Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR
İslam insana geniş bir ‘mübah’ alan bırakmıştır
Kimi kişisel ve toplumsal, hatta siyasal bakımdan ehemmiyet arz eden konular haram-farz çizgisinde ve hayatı kolaylaştırıcı olarak Müslümanların hizmetine sunulmuştur. Daha açık ifade etmek gerekirse; haram-farz olarak belirlenen iki uç ve aradakiler (sünnet, vacip, mekruh, müstehap vs) gerçekte sadece ahiret hayatına değil, dünya hayatına da ilişkindir. Zira kural Allah ve Allah’ın izniyle Nebi (SAV) tarafından konmuştur. Bunların ehemmiyeti de her birinin dindeki yeri ile paraleldir. Sözgelimi zekât farzdır, her iki (dünya-ahiret) bakımdan da olmazsa olmazdır yani… Ama sadaka da önemine binaen kuvvetle teşvik edilmiştir. Dolayısıyla Müslümanların bu konuda kafa yormasına gerek yoktur. Bir başka deyişle Allah ve Rasulünün sözünde bir eksiklik olmayacağına göre, mesela zekâtın malını azalttığı, faizin de artırdığı gibi bir düşünce insanı yine her iki bakımdan sakata düşürür. Bu konudaki sınır olsa olsa güncel olarak hangi şeyin kapsam içerisinde olduğunu anlama çabası olabilir.
Serbest bırakılan (mübah) alan ise dini güncele uyarlamada esneklik imkânı verir. Allah’ın kıyamete kadar baki tutacağı İslam günün ihtiyaçlarına cevap veremiyor olamaz çünkü… Ancak bu ihtiyaçların neler olduğu da ayrı bir konudur. Sözgelimi kapitalizmin ihtiyaçları ‘sınırsız’ olarak tanımlamış olması onu meşrulaştırmanın yollarını aramayı gerektirmez. Çünkü insanın-devletin-toplumun güçlü olması kapitalizmin önerisinde olduğu gibi daha fazla biriktirmek ve tüketmek değildir. Kapitalist-sekülarist felsefenin zahiri gücü de yanıltıcıdır. Nitekim bu konuda hiçbir sınır tanımayan sosyalist sistem, insanı bir bütün olarak yanlış tanımladığından, bir başka deyişle gücü sadece pozitife indirgediği ve kaba kuvveti toplumun merkezine yerleştiğinden yıkılışı da bir o kadar gürültülü olmuştur.
Seküler felsefenin diğer ayağı süreci daha profesyonel yönettiğinden şimdilik ayakta gözükmektedir. Kiliseyi kapatmamıştır mesela… Ya da insanı (kısmi olarak, en azından zahiren) daha doğru tanımlamıştır. Ancak insanı tanımlamadaki eksertizmler (aşırılıklar) nedeniyle (sınırsız özgürlük gibi) çok derin sosyal (hatta ekonomik) sorunlar yaşamaktadır. Nesli bozulmuştur mesela… Ya da nüfusları geriye gitmektedir. Ekonomik olarak da sosyal güvenlik ödemelerini finansmanda zorluk çekmektedir. En kutsalları olan demokrasiyi dahi tartışmaya açmışlardır (epistokrasi tartışmaları). Sistemin sadece kurallarla yürümeyeceğini ödedikleri bedellerle tecrübe ettiklerinden insana dair olan ekonomik modeller (davranışsal iktisat gibi) üzerinde durma ihtiyacı hissetmişlerdir. Kimi ahlaki kriterler veya vergilere gönüllü uyum gibi insana dair olan yöne dönük araştırmaları öne çıkarmaya çalışmaktadırlar.
Mevzu şudur ki; insanlık ya Allah’ın önümüze hazır reçete olarak koyduğu çerçeveye O’nun (cc) emri olduğu için uyacak ve her iki dünyada da saadete erecek, ya da ağır bedeller ödeyip, debelendikten sonra aynı çizgiye gelecek… Bu yüzden Allah’ın hükümleri anlamak bakımından yoruma açık, tartışma konu olması bakımından kapalıdır.