Mustafa Kemal ATATÜRK’ü Kim Nasıl Öldürdü? (2) MADDE MADDE CİNAYET VE DARBE İTİRAFI
CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’in 27 Mayıs darbesinden 14 ay evvel CHP milletvekili Hıfzı Oğuz Bekata’ya yazılan mektubun ağırlığı ortada. O halde sıra ile gidelim ve olup biteni madde madde sıralayalım.
CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’in 27 Mayıs darbesinden 14 ay evvel CHP milletvekili Hıfzı Oğuz Bekata’ya yazılan mektubun ağırlığı ortada. O halde sıra ile gidelim ve olup biteni madde madde sıralayalım.
Hıfzı Oğuz Bekata ister daha fazla para koparmak, isterse de başka niyetlerle olsun bildiklerini farklı meclislerde anlatır.
Ortada bir zehirlenme raporu var ve Bekata bunun örneğini başka kimselerle paylaşmış.
Her ne kadar isim açıkça belirtilmiyor ise de cinayetin fâilinin İnönü olduğu kaydediliyor.
İnönü’nün Menderes ve Bayar’a yönelik darbe yaptırmak için kendisine âdeta tapan askeri örgütlediği belirtiliyor. İcraatlar ve raporlar da bunu doğruluyor.
Başbakan Adnan Menderes ve Celal Bayar adım adım takip ettiriliyor. Bu amaçla Menderes ve Bayar’ın evine dinleme cihazı yerleştirilmiş. Bu sayede her konuşmadan haberdar olunduğu itiraf ediliyor.
İnönü’nün MAH’ta hâlâ çok adamının olduğu hatırlatılıyor.
İnönü’nün Adnan Menderes’i astıracağını söylediği ve kafayı bununla bozduğu dile getiriliyor.
Kasım Gülek’in de Mustafa Kemal’in öldürülmesinde rol aldığı itiraf ediliyor.
1959’da yapılan bu itiraflar, Cemal Gürsel’in Menderes’in idam kararını İnönü’nün baskısı ile imzaladığı yönündeki itiraf mektubu, MAH’ın masonlar listesinde İnönü’nün adının asla geçmemesi gerektiği ve övülmesi yönünde Milli Birlik Komitesi Genel Sekreteri Mehmet Şükran Özkaya imzalı yazı ve el notları ve MAH’ın İnönü’yü övücü raporu, birbirini doğrulayan belgeler olarak karşımızda duruyor.
Hızfı Oğuz İz Sürüyor
27 Mayısçıların İçişleri Bakanı yaptığı CHP eski milletvekili Hıfzı Oğuz Bekata, Kasım Gülek’in “nazikçe” uyarılarına rağmen, Mustafa Kemal’in ölümünün arkasındaki sırrı araştırmayı sürdürür. 1962 yılında CHP Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Lebit Yurdoğlu’ndan yardım ister. CHP Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Yurdoğlu, 18.10.1962 tarihinde dönemin İçişleri Bakanı Hıfzı Oğuz Bekata’ya şunları yazar:
“Bahse konuyu araştırıp değerlendirmem için bazı dokümanların tarafıma iletilmesi gerekmektedir. Özel talebinizi titizlik içerisinde inceleyip, bir hekim sorumluluğunda rapor halinde getirmem için ek listede olan dokümanların bana teslim edilmesi gerektiğini hatırlatır, saygılar sunarım.
Eki: Varsa zehirlenme raporu, kullanılan ilaçların listesi ve raporlar
18.10.1962
CHP Genel Sekreter Yardımcısı
İzmir Milletvekili
Dr. Lebit Yurdoğlu”
‘Bu İlaçlar Tehlikeli Olduğu Bilindiği Halde Kullanılmış’
Bakan Hıfzı Oğuz Bekata, Dr. Lebit Yurdoğlu’na istediklerini iletmiş olmalı ki, tam bir ay sonra 18.11.1962’de ise şu cevabî mektubu yazar:
“Sn. Hıfzı Oğuz Bekata Bu konuyu derinlemesine araştırdığımda, sorunun sadece geç teşhis olmadığını, teşhisle uyumlu ilaçlar kullanılmadığını tesbit ettim.
Atatürk’ün ilaçlarının alındığı eczanenin kayıtlarına baktığımda, o dönemlerde sıtma tedavisi için kullanılan Kinin ilacının 43 şişe kullanıldığını gördüm.
Bu kadar kinin kullanıldığında karaciğerinde onarılmaz yaralar açacağını her hekimin bilmesi gerektiği, ama bunun sanki bilinçli kullanılmış olduğu izlenimini edindim.
Atatürk’ün tedavi amaçlı verildiği diğer ilaç ‘piremidon’dur. İnsanlar üzerinde toksin ‘zehirli’ etkisi olduğu kesinlik kazanmıştır. ‘Civalı diuretik’ olan ‘salyrgan’ isimli ilacın ise 3 Ağustos 1938 tarihinde yapılan konsültasyondan önce kullanımının tehlikeli olacağı bilindiği halde bu ilacın kullanılmasına devam edilmiştir.
Eppinger, Bergman, Dr. Fissinger, Dr. Neşet Irdelp’in hekimlik görevlerini bilinçli bir şeklide eksik yaptıkları kanısı bende hâkim olmuştur."
Hürmet ve muhabbetlerimle
C.H.P. Genel Sekreter Yardımcısı
İzmir Milletvekili – Dr. Lebit Yurdoğlu”
‘Son Nöbet Defteri’ Yazışmaları Doğruluyor'
1955’te İş Bankası Yayınlarından Celal Bayar’a ithafen, Özel Şahingiray imzasıyla, Mustafa Kemal Paşa’nın son günlerini anlatan ‘Son Nöbet Defteri’ adlı bir çalışma yayınlanır.
Bu çalışmada, 1 Ekim-8 Kasım 1938 arasında Mustafa Kemal’e verilen gıdalar, uygulanan tedaviler ile müdahale eden doktorların listesi yer alıyor.
Yoğun bakımdaki veya yemeği çiğnemeye mecali olmayan bir kişiye verilecek türde sıvılardan ibaret bir beslenme listesi var. Süt, kahve, çay, meyve suları, salep, çorba, su, muhallebi ve 5 gr’ı geçmeyen ekmek. Belli ki durum ağır!
‘Son Nöbet Defteri’ yukarıdaki Doktor Lebit Yurdoğlu’nun mektubunda yer alan ve toksik olarak kaydedilen ‘Piremidon’ adlı ilaçları ve diğerlerinin kullanıldığını doğruluyor.
Üstelik ‘Piremidon’ Ekim ayının 5’inde 3 doz, 8, 13 ve 14 ’ünde 2 doz, 4, 6, 7, 10, 11, 12, 15’inde ise birer doz verilmiş. 14’ünden itibaren durum hayli kötüleşmiş ve bu ilaç kesilmiş, 30 Ekimde ise yine başlanmış.
Bellafolin 4, 13, 14, 15’inde 7 doz, Kamplon 12, 13, 14, 16’sında, Eytrait 17’sinde şeklinde devam eden, son günlere doğru 20’ye yakın ilacın verildiği, neredeyse her gün lavman yapıldığı, bunun bazı günlerde iki üçe çıktığı rapor ediliyor. (Bakınız s.17-175)
Bir Mektupta Sabahattin Savcı’dan:
Ama önce Sabahattin Savcı kim ona bir bakalım. Adalet Partili olan Savcı, 1977-1978 yıllarında Orman Bakanlığı yapmış bir siyasetçi. Diyarbakır milletvekilliği ve Cumhuriyet Senatosu Diyarbakır Üyeliğinde de bulunmuş.
İlginçtir ki, Ziraat Yüksek Mühendisi Savcı’nın E sınıfı sürücü belgesi ile Emniyet Genel Müdürlüğü’nce verilen Trafik Denetleme Hüviyetinin asılları, Kasım Gülek’in eline geçmiş. Bakan Savcı mektubunda şunları yazıyor:
“Değerli Dostum,
Atatürk’ü koruma kanunu ile ilgili Yusuf Azizoğlu değerli büyüğümün şu beyanatı beni çok etkilemiştir.
“İyiye iyi, kötüye kötü diyebilme, insanın en mukaddes hürriyetlerindendir.
Hürriyeti yok eden bu kanun ise ortaçağ zihniyetinin totaliter rejiminin kanunudur.
M. Kemal’in bu milletin inanışları, adetleri ve ananeleriyle bağdaşmayan bazı hatt-ı harekette bulunduğunu söylemek realite icabıdır.
Hele hele demokratik bir zihniyette onun devrini ideal kabul etmek imkânsızdır.
Atatürk’ün bütün düstur ve görüşleri hatadan salim ve her türlü tenkit ve ıslah ihtiyacından münezzeh değildir.”
Yusuf bey Diyarbakır milletvekili, aynı zamanda 27 Mayıs darbesinden sonra kurulan hükümette Sağlık Bakanlığı yapmış, saygı duyduğumuz bir büyüğümüzdür.
Kendileri ile Diyarbakır Hazro’da yaptığımız bir söyleşide Atatürk ile ilgili çok ilgi çekici konuları anlattı. Sağlık Bakanlığı döneminde Bakanlıktan ayrılmak durumunda bırakılmasının birinci nedeni, DP milletvekillerinden idamla yargılanan Zeki Eratman, ikincisi de ‘Atatürk deyince çok şaşırarak ama Atatürk ile nasıl bir alaka olabilir ki’, dediğimde konuyu anlattı.
Dönemin İçişleri Bakanı Hıfzı Oğuz, Zeki Eratman’ın hapisten kaçırılması ile kendisini suçlayarak istifa etmeye zorlamış. Yusuf Bey de, Hıfzı Oğuz’un Atatürk’ün ölümü ile ilgili samimi bir ortamda itiraf ettiği, Kasım Gülek, İnönü, Şükrü Kaya ‘Atatürk’ün yerli ve yabancı doktorları vasıtasıyla yavaş yavaş zehirlenerek öldürüldüğünü, bunun mason localarının yoğun çabaları ile yapıldığını itiraf etmiş.
Yusuf bey de, istifaya zorlayan Hıfzı Oğuz’a bunu tehdit olarak kullanmış, fakat başvekil istifasını kabul etmiş ve yoğun biçimde ailesi ve iş hayatı tehdit eder hale gelince geri çekilip, konuyu kapatmak zorunda bırakılmış.
Yusuf bey ne tezattır, “Bediüzzaman, ‘Atatürk düşmanı’ diye mahkemelerde süründürülüp işkence yapılıyor.
Bu cezayı verenler ve süründürenler de, Atatürk’ün zehirlenerek öldürülmesine katkı sunanlar, bundan daha büyük tezat olabilir mi Sabahattin” demişti. Hayretler içerisinde dinledim.
Dine bu kadar zarar veren, adeta Müslümanlığı bu derece ayaklar altına alan Mustafa Kemal, masonlar tarafından zehirlenerek öldürülmüş. Allah’ın mukadderatına bak, hiç bir suç cezasız kalmıyor. Atatürk’ü sevdiğini, taptığını iddia eden İnönü ve şurakâsı, askeri yetkililer hayret ki hayret, alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste.
Sevgili kardeşim, Atatürk’ün ölümü ile ilgili gazeteye beyanatında, birçok konunun soru işaretleri içerisinde olduğunu belirttiğin halde, gazetelerin bunu yayınlamadığını, sansür ettiklerini söylemişsin. Nasıl sansürlemesinler, bilakis Yusuf beyin bana beyanatını size anlattım ki, gerçeği bilesiniz, tabi ki yayınlamazlar, yukarıdan baskı görüyorlar, cesaret edemezler.
Bir gün bunların hepsi konuşulur hale geldiğinde, Yusuf beyde bazı dokümanlar var, onu değerlendirebilirsin diye yazıyorum. Allah’ın selamı üzerine olsun.
16.5.1975
Sabahattin Savcı”