Mustafa Cemal TOMAR
KUSURLARI ÖRTMEDE GECE GİBİ OL
KUSURLARI ÖRTMEDE GECE GİBİ OL
Bu başlığı atarken Mevlâna'nın vahiyden beslenerek ortaya koyduğu yedi öğüdü hatırladım. O öğütleri şöyle bir hatırlayalım;
1- Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol,
2- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,
3- Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol,
4- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
5- Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol,
6- Hoşgörülükte deniz gibi ol,
7- Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
Peygamberimiz sav bir Hadis-i Şerifte buyurmuştur.
"Kim bir müslümanın ayıbını dilerse Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter. " (Ebû Dâvud, Edeb, 39), Kim bir ayıp görür de örterse sanki kabrine diri gömülmüş bir yavruya can vermiş gibi olur."
İnsanoğlu günah işlemeye meyilli yaratılmıştır. Herkes bilerek ya da bilmeyerek günah işliyordur.
Tevbe kapısı son nefese kadar açıktır. Tevbe kapısının açık olması demek aynı zamanda insanoğlunun günah işlemeye meyilli alduğunu göstermektedir. Cenab-ı Hak " Tevbeleri çokça kabul edendir" yeter ki halisane bir niyetle tevbe etmiş olalım.
Şimdi burada vahiyden beslenerek söz söyleme sanatını da ekleyerek, şiir, makale ve yol gösterici sözler söyleyen kanaat önderlerimiz vardır. " Kusurları örtme" meselesinde Mevlana'nın öğütleri gibi...Bir kimsenin işlediği kusuru ya da ayıplı davranışı ifşa etmemeliyiz. Başkasının kusurunu örtmeliyiz. Hadis-i şerifinin anlamı ortadadır. Buna rağmen bizler tam tersini yapıyoruz. Kişi kişinin, kişiler toplumların, tarikatlar kendilerinden olmayan diğer tarikatların, siyasi partiler kendilerinden olmayan partilerin sürekli ayıplarını ve kusurlarını ifşa etmeye çalışıyorlar. Bunlar yapılırken hakikat zuhur etsin diye değil, daha çok taraftarlarının menfaati için yapılmaktadır. Üstelik işlenen ayıplar ve kusurlar abartılarak sosyal medyayı da kullanılarak yapılmaktadır. Bazen de sınır aşılarak iftiralara kadar bu işler gidebiliyor. Böyle durumlarda düşmanlıklar ortaya çıkmaktadır, bazen çatışmalar dahi meydana gelmektedir.
Müslümanın en önemli görevlerinden birisi dinimizin bu hassasiyetlerine uymasıdır. Hal diliyle diğer insanlara örneklik teşkil etmesidir. Müslümanlar olarak islâm ahkâmını ve ahlâkını sergileyebilsek diğer insanlerin fevc fevc dinimize gireceğini görürdük. Teşpihte hata olmasın da başkalarını karalayarak, ayıp ve kusurları üzerinden politika yaparak kendi partinizi büyütemezsiniz. Size ve partimize karşı olan kin ve nefret artar, size gelmek isteyen insanlar sizden uzaklaşır.
Dinimizde tebliğ metodunda da insanlara yumuşak davranılması gerektiği açıkça belirtilmektedir. Bu noktada Alii-İmran Suresi'nde 159﴿ "Sen onlara sırf Allah’ın lütfettiği merhamet sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever. Buyurmuştur. Tebliğ görevinizde referansımız bu ayet-i kerime olmalıdır. Her alanda bize Rabbimizin bu ayet-i yol göstermektedir. Özellikle demokrasi deyip siyaset yapanlar, yönetime talip olanlara duyurumdur.
Partiler, aslında toplumda bir inancın, bir davanın, bir görüşün yansımalarıdır. Bir ülkede ne kadar çok parti varsa fikir bakımından o kadar çok çeşitlilik var demektir. Bu durum devletlerin geleceği açısından hayra alamet değildir. Gelişmiş ülkelerde parti sayısı az, gelişmekte olan ülkelerde çoktur. Zenginlikten ziyade bölünmüşlüğün işareti bunlar bence. Bir proje etrafında farklı alternatifler sunmakla partilerin çokluğunu kıyaslamayalım.
Parti demek; inanç demek, değerler-fikirler-görüşler manzumesi demek, ülkeyi ve insanlarını en iyi yönetebilme iddiasında bulunmak demek, parti demek, büyümek, taraftar toplamak, oy potansiyelini artırmak, inançlarını halka anlatmak ve inandırmak demek, her şeyden önemlisi ise herkesi kucaklamak demektir.
Bizde nasıl derseniz, mağlum partiler birbirini karalama, aşağılama, ayıplama, bizden olmayanları dışlama, birbirlerinin kusurlarını araştırıp ortaya koyma, doğruları yanlış, yanlışları doğru göstermeye çalışma, cepheleştirme, ortak değerlerimizin arkasına saklanıp oy devşirmeye çalışmalar, daha da vahimi bu çekişmelerin şiddeti artarak iftira boyutuna ulaşmasıdır. Sonuçta olan topluma oluyor, bize oluyor, herkese oluyor. Zaten emperyal güçlerin de bizim üzerimizdeki nihayi hedefi budur. " Böl, parçala,yut" politikalarını hiç değiştirmemişlerdir.
Nihayi olarak, karıştırıcı değil kucaklayıcı, ayıpları araştırıp gün yüzüne çıkarıcı değil ayıpları örtücü, ayrıştırıcı değil birleştirici, nefret ettirici deği hoşgörücü, ötekileştirici değil birleştirici, olmalıyız. Zalime köstek, mazluma destek olmalıyız. Zulüm babamın oğlundan da gelse zulmün karşısında durmalıyız. Zulme karşı sessiz kalmak, dolaylı yoldan zulme destek anlamına geliyor. "Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü" düsturuyla hareket ettiğimiz sürece payidar olacağımızı unutmayalım. Selâm Hidayet üzere olanların üzerinedir.
09.01.2023
M. Cemal TOMAR