Sabahın erken saatinde, dışarıdan gelen o ahenkli "garc garc" sesiyle uyandım

Sabahın erken saatinde, dışarıdan gelen o ahenkli "garc garc" sesiyle uyandım. Bu sesi çok severim, çünkü karın yağdığının müjdecisidir.... Hemen pencereye koştum. Evet, tüm köy bembeyaz bir örtüye bürünmüş... Gece diz boyu kar yağmış. Herkes erkenden kalkmış, eline kar küreğini almış, kar kürüyor. O ses de kar küreme sesi...

İşte, başında beş köşeli şapkasıyla dedem ve babam, sabahın erken saatinde dama çıkmış, ev akmasın diye damın karını kürüyorlar...

Babam, köyün bütün erkekleri gibi yazın gurbette, kışın da köyde olur... Onun için kışların bizim için anlamı daha bir özel ve güzeldir...

Birazdan dedem ineklerin, koyunların tavukların yemini, suyunu verecek. Babaannem, fırını yakmış ekmek yapıyor...

Kazım Emmi de dama çıkmış, ağzında herzamanki sarma cigarası, elinde kar küreği... Bir taraftan cigarasını tüttürüyor, bir taraftan çalışıyor...

Kamil Emmi, kapının önünü temizliyor ve donmasın diye kül döküyor yola...
Annem kalkıp sobayı yakmış. Kardeşimle bana kahvaltı hazırlamış.

ikiz kardeşlerim, tavanda asılı beşikte mışıl mışıl uyuyor. Henüz bir yaşında bile değiller... Odanın ortasında, iki bez ve bezlerin üzerinde elenmiş ince toprak. Toprak, gece sobanın üzeninde kavruldu... Bu toprak nedir, ne işe yarar bileniniz var mı?

Kahvaltımızı yapıp siyah önlüğümüzü giyiyor ve cırcırlı siyah çantamızı alıp okula gitmek için yola koyuluyoruz.

Köyde herkes uyanmış. Evlerin bacalarından tüten dumanlar, nazlı nazlı göğe yükseliyor... Bu görüntü, insana ayrı bir mutluluk veriyor..

Bu yokuş yola, kül dökenler ne iyi etmişler. Kaymadan düşmeden iniyoruz...
Okulun sobası çoktan yanmış. Bacasında dumanlar neşe ile tütüyor...
O gün, ders çıkışını iple çekiyoruz...

Okuldan sonra, hemen mezarılığın önündeki harmana koşuyoruz.. Köyün bütün çocukları orada. Kimi kardan adam yapıyor, kimi kar topu oynuyor, kimi de bir yerlerden bulduğu bir parça naylonla karda kayıyor. Hepimize yetecek kadar yer var...

Kardeşimle ben de bulduğumuz naylonla kaymaya başlıyoruz....

Hava kararmaya yüz tutuncaya, güneş Erciyes'in tepesinden aşağı salınıncaya kadar kayıyoruz, karda oynuyoruz. Ne acıktığımızın ne de üşüdüğümüzün farkına varıyoruz. Burnumuz aktığında, gocuğumuzun kolunu mendil niyetine kullanıyoruz....

Ne çabuk akşam oluyor...

Çantamızı kaptığımız gibi eve gidiyoruz. Babam ve annem, bizi o halde görünce çok kızıyorlar. Çünkü elbiselerimiz, tamamen ıslanmış ve biz bunun farkında bile değiliz...
Annem gaz lambasını hazırlamamı istiyor...

Lambanın gazına bakıyorum, camını temizliyorum. Gaz lambası, hava tam kararmadan yanmaz. İdareli yakmak lazım...

Akşam yemeğinde tarhana çorbası, yanında erişte ve turşu var...

Şu tarhana çorbasının kokusuna bayılırım... Annem tarhana çorbasını öyle bir yapar ki her kaşığı şifadır sanki...

İkiz kardeşlerimle oyun oynayıp, ben pencerenin pervazında kardeşim de sedirin yastığında, gaz lambasının ışığında ders çalşıyoruz.

Annem, küçük kardeşlerimle ilgileniyor... Babam ödevlerimize yardım ediyor... Öğretmen, "Evde kartondan küp yapın." dedi... Bana küp yapıyor... Karton bulamadık ama mukavvadan yapıyor... Küp ama nasıl bir küp bilemezsiniz... Bu da ayrı bir hikaye...

O zamanlar, elektrik yok, televizyon yok... Hayatı kendimizce ve kedimizle yaşayoruz... Köy odalarında, tadına doyum olmaz sohbetlerin, anlatılan unutulmaz hikayelerin şanının sürdüğü zamanlar... Tanımadığımız yabancı insanların, bir kara kutudan hayatımızı, zamanımızı çalamadığı zamanlar işte...

Ve yatma vakti geliyor.

Annem, kardeşlerimi kunadaklayıp beşiğe koyuyor. Kardeşim Okan ve ben sedirde yatıyoruz...
Ayın aydınlığı pencereden yansıyor... Sobanının ışığı ahşap tavanda bir sağa bir sola raks ediyor.
Dışarıda deli tipi, gıcım gıcım gıcılıyor. Köpek ulumaları tipinin sesine karşıyor...

Annem, tavnada asılı beşiğin ipini bir çekiyor bir bırakıyor... Beşik sallandıkça çıkan ses, odada yankılanıyor.

Sobanın çıtırdısı, güğümden damlayan suyun mütemadi sesi, hep birlikte bir masal gibi geliyor bana...

Çıtırdayan sobanın, damlayan suyun, gıcırdayan beşiğin, esen tipinin, uluyan köpeğin, parlayan ayın anlattığı bir masal.
Gerçek bir masal...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.