Adnan ONAY
MHP LİDERİ DEVLET BAHÇELİ NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR
Devlet Bahçeli, son aylarda PKK/Öcalan konusunda yaptığı ilginç açıklamarla birçok kişide şaşkınlık yaratmış durumda. Grubunda yaptığı “gerekirse üç
arkadaşımla İmralı’ya giderim” yönündeki açıklama Bahçeli’yi Türkiye siyasetinin neredeyse merkezine oturttu.
Kasım 2025 itibarıyla yaptığı çıkışlar, sadece MHP’nin değil, bütün ülkenin gündemini belirliyor. Peki, bu tür çıkışlarla Bahçeli’nin amacı ne, gerçekten ne yapmaya çalışıyor?
Bahçeli’nin ana hedefi, PKK terörünü tamamen bitirmek ve “terörsüz bir Türkiye” nin önünü açmak. Bunu artık bir “milli hedef” olmaktan çıkarıp somut bir siyasi sonuca bağlamak istiyor. 40 yıldır süren çatışma ortamının Türkiye’ye maliyetinin çok ağır olduğunu düşünüyor: hem insan kaybı, hem milyarlarca dolarlık ekonomik yük, hem de Ortadoğu’daki yeni savaşlar karşısında iç cephenin zayıf kalmasını önlemek için terörün ortadan kalkmasını şart görüyor. Bahçeli, “Bu kanlı döngü bitsin” diyor ve bunun için daha önce kimsenin cesaret edemediği adımlar atıyor.
Bahçeli’nin gelecek projeksiyonu sadece Türkiye’yle sınırlı değil, Bölücü örgütün Suriye’deki uzantılarına da uzanıyor. PKK’nın Suriye kolu olan YPG/SDG’nin (Suriye Demokratik Güçleri) Şam merkezli Suriye yönetimine bağlanmasını, Öcalan’ın etkisiyle hızlandırmayı hedefliyor.
Ekim 2025’te Öcalan’a doğrudan seslenerek, “SDG’ye yeni bir çağrı yap, silah bırak ve Şam’a entegre ol” diyen Bahçeli, bu çağrısında 10 Mart 2025 mutabakatını hatırlatarak, ABD destekli özerk yapının dağılmasını zorunlu görüyor.
Bahçeli’ye göre, SDG’nin feshi olmadan Türkiye’deki süreç tamamlanamaz – çünkü Kandil’den Suriye’ye kayan teröristler hâlâ tehdit. Öcalan’ın “Suriye iç işlerine karışmayın, Kobani’yle görüşün” mesajlarına rağmen, Bahçeli bunu tersine çevirerek “demokratik entegrasyon”u merkezi otoriteye bağlamayı dayatıyor; aksi takdirde “askeri seçenekler devreye girer” diyor.
İmralı’ya gitme teklifini ilk duyduğumuzda başta Bahçeli karşıtı milliyetçiler olmak üzere çoğu kişi şaşırdı; çünkü Bahçeli, 1990’lardan beri Öcalan’ın idam edilmesi gerektiğini en sert şekilde savunan liderdi. Şimdi ise “Gerekirse ben arkadaşlarımla gider, Öcalan’la yüz yüze görüşürüm” diyor. Bu 180 derecelik dönüş olarak nitelendirilse de, Bahçeli’nin kafasında çok net bir kurgu var: Öcalan’ın Kandil üzerindeki etkisi hâlâ güçlü. Kandil’in silah bırakmasını sağlayacak tek kişi olarak Öcalan’ı görüyor. “Öcalan silah bırakma çağrısı yaparsa, Kandil buna uymak zorunda kalır” hesabı yapıyor. Bu çağrının da “koşulsuz” olmasını istiyor: ne özerklik, ne af, ne başka bir taviz; sadece silah bırakılacak, örgüt feshedilecek, teröristler teslim olacak. Bahçeli’nin ifadesiyle, “Ya bitecek ya bitecek.”
Bu çağrı, Suriye boyutuyla genişliyor: Öcalan’ın SDG’ye yapacağı bir talimat, Şam’la entegrasyonu tetikleyebilir. Zira SDG’nin ABD ve kısmen İsrail’le (kara gücü olarak kullanıldığı iddialarıyla) kurduğu bağlar, Bahçeli’ye göre “İsrail’in saldırganlığını besleyen bir unsur”. Bahçeli, İsrail’in Gazze-Lübnan-Suriye hattındaki gerilimlerini “stratejik rehavet” diye eleştirerek, SDG’nin bu zinciri kıracağını ima ediyor; Öcalan’ın çağrısıyla SDG Şam’a dönerse, İsrail’in bölgedeki saldırganlığının önüne geçebilecek şekilde bir domino etkisi oluşturabileceğini, Türkiye’nin kuzey Suriye’deki güvenliğinin sağlam temellere oturacağınj hesap ediyor.
Bu süreçte DEM Parti’yi de sürece dahil ediyor.
Ekim ayında Meclis’te DEM milletvekilleriyle tokalaşması, Selahattin Demirtaş’ın tahliyesinin “hayırlı olacağını” söylemesi, hepsi aynı stratejinin parçası.
DEM’i “PKK’dan temizlenmiş olarak genel siyasetin içine çekmek”, istiyor. Aynı anda sert uyarılarını da eksik etmiyor: “Maksimalist talepler olursa kapı kapanır, operasyonlar hızlanır.” diyor. Yani hem havuç hem sopa gösteriyor.
Bir diğer önemli amacı, iç politikada bütün aktörleri aynı çizgiye getirmek. Erdoğan’ı, muhalefeti, hatta CHP tabanını bile “terörsüz Türkiye” hedefinde birleştirmeyi hedefliyor. Bu cephenin karşısında sadece “terör ve bölücülük” kalsın istiyor. Suriye’yi bu birliğe katmak, Ortadoğu gerilimlerini (İsrail’in Lübnan ve Suriye’ye sızmalarını) iç cepheyi güçlendirerek karşılamayı içeriyor; Bahçeli, SDG’nin Şam’a bağlanmasıyla “Büyük Kürdistan” hayallerini boşa çıkaracağını, İsrail’in “garnizon devlet” planlarını sekteye uğratacağını hesaplıyor.
Tabii ki Bahçeli’nin atılımlarının riskleri çok büyük. Milliyetçi tabanının bir kısmı rahatsız; “Öcalan’la aynı masaya oturulmaz” diyenler az değil. Bahçeli bu tepkileri göze almış görünüyor; çünkü hesapladığı şey şu: süreç başarılı olursa, MHP tarihe “terörü bitiren parti” olarak geçecek SDG Şam’a entegre olursa, İsrail’in Suriye’deki nüfuzu azalacak ve bu konuda da Bahçeli başarının mimarlarından sayılacak. Başarısız olursa zaten suç yine “devlet”e, yani daha çok devlet erkini elinde tutan Erdoğan’a fatura edilecek. Bahçeli, iki durumda da kazanacağını düşünüyor olabilir. Elbet, MHP’nin yükselmesi Bahçeli’nin genel stratejilerinin temeli. Son iki yıldır çözüm süreciyle ilgili bütün hamleler Bahçeli’den geliyor: önce DEM’le tokalaşma, sonra Öcalan çağrısı, sonra İmralı ziyareti önerisi ve SDG entegrasyonu baskısı. Erdoğan hep “destekliyorum” pozisyonunda kaldı.
Bahçeli, hem süreci hızlandırıyor hem de “Bu işin mimarı benim” mesajını veriyor – Suriye’yi de bu mimariye dahil ederek.
Kısacası Bahçeli, 78 yaşında, belki de siyasi hayatının en büyük hamlesini yapıyor. Amacı çok net: PKK’yı tarihe gömmek, SDG’yi Şam’a bağlamak, Türkiye’yi 50 yıllık kanlı yükten kurtarmak ve bunu yaparken kendi liderliğini de zirveye taşımak – İsrail’in bölgedeki gerilimlerini dinginleştirerek iç cepheyi sağlamlaştırmak dahil. Başarılı olursa Türk siyasi tarihinin en önemli aktörlerinden biri olarak anılacak. Başarısız olursa, MHP’de nelerin yaşanabileceğini kestirmek zor..!
Gelişmelerin nasıl seyredeci önümüzdeki günlerde iyice netlik kazanır. Eğer, yeni bir heyet Öcalan’la görüşmez ve Öcalan’ın da yeni bir çağrısı gelmezse, Bahçeli’nin “son uyarı”sı askeri harekâtı tetikleyebilir.
Umarız; Bahçeli’nin öncülüğünde gündeme oturan Türkiye’nin en yüksek riskli bu çabasıyla terör sona erer ve Türkiye için terörsüz, yepyeni bir dönem başlar…