Camları silerken bahçede gördüğüm Halime nineye: "Huu!" dediğimde "Kolay gelsin!" dediğinde, "Düşersem tut beni!" diye takılıp gülüştüğümüzde, "Ben aşağı hiçbir şey silkelemem, sakın merak etme!" dedim durduk yerde... Ben de bahçe katında uzun zaman yaşadığım için eline geçeni aşağı silkeleyen tiplere sinir olurdum. Birden diyesim geldi. Sonradan öteki komşudan öğrendim ki, ön tarafta yan komşuyla silkeleme tartışması yaşanmış. Sanki kendimi temize çıkarıyor gibi oldu, hoş olmadı tabi...
Birgün bir arkadaşa rahmetli bir ağabeye suretinin benzediğini yazdığım aynı dakikada, başka bir ağabey aynı ağabeye suretinin benzediğini yazmış. Sanki ben onun yazdığını okumuşum da buradan eşlik ediyorum gibi nasıl denk düştüyse... Hatıralarda Talebelerin "Sizin telsizleriniz mi var, ajan mısınız, nereden bizi haber aldınız?!" diye karakolda dayağa çekiliş hatıralarını direkt hatırlayıp, neyse ki ucunda dayak olmayan bu garip tevafuğu da arasıra hatırlarım.
Birgün de zaten tırstığım düdüklü tencereye biraz fazla su koyarak misafir için çokça yemek olsun diye limiti biraz aşmışım. Düdük kısmından bazen balina gibi sulu hava püskürtüp tısss diye ürkütüp dururken, sen yandaki inşaata beton aktarmak için kamyon gel, aynı anda habire dıp-tısss edip duruyor. Dışardakiyle içerdeki karışıp bir harmoniyle beni benden edip, her dıp-tıss da tencerenin yanına koşup "kamyonmuş" diyip geri dönmüştüm kaç kere!...
Yani bazı tevafuklar, iki eski dostun karşılaşması kadar sevindirici olmayıp iki birbirini tanımayan kişinin çarpışması kadar tuhaf da olabiliyor herhalde... Bilemem...