Mustafa Cemal TOMAR
İSLAMI SİYASETE ALET ETME CÜMLESİ MÜSLÜMANIN ÖNÜNE KONULMUŞ EN BÜYÜK PRANGADIR
İSLÂMI "SİYASETE ALET ETME" CÜMLESİ MÜSLÜMANIN ÖNÜNE KONULMUŞ EN BÜYÜK PRANGADIR.
Başlığımdaki cümleyi, var olduğumdan bu yana her ortamda önümüze konuluyor. Müslüman kardeşlerimizin bir çoğu da aynı prangalarla zaman zaman karşımıza dikiliyorlar.Bu referansı nereden aldınız. Hakkında ayet mi var? Bu sözün kaynağı nereden geliyor? Bir müslüman olarak hiç düşündünüz mü?
Siyaset nedir? Öncelikle tanımına bakalım:
Siyaset kelimesinin kökü Arapça “siyasa”dan gelir ve yönetmek, eğitmek, yetiştirmek anlamına gelir. Kelime Bedevi toplumlarda at ve deve gibi hayvanların yetiştirilmesi ve terbiye edilmesi için kullanılmış olup, atları tımar eden kişiye de seyis denilmiştir. Şehir ve insanların yönetimi, onların müreffeh, iyi bir hayatı sürmelerini sağlama sanatı olarak siyasetin nasıl işlemesi gerektiğini anlatan eserlere de siyaset-nâme adı verilmiştir.
Siyasetin yanında "politika" kelimesi de çok kullanılıyor. Peki politika nedir?
Siyaset kelimesinin eşanlamlı olan olup, Polis (kent-site) kökünden türeyen Politika (politics) kelimesi ise, kökleri Eski Yunan düşünce geleneğine dayanmakta olup, kent (site) -devletinin yönetimi, devlet ile ilgili faaliyetleri anlatmak için kullanılır. Aristo (MÖ 384-MÖ 322), Politika adlı eserini yazarken, bir anlamda siyaset biliminin temel tartışma konularını da (siyasi rejimler, anayasa, devletin işleyişi, iyi yönetimin gerekleri vb.) ele alarak insanoğlunun doğası gereği politik bir hayvan (zoon politikon) olduğunu belirtmiştir.
Demek ki siyaset;
Siyaset, iktidarın kime ait olacağı (ya da kimin yöneteceği), kararların kim(ler) tarafından alınacağı ile ilgili olduğu için özünde toplumsaldır. İktidar, en az iki aktörü (birey, sınıf, devlet vb.) ve yöneten- yönetileni gerektireceği için siyaset toplumsal olan ile ilgilidir.
Osmanlı geleneğinde siyaset bir yandan erdemli bir toplum oluşturmak için idare etme (yönetme) sanatı ile ilgiliyken diğer yandan devlete karşı suç işleyen kamu görevlilerini (ölümle) cezalandırarak kamu düzenini sağlamayı ifade ediyordu.
Bu açıklamalardan anlıyoruz ki, siyaset, kısaca devlet ve toplumu; yönetme sanatıdır.
Pranga ise; Ağır cezalıların ayaklarına takılan kalın zincir, ile hareket kabiliyetlerini sınırlandırma anlamına geliyor. Zihinlere pranga vurmak bu anlamda, düşünce dünyamızı sınırlandırmak, istenilen biçime sokma anlamına gelmektedir.
Şair de bu arada; " Hasretinden prangalar eskittim" diyor.
Bu kısa ma'lumatttan sonra konuma dönüyorum..Siyaset; bir yönetim, inanç, ilke, kural, yön verme, toplumun gidişatını belirleme, hareket alanına yön verme, kısaca devletleri ve toplumları yönetme biçimidir. Peki, yönetenler bu yönetim anlayışı ve tarzını nasıl belirtiyorlar? Bir "üst akıl" daha önce o kişileri seçmiş, okullarına almış, yıllarca eğitimden geçirmiş, beyinlerini doldurmuş, diploma sahibi yapmış, sahada farklı görevlerde çalıştırmış, başarılı bulduklarını milletin önüne koymuş, milletin oyları ile seçtirmiş ve iş başına getirmiştir. Bütün bunlar yetmemiş gibi ülkeyi nasıl idare edileceğinin "Yasa ve Anayasa"sını da önüne koymuş, kontrol mekanizmalarını da sağına- soluna yerleştirmiştir. Bu "üst aklın" sahipleri vardır. Bunların inançları, ilkeleri, var oluşlarının amaçları vardır. Yani dünyayı nasıl yönetip şekillendireceklerinin kitabı var ellerinde. Bu kitap onların inanç mekanizmalarını oluşturuyor. Kendi sistemlerini ayakta tutmak için diğer sistemlerin önüne güçlerini kullanarak prangalar koyuyorlar. Kurdukları prangaları saymakla bitiremeyiz. Bunlardan en meşhurları, demokrasi, lâiklik, Cumhuriyet' tir. Nasıl oluyorsa, demokrasi diyorlar, istedikleri adamı iş başına getiriyorlar, lâiklik diyorlar, kendi inanç değerleriyle baştan aşağı devleti yonetiyorlar, Cumhuriyet kendi leyhlerinde sonuç vermeyince askıya alıyorlar. Kısaca koydukları ilkelerle, bizzat kendileri taban tabana çelişiyorlar. Kısaca hakkı değil kuvveti üstün tutuyorlar. İşin enteresan tarafı bizim en zeki insanlarımızdan bir çoğu profesörlüğe kadar yükseliyorlar, bu kuvveti üstün tutan zihniyetin kuklalığını yapıyorlar. Ne büyük gaflet ki haberleri yok.
Kendileri, kendi inanç ve "değerlerini siyasete taşımayı maharet bulurken bize sıra geldiğinde "dini siyasete alet etme" diyorlar. Din zaten bir yönetim şeklidir. Fıkıhtaki tanımı "dünya ve ahiret işlerini düzenleyen nizamdır" diye tarif eder. Kur'an'ın ahkâm ayetlerini ne yapacağız? Mesela; Bakara Suresi, 275. ayet: Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: "Alım-satım da ancak faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır.
Yüce Rabbimizin bu hükmünü yönetimin neresine koyacağız. Bir müslüman olarak Rabbimizin bu Ayet-i Celilesi'ni baş tâcı yapıp yönetimin merkezine koyacağız.
Meselâ; Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir” (Nisâ, 58).
Cenab-ı Hakk'ın bu Ayet-i Kerimesi'ni de tâc başı yapıp yönetimin merkezine koymalıyız.
Diğer yandan;
Mâide suresi 44, 45 ve 47. ayetlerin sonunda umum sîgasıyla, “Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenlerin kâfirler, zâlimler ve fâsıklar” olarak nitelendiği görülmektedir. Özellikle surenin 44. ayetinde Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenlerin kafirlikle nitelenmiş olması uzun dönemden beri tartışma konusu olmuştur ..
Burada misalleri çoğaltmamız mümkündür.
Peki " dini siyasete alet etme" diyenlerin bu ayetleri okuduktan sonra foyaları daha net olarak ortaya çıkmıyor mu? Yani İslamı siyasete alet etmeye bu zevatların neden işine gelmiyor?
Zira, faizle besleneneyecekler, liyakat sahibi insanları aşıp kendi yandaşlarına peşkeş çekemeyecekler, adamları için meclisten özel yasa çıkaramayacaklar, "Mü'min aşla yalan konuşmaz" prensibinden hareketle milletin gözüne baka baka yalan konuşamayacaklar, ihalelere fesat karıstıramayacsklar, güçleri nedeniyle kanun önünde üstün görünemeyecekler, nefisleri doğrultusunda hareket edeneyecekler, kendilerini halkın gözünde tanrılaştıramayacaklar, ilahi yasalara asla müdahale edemeyecekler, başkalarının sırtından heterotof besleyiciler gibi besleneneyecekler, milli gelirden aldıkları pay " 99 kişiye bir pul, bir kişiye 99 pul şeklinde olmayacaktır. Bir takım putların arkasına saklanıp birilerini hedef tahtasına oturtamayacaklar. Bu listeyi uzatabiliriz. O yüzden bu düzenin savunucuları Allah Teâlâ'nın dinine karşılar. İslamı devlet ahkâmına girmemesi için elinden gelen bütün argümanlarını mullanıyorlar/ kullanacaklardır. Bu bağlamda bunların en çok kordukları nizam "İslâm Nizamı"dır. Varları, yokları islâmı ve onun ışığını söndürmeye çalışmaktır. Lâkin bütün güçlerini ortaya koysalar bile asla muvaffak olamayacaklardır.
Bu anlamda Cenab-ı Hak Saf Süresinin 8. Ayeti Kerimesi'nde; "İsterler ki Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürüversinler; ama inkârcılar hoşlanmasalar da Allah nurunu muhakkak tamamlayacak! Buyurmaktadır.
Yukarıdaki tezime geçmiş siyasilerin icraatlarından bir örnek vermek istiyorum.
Ordu- Ünyeli bir İmam -Hatip arkadaş anlatmiştı. Eski bakanlardan Şükrü YÜRÜR Bey Ünye'ye gelmiş. Bir toplantıda Ünye merkezde yapılacak olan devlet binası üzerinde konuşuluyormus. Projenjn plânlamasında ve ihale aşamasında torpil ve rüşvet kokusunu sezen imam söz alarak " rahatsızlığını ve kul hakkını dile getirirken Bakan rahatsız olmuş, hemen imanın sözünü kesmiş. " Ne iş yapıyorsun" sorusuna "İmam-Hatip" cevabını alınca; hakaretvari bir üslupla " senin işin camide namaz kıldırmaktır, bu işler bizim işimiz, hade git görevinin başına" diyerek imamı azarlamış. Bu olayın yorumunu size bırakıyorum.
Şu andaki dünyanin durumu ortadadır. Müslüman ülkelerin yönetimi çoktandır siyonist güçlerin elindedir. Onların müsaadesi kadar müslüman olabiliyoruz. Böyle olmamızın sebebi birlik ve beraberlik içinde olmayışımız ve akletmememizdendir. Her şeye rağmen , Ali İmran Suresi'nde Cenab-ı Hak ; "Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz. Buyurmaktadır.
Müslümanlar; İslâma ve müslümanlara kurulan tuzakları fark eder, umudunu kaybetmez çalışırsa elbette Allah Teâlâ 'nın nusretiyle bu tuzakları tuzakçıların başlarına yıkmaya muvaffak olacaktır . İslâm düşmanlarını tanır bir olunursa, önümüze
çıkan bütün prangaları yııkmak mümkündür. İman varsa imkän vardır. Selâm ve Dua ile...
18.09.2024