İNSAN ve CEMİYET ÜZERİNE 2

Rüya duruyor yerli yerinde, insan nerde, cemiyet nerde?
Sahip olduğumuz kültür ve medeniyet değerlerimiz nerde?
Üzerinde yaşadığımız mukaddes mekânları her geçen gün kaybediyoruz.
Zaman elimizden alındı. Zamanın esiriyiz artık.
Bir zamanlar ki Ebul vakt derlerdi bize. Zamanın babası, çağın sahibiydik.Çağ, bizden ilham alırdı, biz üflerdik çağa, çağın ruhuyduk biz.Zamanın ve mekanın üstünde duran bir kandil gibiydik. Mekan bizim,çağ bizim, bizim de kendimize ait olduğumuz zamanlardı. "Nereden geldik nereye gidiyoruz" sorularına cevap aradığımız zamanlarda zaman ve mekanın üstünde "İnsanı Kamil" sıfatıyla makamların en yücesi olan "Kul" makamına sahiptik.
İnsan, kendisine sorulması gereken asıl soruları unuttu mu zaman ve mekânın içinde zamansız ve mekansız bir pozisyona düşer. 'Asıl soru'lara muhatap olunduğunda, insan hayvani (şehevi) duygulardan uzaklaşır ve bu dünyadaki gayesini, maksadını her an ve her daim idrak etme kabiliyetini yitirmez.
"İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar" Hadisi şerifinin muhatabı bizleriz. İki asırdır bedenimiz garbın kültür ve Medeniyeti ile sarhoş olmuş durumda. Uyku ile uyanıklık arasında bir yerdeyiz. Uyku ölümün kardeşidir. İnsanın kendinden geçtiği, kendinde olmadığı, ruhun bedende olduğu ama bir nevi seyahat halinde olduğu bir durumun içindedir insanın uyku hali. Uyanmamız, yaşıyor olduğumuzu zahiren gösterebilir ama batınen göstermez. Ruhunu yitiren insan, bedenen yaşasa da ruhen aslında ölüdür. İnsanı, cemiyeti ve medeniyetleri yaşatan ruhtur. Ruh çekildi mi, insan ve cemiyetin ayakta kalması imkansızdır.
İnsan ve cemiyet, "Asıl soru"lara kendini muhatap kılmalı.
Ruhunu, Kur'andan ve Sünneti Seniyyeden beslemeli. Ordan süt emmeli ki "Asıl Hayat"ın farkına varsın. Hayat, 'Hay' dan geldiği idrak edildi mi "Asıl soru"lara da cevap arayışı başlayacaktır.

Hayatın sahibi O'dur.
Hayat veren O'dur.
Ancak O ölümsüzdür.
Fani olduğunu idrak eden bütün beşer, Hay ve Hayat sahibi olan tek yaratıcıya karşı "Kul" pozisyonuna geçecektir.

İnsan, kulluk makamının en yüce ve en büyük makam olduğunun farkına varırsa, Hayatına "Hayat" katacak ve 'Gerçek Hayat' sahibi olacaktır.
21.Yy suni ve yapay çağ.
Bize sunulan hayatın Batı tarzı ölü bir hayat olduğunu bilmemiz lazım. Konfor çürütür sözünden yola çıkarak, hayatın konser alanlarında, Avm'lerin ruhsuz katlarında, devasa stadyumlarda arandığını görüyoruz.
Hayat, insanın kendinde olduğu ve kendini bildigi yerdedir. İnsanın kendinde olmadığı ve kendini bilmediği yerde Asıl Hayat yoktur. Kendini bilen Rabbini bilir hikmetli sözü bu hayat yolculuğunun başlangıç noktasıdır.
Kendini bilmeyen, kendinde değildir, zaman ve mekanın kölesidir. Kendini bilen ecdat asırlarca zamana ve mekana hükmettiler. Kuranda mealen şöyle geçer:" Kişi, yarın için ne yapıp gönderdiğine baksın.."(Haşr, 59/18) ayeti gereğince yaşayan Müslüman, Ebul vakt (vaktin/zamanın babası,sahibi) olduğu sürece, yaşadığı anın kıymetini bilecek ve daha hayattayken ebedi hayatın saadetine erişecektir.
Dünyadaki Hayatın ebedi alemde karşılığı olacağını bildiğinden zaman ve mekâna Müslüman şuuruyla bakacaktır.

Kendini bilmeyen, kendini inşa edemez.
Tarihin en büyük inşa hareketleri insanın kendini, insanı ve cemiyeti inşa hareketleridir.
Efendimiz Ehli Suffe okulunda zamanın Alim, Arif ve Hakim insanlarını inşa etti.
Alim, Arif ve Hakim, Cemiyetin sütunlarını inşa ederler. Cemiyet o sütunlar üzerinde hayat bulur, hayat sahibi olur. Sütunlar yıkılmaya yüz tuttu mu cemiyetin hayatı sarsılmaya başlar.
İnsan ve Cemiyet, birbirinden ayrılmaz bir bütündür.

Gölge, gölgesi olduğu şeyden ayrılmadığı gibi, insan da cemiyetin sahip olduğu şeyin hakikati ile kaim olur.
Kur'ânı Kerim'de mealen şöyle geçiyor:" Doğrusu Allah katında din, İslam'dır." (Ali İmran, 3/19)
Müslüman, İslam dinine teslim olmuş kişidir.Teslim, en büyük sıfat ve İslam dinin esasıdır.
Teslimiyet, Hazreti İbrahim ve Hz. İsmail'de zirve noktasını bulmuş bir kavramdır. Hazreti İbrahim'in Yüce Allah'ın emrine teslim oluşu, Hz. İsmail'in de Peygamber olan babasının emrine teslim oluşu. İşte bundan dolayıdır ki Hz. İbrahim'in dini,teslimdir, koyunda bu teslimiyetin sureti olmuştur.
Yine Hz. İbrahim'in vadiler dolusu koyunlarını bağışlaması, yani kendisini dünyaya bağlayan geçici zevklerle irtibatını kesmesi sonucunda Yüce Allah tarafından gayb aleminden kendisine koyun getirilmesi de teslimiyetin bir neticesidir.(İsmail Hakkı Bursevi)
Biz hakkıyla Cenabı Allah'ın dinine teslim olursak, Kuranda mealen:" Allah dilediğine hesapsız rızık verir." (Bakara, 2/212) ayetinin bereketi bizi de bulacaktır muhakkak.
İnsan, kelime olarak nisyandan gelir.Nisyan ise unutkanlık olduğuna göre, insan unutkanlığa müpteladır. İnsanın yeryüzünde varoluş gayesini unutması demek; kalbin ölmesi, vecd halinin kaybolması ve feyz aleminden muhabbetin kesilmesi demektir.
Her bir insanın ufku Mü’min'i Kâmil olmalıdır. O Mü'min ki Sırat köprüsünden geçerken Cehennemin kendisine"Çabuk geç ey Mü'min, nurun ateşimi söndürecek," diye cehennemin ateşini söndürecek kadar nur sahibi olan kişidir.
Ateş, Allah'a teslim olan Hz. İbrahim'i yakmadığı gibi, Hakikate teslim olmuş, kendinde yanacak birşey bulunmayan Mü'mini Kâmili de yakmayacaktır.
Teslimiyet, bütün esrarlı kapıları açan anahtardır.
İnsanın ufku, Mü'mini Kâmil oldukça, o anahtar bütün esrarlı kapıları elbet açacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.