​ Siz ​ Batıda Toplum 1

Tarih 1987, Birleşik Krallık Başbakanı Margaret Thatcher Britanya’daki meşhur bir dergiye verdiği mülakatta "Toplum diye bir şey yoktur" demişti. Bütün planlar yerli yerinde işlenmiş hedefe artık bir adım daha yaklaşılmıştı. Ne de olsa İngiliz aklı devredeydi.

Peki, biz 1789 Fransız ihtilaline küçük bir yolculuk yapalım. Koca imparatorluklar eşitlik adalet demokrasi karşısında önce sarsılmaya, nihayetinde diz çökmeye başladılar.

Kısacası birey, topluma yenilmişti.

Batı dünya siyasetine yeni bir sistem getiriyordu. Topluma dayalı bir sistem. Toplum artık devlette ve politika da söz sahibiydi. Ayrıca toplum bütün somut ve soyut kavramların yerine geçiyordu. Rousseau’n dediği gibi "din nihai referans çerçevesi olarak yerinden ediliyor, toplum ve toplumsal olan merkeze yerleşiyordu". Aslında metafiziğe bir darbe vuruluyordu batıda. Metafizik demişken bir örnek daha vermek lazım, meşhur sosyolog Durkheim 1912 yılında yazdığı eserinde "Toplum, Tanrıyı yaratır" diyerek bu olayın sosyolojik boyutunun vahametini de göstermiş oluyordu.

Artık toplum kendini düzenleyen konumdaydı.

Evet, Batının Fransız ihtilalinden sonra yarattığı toplum modeli buydu, toplum giderek sekülerleşmeye başlamış ve prafan olma yolunda emin adımlarla yol alıyordu. Soyut olan ne varsa toplum içinde buharlaşıp yok oluyordu. Din ve dini kavramlar toplum arasından çekiliyor metafiziğin yerini fizik alarak toplumlar vicdan merhamet acıma ve yardımlaşma gibi insani kavramlardan yoksun bırakılıyordu. Adalet, eşitlik demokrasi gibi kavramlar gerçekten topluma hâkim olmuş muydu?

Aslında batı toplumu başına ne geldiğinin farkında değildi. Sadece sürü psikolojisi ile hareket edilmişti.

Çünkü imparatorlukları devirmek için toplum kullanılmış ve bunda da başarılı olunmuştu ve toplum -sözde- kendini artık yetkili kılmıştı.

Sıra sanayi devriminden sonra kapitalist sisteme gelmişti, o da toplumdan beslenmeliydi ya.

Kapitalist sistem için toplum vazgeçilmezdi, çünkü seri üretilen malların topluma ulaşması/satılması gerekiyordu. En büyük müşteri toplumdu, müşteri de velinimetiydi kapitalizmin tatbikî de.

Toplum lüks yaşam ve ihtiyaç fazlası ürünler üzerinden sistemin toplu kölesi haline getiriliyordu.

Bir lokma bir hırka mı? O doğunun eseriydi zaten!

Fransız ihtilalini ortaya çıkaran toplum, Sanayi devriminden sonra ruhsuzlaşmaya başladı artık.

Toplum, toplum olmaktan çıkmış ve kalabalıklaşmaya! Başlamıştı.

Sanayi devriminde batı toplumu ruhsuzlaşıp adeta yaşayan bir ölüyü andırıyordu.

Kendi toplumu üzerinden ruhsuzlaşan Batıydı aslında.

Ruhunu yitiren bir toplum hangi topluma hangi medeniyete ruh katabilirdi ki.

Ruhunu yitiren toplumlar kendi ruhundan üfleyen ötelerden de, metafizik âlemiyle de irtibatını kesmiş olmuyor muydu?

Batı kendine bağlı modern bir toplum yaratmıştı nihayetinde, önemli olanda şu ki bu durumu eleştirenlerin başında yine Batının içindeki düşünürlerdi.

Mesela Fransa'ya Fransız kalmamış olan araştırmacı Gustave Le Bond toplumu kalabalık yığını olarak görür ve devamında "kalabalık içindeki birey bir tür hipnoz içindedir, birey artık kendi iradesinin rehberliğinde çıkmış bir otomattır" der. Yani duyguları ve düşünceleri alınmış bir makine diyebiliriz.

20.Yy da bu makineleri yönetmek artık bir ustalık işiydi.1. Dünya savaşından sonra Mussolini ve Hitlerin bu Ruhunu yitirmiş toplumları nasıl yönlendirdiklerini ve nasıl hakim olduklarını hatırlatmakta fayda var.

Ruhunu yitirmiş toplumlara hükmetmek çokta zor olmasa gerek, sadece politika dersi almak yeterli değil mi?

Yazının devamı

Batı da toplum 2 de devam edecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
2 Yorum