Kur’an’ı Kerim’in mesajı konusunda toplumun bütün kesimleri üzerinde bilinç oluşturmayı ve bunu özellikle de Kur’an’a sahip çıkıyormuş gibi gözüken modern hurafecilere bırakmamayı görev bilmek gerektiği kanaatindeyim.. Zira bir taraftan Rafızi ve Selefi zararlı akımlara karşı, diğer taraftan da FETÖ olayları dolayısıyla ehli sünnet omurga hakkında halkın kafasında beliren istifhamların giderilmesi bakımından bu gayretin gerekliliği ortadadır. Vazifedir zaten... Müslümanın değişmeyen vazifesi... Son zamanlarda ülkemizde beliren ve ‘Kur’an İslamı’ adı altında edille-i şer’iyyenin birincil kaynağını nefsi ve keyfi saptırma gayretine karşı da bir hamledir bu… Bu tür gayretler yok da değil şükürler olsun...
Bu kesim ‘indirilen din’ ‘uydurulan din’ diye sünnette olanı kendisince ‘hurafe’ olarak değerlendiriyor ama kendileri hurafenin de ötesinde yeni bir din anlayışı geliştirme gayesinde… Bunlara karşı esneklik katsayımızın sıfır olması lazım... FETÖ de öyle değil miydi… Allah’ın dinini değiştirmek kimin haddine… Allah oyunlarını başlarına geçirdi. Hadis ve sünnet savunucularının Kerim kitabımız Kur’an’la bir dertleri yok haddi zatında… Ama onların sünnet ve hadislerle farklı seviyelerde dertleri-sıkıntıları var.
Kur'an-ı Kerim'i raflardan ya da duvarlardan hayatımıza indirgemek, Kur'an'ın anlaşılmasına ya da daha doğru anlaşılmasına ve elbette bireysel ve toplumsal bazda gereğinin yapılmasına katkıda bulunmak için elbette gayret içerisinde olmak gerek... Bunun için Arapça bilmek yeter değil gerek şarttır. Arapça bilmek yeter şart olsaydı Ebu Cehil’in Allah’ın mesajını anlaması gerekirdi. Ya da bugünkü Arap toplumu eğer Kur’an’ı anlayıp gereğini yapsaydı per perişan olurlar mıydı… Tabi elbette sadece Araplar değil bütün ümmet…