TARLADAN SOFRAYA EKMEĞİN HİKAYESİ VE İSRAF !
Ekmek… İster zengin olsun, ister fakir, herkesin sofrasında yer alan nimet.
“Ekmek… İster zengin olsun, ister fakir, herkesin sofrasında yer alan nimet.
Halbuki ekmeği elde etmek adına ne çabalar harcanır, ne terler dökülür!
Hele buğday tanesinden elde etmek için harcanan o emekler!..
Diyebilirim ki ekmek, ağırlığınca insanın alınterinin ürünüdür. Gerçi makine üreticilerin çilesini bir hayli hafifletti, ama yine de tamamıyla ortadan kaldıramadı.
En çok didinenlerin başında da köylümüz gelir…
Ekilen buğday tohumu, kışı, çoğunlukla kar örtüsünün altında, dondan korunarak geçirir. İlkbaharda o, henüz birkaç santimetre boy atmış, ince bir sap halindedir. Toprağa daha kuvvetle kök salmasını ve bir tek tohumluk tanenin birçok başak vermesini sağlamak için bu saplar kırılır. Yine ilkbaharda, bitkinin zayıfsa gelişmesi ve hastalıklarla zararlı otlardan korunması için gerekli bakım işleri yapılır.
Eğer her şey yolunda gitmiş de başakları şiddetli yağmurlar çürütmemiş, sert rüzgârlar yatırmamışsa, sıra hasada gelir. Buğday ya yerinde biçilip dövülür. Ya da biçildikten sonra dövülmek üzere harman yerine veya iyice kurutulmak üzere ambarlara taşınır. Buğday tane haline geldi mi, köylü için işin zor kısmı bitmiş demektir. Ancak, bu buğdayı ayıklamak, temizlemek, rutubetten ve böcek, fare gibi zararlı hayvanlardan korumak da lâzımdır.
Nihayet, kupkuru ve tertemiz duruma gelen buğday, öğütülmek üzere değirmenin yolunu tutar…
Şimdi vazife sırası değirmencinindir. Değirmen taşlarıyla ya da silindirli ezicilerle donatılmış değirmende buğday, irmikle kepek karışımı bir un haline gelir. Elek makinelerinde de bu un, kepek ve irmikten ayrılır.
Bu aşamadan sonra da fırına yolculuk başlar. Fırında un yoğurulup hamur haline getirilir, mayalanır, sonra pişirilmek üzere fırına salınır.”
İşte, fırıncının tezgâhı üzerinde ya da vitrininde görüp imrendiğimiz, nar gibi kızarmış, mis gibi kokan ekmeğin öyküsü…
Evet, bir parça ekmek için çekilen çileler, harcanan çabalar bunlar…
İnsan emeğinin ve alın terinin sembolü olan bu kutsal nimet, ne yazık ki israf ediliyor.
Ülkemizde Tarladan sofraya gelen 1 kg ekmek için 1.6 litre su kullanılıyor.
570 bin ton buğday için her yıl 235 bin hektar alan boş yere işleniyor.
Günde 6 milyon adet (bin 500 ton), yılda da yaklaşık 2 milyar adet yani 550 bin ton ekmek çöpe gidiyor. Bu israf, tarladan tüketiciye tüm süreçler ele alındığında ise çarpıcı rakamlar ortaya çıkıyor.
– Her gün 6 bin kişi boşa emek harcıyor,
– 10 milyon metreküp su israf ediliyor
– 8.130 ton tuz, 28 bin 512 litre sabun
– 35 milyon 712 bin paket maya boşa gitmiş oluyor.
– Tarlaların işlenmesi sırasında 2 milyon 469 bin dekar için toplam 32 milyon litre yakıt da boşuna ithal edilmiş oluyor
– Günde 26 un fabrikası da boşa çalışmış oluyor
– Hububat ambarı’nın üçte biri boşuna üretim yapıyor
– Traktörler 5 milyon saat boşuna çalışıyor
– Yılda toplam 35.000 ton gübre boşa gidiyor.
– Bir yılda israf edilen 2,2 milyar adet ekmek, ülkenin 23 günlük ekmek ihtiyacı kadardır.
Dünyada yılda 1,3 milyar ton gıdanın israf ediliyor, bu miktarın dörtte biri ile açlık sınırında bulunan 870 milyon insanın gıda ihtiyacının karşılanabileceğini biliyormuydunuz. Bu israfın ekonomik değeri 1 trilyon dolardır. Ülkemizin durumuna bakacak olursak Türkiye’de sadece günlük 6 milyon, yıllık ise 2,2 milyar ekmek israf ediliyor. Bu ise ekonomimizde yılda 1,5 milyar lira kayıp anlamına geliyor. Bir yılda israf edilen ekmekle 104 bin ailenin bir yıl geçinebilmesi sağlanabilir. Yılda israf edilen 1,3 milyar ton gıdanın sadece ¼' ü aç insanlara ulaştırılmasıyla açlık ölümleri önlenir ve açlık sınırı kalmazdı ama maalesef ulaşmıyor ve çöpe gidiyor.
Bir zamanlar nimet olarak gördüğümüz ve yerde bulduğumuzda öperek yerden aldığımız ekmek şimdilerde maalesef çöplere atılıyor.
Nimetimiz olan Ekmeğimizin Kıymetini Bilelim.
İlhami Pektaş