Rasim DUMAN
MİLLÎ EĞİTİM ŞÛRÂSINA TEKLİFLERİM
Kıymetli dostlarım, mâlûmunuz olduğu üzere, 03 Aralık 2021'de "Eğitim Şûrâsı" yapılacak ; eğitimde karşılaşılan problemlere hâl çâreleri bulunmaya çalışılacak,
Devletimizin en büyük "beka" ve Milletimizin en büyük "huzur ve selâmet" meselesi olarak gördüğüm bu mevzûya dâir, bendenizin de nâçizâne bazı bazı fikirlerim, tâvsiye ve tekliflerim var ; dikkate alınmasını arzu ve temenni ederim.
1. Çocuklarımızın "seküler / laik / Kamalist zehir"in tasallûtundan, erken yaşlarda korunmaları, en hayâtî ehemmiyeti hâiz meselemizdir. Mevcût ve mâlûm şartlar sebebiyle, hâlen uygulanmakta olan sistem ve müfredât ile, bu "zehir zerki"nin önüne geçmek te çok zordur. Binâenaleyh, çocuklarımızın Ana Okulu + 4 + 4 safhasındaki eğitimlerinin "uzaktan" yapılması, en pratik ve en münâsip hâl çâresidir. Bu yeni sistemin altyapısı, Coronavirüs sâri hastalığının görüldüğü ilk vakitlerde hazırlanmış, eksiklikler görülmüş ve kıymetli bir tecrübe de kesb'edilmiştir (kazanılmıştır). Teklif ettiğim yeni sisteme geçilmesinin, bütün altyapı ve üstyapısı ile 1 sene içinde mümkün olabileceği kanaatindeyim.
Bu safhada çocuklarımıza, en ağırlıklı ders Türkçe olmak üzere, tercihlerine bağlı olarak ta en az ( 1 ) lisan ( Arabça, İngilizce, Fransızca, Almanca, Çince, Rusça, İspanyolca ) târih, matematik, fizik, kimya, biyoloji, sağlık, millî güvenlik dersleri verilmeli, din dersi de tercihe bağlı olmalıdır.
Târih dersleri, her türlü ideolojiden arındırılmış ve "hakikat üzerine binâ edilmiş" olmalı ve bu dersler, hakikî yerli ve millî şuur ve hassâsiyeti hâiz öğretmenler tarafından, mefâhir ve menâkıb'dan da istifâde edilerek verilmelidir.
Kezâ, Din derslerini verecek öğretmenlerimiz de, yine tam bir yerli ve millî şuur ve hassâsiyeti hâiz olmakla berâber, literatüre ve hatta tasavvufa hakkıyla vâkıf ve hâkim ve "ehl-i sünnet velcemaat" anlayışında olmalıdırlar.
( Millî Güvenlik derslerinde çocuklarımıza, Devletimizin ve Milletimizin karşı karşıya bulunduğu tehdit ve tehlikeler ile dış düşmanlarımız tanıtılmalı, bunların hangi mekanizmalar ile ( yazılı ve görüntülü medya, filmler, çizgi filmler, animasyonlar, dijital oyunlar, müzik klipleri... ) bize zarar verdikleri, hangi 5. Kol ve casusluk ve istihbârât faaliyetlerinde bulundukları, onların bu faaliyetlerine karşı neler yapmamız gerektiği hususları "misâlleri ile" öğretilmelidir. Bu konunun bizim için ne derece büyük bir ehemmiyet ve âciliyet arzettiğini, ferâset sahibi olan herkes görüyor.. Çocuklarımız işte bu mühim bilgilere sahip olmadıkları için, bilhâssa sosyal medya'da "ele geçiriliyorlar" ve bir daha da "kurtaramıyoruz" maalesef... )
Bu safha'nın ( Ana Okulu + 4 + 4 ) tatbik edilmesi ile, yurt sathındaki yüzlerce okul binası, kullanım hârici kalacaktır. Devletimizin buralara yapacağı yakıt, elektrik, su, temizlik, personel, bakım-onarım giderlerinden, külliyetli bir tasarruf sağlanacaktır. Keza bu binaların, karşımıza çıkması muhtemel savaş, deprem, seylâp ( sel ) , yangın gibi büyük âfetlerde ve göç hareketlerinde kullanılmaları imkânı olacaktır.
2. Üçüncü +4 eğitim safhasında eğitim-öğretim'de, "ihtisâslaşma" başlayacağı için, artık "yüz yüze eğitim" gerekli olacaktır.
(Aslında belki 10 seneye kadar, belki de çok daha kısa bir zaman zarfında, yüz yüze eğitim, hiçbir safhada gerekli olmayacaktır. Mâlûm olduğu üzere, artık "üç boyut" kıyıdan-köşeden hayatımıza girmeye başlamıştır. Salonumuzun veya odamızın ortasında bu üç boyutlu görüntüler (veya "sanal gerçeklik") ile her türlü mühendislik ve tıp eğitiminin verilebilmesi de mümkündür. Lâkin, bu meselede son sözü söyleme hakkı, elbette ki bu mevzûların mütehâssıslarına âittir.)
3. "Karma eğitim-öğretim" fâciâsına artık bir son verilmelidir. Eğitimin 3. +4 safhasından itibâren ve üniversite safhasında, buna dikkat edilmelidir.
4. Üniversite eğitimlerinin sonuna kadar, bütün öğrenciler için bir "sicil sistemi" olmalıdır. Ders huzurunu bozan, öğretmenlerine saygısızlık yapan, disiplin kaidelerini ihlâl eden, gayr-ı ahlâkî tavırlar sergileyen, arkadaşlarını rahatsız eden, zararlı alışkanlıklar edinen, Devletin ve Milletin huzurunu bozan gösterilere ve eylemlere karışan öğrencilerin bu durumları, sicillerine kayıt edilmeli ve kendilerine yapılan bütün ikaz ve ihtârlara râğmen, tavır ve hareketlerini düzeltmeyenlere, muayyen bir puanlamadan sonra, en az 5 sene müddetle "uzaklaştırma" cezâsı verilmeli, bu hâl ve tavırlarından dolayı alacakları "adlî ceza"nın büyüklüğüne göre de, bir daha hiçbir okula kabul edilmemelidirler.
Sicillerinde böyle "ârıza'lar" bulunan öğrenciler, üniversitelerden mezûn olsalar bile, hiçbir kamu kurumunda istihdâm edilmemeli ve hatta, Devletimiz için husûsî ehemmiyeti hâiz sektörlerde faaliyet gösteren özel sektör kuruluşlarında istihdâm edilmelerini de çok zorlaştıracak tedbirler alınmalıdır.
Bu sicil sisteminin ve müeyyidelerin ve cezaların bir benzeri de, öğretmenler ve öğretim görevlileri için tatbik edilmeli ve eğitim-öğretim câmiâsı içinde, böyle "ârızalı tip'ler"e asla müsâmaha gösterilmemeli ve bu "habis unsurlar", bu câmiâdan, muhakkak sûrette temizlenmelidirler.
Bu noktada "yahu kimsenin ekmeğine mâni olmayalım" demek, tam mânâsı ile "eblehlik" ve "cehâlet"tir, "sünepelik"tir, "emânete hıyânet"tir ! Maraz doğan merhâmet te, tam olarak budur işte !
Emânete ihânet edene merhâmet mi olur yahu ?! O zaman, "adâlet"e ne vakit sıra gelecek ?! Hukuk ve mahkeme ve muhâkeme ve tevkif ve tecziye niçin var ?! Herşeye merhâmet gösterecek isek, kaldıralım mahkemeleri, hâkimleri emekli edelim, cezaevlerini boşaltalim, gaspçılar gasp işine devam etsinler, ekmeklerine mâni olmayalım, hırsızlar, uyuşturucu satıcıları, dolandırıcılar...hepsi mesleklerine (?!!!) devam etsinler, "ekmeklerine mâni olmayalım", olur mu ?!!!
Aslında merhâmet'ten maraz doğmaz, kıymetli dostlarım. Merhâmet'ten maraz doğsa idi, Cenâb-ı ALLAH (C.C.) ve onun Resûlü olan Fâhr-i Cihân Efendimiz (S.A.V.) bize "merhâmetli olmayı" emir buyururlar mı idi ?... "Merhâmet'ten maraz doğar" diyenler câhildir, gafildir, dalâlet ehlidir ; veya kâfir veya münâfıklardır.
Merhâmet ve şefkatin gösterileceği yerler ile adâletin ve asâbiyetin ve hassâsiyetin ve şiddetin gösterileceği yerler aynı değildir !
Din'e, Devlet'e ve Millet'e zarar verenlere, merhâmet olmaz, efendiler !
Hatta onlara, ölümlerinden sonra bile kat'iyyen merhâmet gösterilmez, "yahu ölmüş gitmiş adamdan ne istiyorsunuz ?!" denilmez ; verdikleri zararlar ve yaptıkları kötülükler mutlaka anlatılır, yayılır ve ifşâ edilir ! Ki, yeni gelen nesil, bunları tanısınlar ve zararlarından korunsunlar.. Bu meyânda Hadis-i Şerif te vardır.
Bir zamanlar padişah efendilerimiz, "fitneye mâni olmak ve Devletin ve Milletin birliğinin ve dirliğinin tehlikeye düşmesini önlemek için, bizzat kendi kardeşlerini ve oğullarını bile fedâ ettiler... Şimdilerde o padişahları "katil" diye yaftalayanlar, işin bu veçhesini ne bilirler, ne de idrak ederler !
İdrak edemedikleri için de, işte böyle salakça "merhâmet gösterileri" yaparlar ! Güyâ merhâmet izhâr ederlerken, aslında "emânete hıyânet ettiklerinin" farkında bile değiller !
Ve o "merhâmet edilen" sözde öğretmenler, çocukları put'lara secde ettirirler, İslâm'a, ALLAH'a (C.C.), Peygamber'e (S.A.V.) hakaret ihtivâ eden şiirleri kürsülerde okurlar, Yılmaz Özdil'in kitabından ödev verirler, erkek öğrencilere "siz de tırnaklarınıza oje sürebilirsiniz, kendinizi hangi cinsten hissediyorsanız, o cins gibi davranabilirsiniz" diye tâvsiyelerde bulunurlar !... Bunlar, sâdece medyaya aksedenler... Ya sınıfların içinde neler oluyor acep...?!
5. Okullarımızdan felsefe dersleri kaldırılmalıdır. Dinî altyapısı olmayan veya zayıf olan çocuklarımızı, bu felsefe dersleri yüzünden kaybediyoruz maalesef. Çocuklarımız, göz göre göre avuçlarımızdan kayıp gidiyorlar... Bu "fâciâ"nın önüne muhakkak sûrette geçilmelidir.
6. Halihazırda Prof.'luk pâyesi ihrâz edenler, ihtisâsları ile alâkalı olarak yeniden imtihâna tâbi tutulmalı ve bu pâyeyi, bir zamanlar hasbelkader ve "sen, ben, bir de bizim oğlan" ilişkileri ile almış olanlar ve "dışkımın tadına baktım, acı idi" diyen ve kız öğrencilerini tâciz eden "ahlâkî frenleri patlamış olanlar" bu ulvî câmiâ'dan mutlaka uzaklaştırılmalıdırlar.
Esâsen Prof.'luk pâyesi öyle ölünceye kadar "müktesep hak" olmamalı, bu pâyeyi taşıyanlar, en az 5 senede bir, en az 500 sayfa hâcminde eser telif etmelidirler. Ve bu eserler, kâmil bir heyet tarafından incelenip "akademik kıymeti olduğu ve mühim bir ilmî boşluğu ikmâl ettiği" tescil edildikten sonra, Prof.'lukları devam etmelidir.
Bu meyânda "Doçent'lik" pâyesinin kaldırılmasını da arz ve teklif ediyorum. Doktor'luktan sonra Profesörlüğe geçiş mümkün olmalıdır.
7. Vakıf Üniversiteleri de dâhil olmak üzere, müfredât "standart" olmalı ve buralarda istihdâm edilecek öğretim görevlileri, Millî Eğitim Bakanlığı'nın vizesine tâbi olmalıdırlar. Bilhâssa bu üniversiteler çok sıkı bir denetim ve gözetim ve disiplin altına alınmalı, çocuklarımızın birer "casus" olarak yetiştirilmelerinin önüne geçilmelidir.
Keza bu okul ve üniversite vakıflarının "para kaynakları" tam kontrol altında tutulmalı ve "hibe" bile olsa, dışardan para yardımı almaları yasaklanmalıdır.
8. Tâlim ve Terbiye Kurulu, 100 ve 1000 Temel Eser listesini ve bugüne kadar "tâvsiye edilmiş olan" yayınları yeniden gözden geçirmeli, bu listelerdeki çok sayıda "ârızalı yayın" elimine edilmelidir. Okullarımızın ve üniversitelerimizin kütüphânelerine ve Millet Kütüphâneleri'ne Tâlim ve Terbiye Kurulu'nca tâvsiye edilenlerin hâricinde hiçbir kitap, dergi, dijital malzeme v.s. kat'iyyen sokulmamalıdır. Buralarda mevcût "ârızalı yayınlar" derhâl ayıklanmalı / temizlenmelidir. Ayrıca, bu listelerde olmayan hiçbir "hibe yayın" kabul edilmemelidir. Bilhassa bu konularda hassâsiyet göstermeyen okul idârecileri, derhâl meslekten tard ile adlî takibât'a da tâbi tutulmalı ve ağır cezalar verilmelidir. Evet, çocuklarımızı "zehirleyenler" ile buna göz yumanlar ve aracılık edenler, "cinâyet işleyenler" ile aynı cezayı ve hatta daha fazlasını almalıdırlar !
9. Öğretmenlerimizin ve öğretim görevlilerinin tamamının "yerli ve millî şuur ve hassâsiyeti hâiz olmaları", zaten kat'iyyen ihmâl edilemeyecek bir "ŞART"tır... Binâenaleyh, bu insanların yetiştirilmeleri son derece husûsî bir dikkat ve ihtimâm icap ettirmektedir. Bu safhada hangi usûl ve esasların tatbik edileceği husûsu, büyüklerimizin takdirlerine mâruzdur ; burada uzun tâfsilâta girersem, bu yazı "okunmaz" hâle gelir..
10. Müfredât kitapları, çocuklarımız için kâfi derecede bilgi ile dolu olmalıdır. Hiçbir okulda hiçbir öğretmen, öğrencilerine ve velilere "ders kitapları yetersiz, şu şu yazarların / yayınların falanca falanca kaynak kitaplarını da almalısınız" DEMEMELİ ve DİYEMEMELİDİR !
"Ders kitapları yetersiz" ne demek yahu ?!
Eğer ders kitapları hakikaten yetersiz ise, bu durum hem MEB'in, hem de Tâlim ve Terbiye Kurulu'nun da "yetersizliğini" isbât eder ki, bu çok ağır bir "rezâlet"tir !
Mâmaafih, bugünkü Millî Eğitim Bakanımız muhterem Mahmut Özer'i ve bu Bakanımız ile hemen aynı günlerde yeni üyelerden teşkil edilen Tâlim ve Terbiye Kurulumuz'u, elbette ki tenzih ediyorum. Bu insanlar, "enkaz'ı" kucaklarında buldular maalesef..
Binâenaleyh, ders kitapları çocuklarımız için "yeterli" hâle getirilmeli ve çocuklarımız ve velilerimizin, okullarda "öğretmenler kullanılarak" soyulmalarının önüne mutlaka geçilmeli, bu "eğitim mafyası" da beheâahâl mâğlûp edilmelidir.
11. Tabiî bu meyânda MEB'de hâlen mevcût seküler / laik / Kemalist zihniyetin ( merkez ve taşra kadroları, İl-ilçe millî eğitim müdürleri, okul müdürleri, öğretmenler ) elimine edilmeleri husûsu da "âciliyet" arzetmektedir.
Aynı şekilde, yeni öğretmen ve öğretim görevlisi istihdâmlarında da, yukarda arzettiğim umde'ler / kriterler muvâcehesinde ve son derece dikkat ve hassâsiyet gösterilmelidir.
.............
Kıymetli dostlarım, MEB Sektörünün içinde değilim ve uzaktan gördüğüm her ne ise, ancak onları yazabildim. Câmiânın içinde olanlar, elbette meselelere bendenizden çok daha fazla vâkıftırlar. Kimin "tâmirât ve inşâ"ya müteâllik ne gibi tavsiyesi ve teklifi var ise, Bakanlığımız'a ve/veya Tâlim ve Terbiye Kurulu'na iletsin lütfen.
Selâm ve dua ile.