaları her ikisi de Katoliklerin geleneksel patrolojik din anlayışına karşıydı.
13. Ortaya çıkan Kartezyen akıl, ilahi vergi değil evreni düzenleyen nesneyi inşa eden yegane güç haline geldi.
14. Böylece doğal din sayesinde Batı Aydınlanma felsefesi Tanrı yerine aklı yerleştirdi
15. Akıl, böylece hem bilginin hem de ahlakın kaynağı ve belirleyicisi oldu
16. Logos olarak İlahi kelam ise ancak akıl ile anlaşılabilecek karmaşık gelecek hakikatine dönüştü
17. Doğu için hakikat yitik bir maldır ve keşfedilmeyi bekler.
18. Halbuki Batı aklı için hakikat keşfedilmez her daim “icat edilir”.
19. Yine İslam için vahiy “bir boya” iken Batı için vahiy bir enkarnasyon/ et ve kemikle icattı.
20. Bu noktada Aydınlanmacı deist filozoflar, “dinsiz iman”, “tanrısız din” ve “peygambersiz vahiy” peşine düştüler ve agnostik birey yarattılar.
21. Agnostik Postmodern insan, emanet aldığı güçle “sınırsız iletişim cemaati” olarak “kendi yitik hazinesinden habersiz vahiy toplumu” Müslümanların karşısına dikildi.
22. Aslında Batı her devirde ilahi kelam gördüğü üstün akıl kabul ettiği, Kutsal Ruh ile dolduğuna inandığı İsa Mesih’in ete kemiğe bürünme olayını hemen her düşüncesinde tekrarlamakta; buna karşın Müslüman, kendi vahiy algısını (rüya, can sesi, ağırlık çökmesi gibi) bilmeden veya farketmeden çeşitli formlarını ortaya koymaktadır
23. Ritüel olarak da bu durum aynıdır; Seküler Batı, basit ekmek ve üzüm suyundan oluşan şarabın İsa Mesihin eti ve kemiğine dönüşüp ruhsal cemaatini oluşturduğuna inanırken Müslüman Doğu, aslında namaz ile metafizik bir iletişim formunu (Miraç) yaşamaktadır.
24. Dolayısıyla Batı için gelinen her durum logosun tam olarak terkedilmesi değil anlam değiştirmesi veya transformasyonla karmaşık tahrifatıdı.
25. Zira Batı elindeki tahrif, sona ermeyecek dinamik bir süreçtir. Tahrifin tahrifatları zincirleme olarak daima meydana gelecektir.
26. Aslında Batı Aydınlanması, din denen şeyin vahiy olmadan akıl ile de bilineceği fikrini Endülüs ile İbn Tüfeyl (Hay B. Yakzan), İbn Rüşd (Fasl Makal) ile elde etmişti.
27. İslam filozofları sayesinde batı şu sonuca ulaşmıştı; eğer akıl, dinin öğrettiklerini kendi başına bilebiliyorsa o zaman aklını kullanmayanlar için din, “akılsızların felsefesi” olur.
28. ,Buna karşın felsefe ise “aklını kullanabilenlerin felsefesi” haline gelir
29. Bu bakımdan Endülüs aslında siyasal olarak yıkılmasına karşın Aydınlanma yoluyla Endülüs felsefesi, kendine bambaşka bir mecra bulup ilerlemiş oldu; sonunda Postmodern felsefeye kadar devam etti.
30. Aydınlanma felsefesinin din ile felsefenin birbirleri yerine ikame edilebilir unsurlar olarak görülmesinde İbn Rüşdcü ve İbn Tüfeylci Endülüs düşüncesinin etkisi büyüktü.
31. Bilhassa 18. Yüzyılda Felsefe, siyasetle veya devletle ittifak kurarak dini tahtından edecek ve yerine geçecektir.
32. Günümüz “Akıl çağı” diye isimlendirilerek din yerine kendini ikame etmiş logos “kuzu postundaki sinsi bir kurt haline gelmiştir.
33. Evrenin Matematik ile anlaşılır bir düzen olduğu fikri Newton ile başlamış, Kant sayesinde ise akıl, nesneyi inşa edici veya yaratıcı güç haline dönüşmüştür.
34. Müslümanların geri kalanı, yıkılan Endülüs mirasına sahip çıksaydı Batının Endülüsü Aydınlanma farklı noktalara gelmemiş olurdu.
35. Aslında İslam vahyi, akıl ile çelişmeden, her dönemdeki aklî verilerle anlaşılabilecek kadar belirgin ama gelecekteki anlamları kuşatacak kadar dinamik dil kullanarak kendini ortaya çıkardı.
36. Vahyin asıl maksadı, “onu mutlaka okuyan” insan tarafından güncel olarak anlaşılmak olduğundan sahabenin anladığı forma odaklanmak yerine kendi çağında “Allaha kul olabilme” imkanı sağladı.
37. Kelimelerin etimolojisini esnek tutarak Müslümanların her devirde değişebilen özgün terminoloji yaratmasına imkan sağlayan ilahi Kur’an vahyi, aslında bunu tek bir şey için yapıyordu; “vahyi anlayan akıl”. Yani vahiyle özdeş olan veya vahyin yerine geçecek akıldan ziyade her ikisinin kendi otoriter yerini bildiği iki farklı türün birbirine katışmadığı bir süreç.
38. Bu bakımdan İslam vahyi, akla “kurallı sınır” biçerken Batı logos ise inanına “kuralsız sınırsızlık” bahşeder.
39. Zaten Hıristiyan vahyi olarak logos, İsa Mesihin kendisi olurken Kilise/Cemaat ise İsanın bedeni hükmündedir.
40. Dolayısıyla Hıristiyanlar için Tanrı ile irtibat kurmak sadece İsa’nın bedeni olan Kilise vasıtasıyla mümkün olur.
41. Batının logosu tıpkı İsa Mesih anlayışı gibi hep dönüşümler içinde modernizmden postmodernizme, insandan trans-insana çevrilirken kendini fasit daire içinde tekrarlayıp duruyor.
42. Halbuki İslam için Müslüman, tek kelimeyle vahyin sırrıdır.