Trump'ın açıklamalarından sonra bir kaç 'yerli' kanalda açık oturumlar izledim. Midem bulandı. Bazıları bu açıklamalardan Türkiye'nin önünü açanlardan çok Türkiye'yi tehdit ettiği üzerinde durdular. Mazrufa değil, zarfa baktılar. İşin ilginci gerek Ahmet Hakan gerekse Didem Aslan da konuşmacıları bu tarza yönlendirmeye çabaladı.
Bu nasıl bir eziklik, nasıl bir, karşı olma duygusudur anlamak güç. Kapımızda nasıl bir tehdit olduğunu bu tiplere anlatmak kolay değil. İktidar yapıyor kaygısı, bir saplantıya dönüşmüş durumda. Suriyeliler gitsin diyenler nasıl gitsin, hangi Suriye'ye gitsin sorusunun cevabını boş geçiyor. Yapılacak hamleyi Türkiye'nin değil de iktidarın hamlesi olarak algılamaya ve algılatmaya çalışanlar seçilmiş bu iktidarı başka bir ülkenin iktidarı mı sanıyor.
Hele Amerika hava sahasını kapattı cümlesini söylerken sanki gizli bir sevinç yaşayanları var. HDP kanadının tutumunu anlamak mümkün. Sırtlarını dayadıklarının zorda kalacağı bir durumda elbette ülkelerini değil, sırtlarını düşünecekler. Peki ya diğerleri? Suriye'deki savaşı Türkiye başlatmış gibi, Türkiye'ye karşı komplolar planlanan bu karışıklıkta sadece Türkiye hamle yaparken barışı, siyasi yolu hatırlıyorlar. Suriye'nin tamamı rejim ve dış güçler tarafından acımasızca bombalanırken barış gibi bir söz yok.
Söylenenler hep bir kapıya çıkıyor. PKK/YPG orada istediğini yapsın. Amerikan desteğiyle ele geçirdiği bölgelerdeki yerli halkı haraca bağlasın. Çocuklarını zorla silah altına alsın. Onları göçe zorlayıp demografiyle oynasın. Ama kimse hele ki Türkiye onlara engel olmasın. Bu arada Türkiye kendi güvenliğini de düşünmesin. Tedbir almaya kalkmasın. Günümüzün tarihi bu tür düşüncelerin yolundan yürümüyor.
Suriye'de geriletilecek güç PKK/YPG den çok, onun arkasındaki asıl güçtür. Emperyalist yayılmacılık. Bunun tam tersine Türkiye'yi yayılmacı ve işgalci gibi göstermeye çalışmak ne büyük kurnazlık. Trump'ın bu kararına Amerika'da bayrak açanlara bir bakın. Bunların tamamı Türkiye'nin başına bu çuvalı geçirmek isteyenlerdir.