Mustafa Cemal TOMAR

Mustafa Cemal TOMAR

HERKESİN BİR DERDİ VARDIR

HERKESİN BİR DERDİ VARDIR.

Yeryüzünde ne kadar insan varsa o kadar da dert ve keder vardır demektir. Hiç birinin dert ve kederi birbirinin aynısı değildir. Benzer olması ayrı bir konudur. Dertler ve kederler yaşa, bulunulan ortama göre değişiklik göstermektedir. O nedenle hangi konuyu seçersen seç, birilerine uygun gelse de bir diğerine uymayacaktır. Biz de bunun farkındayız. Gene de kendimizce önemli bulduğumuz konuları irdelemeye, yazmaya çalışıyoruz. Bu gayretimiz hayırlara vesile olsun inşallah.

Evet dünyada dertsiz kul yoktur. Her birinin derdi kendince önemlidir. Biz burada bazı dertlilerin derdinden söz etmeye çalışalım şimdi.

Bilindiği üzere insanların temel ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlardan birisi de beslenme ihtiyacıdır. Kimi insanlar vardır ki halihazırda dünyada ekmek bulma mücadelesinde, karınlarını "bir övün" doyurabilseler mutlu olacaklar.Kimisi de günlük su ihtiyacını karşılamak için dağı taşı aşmakta. Aylarca gökyüzünü seyretmekte, yağmur bulutlarını gördüğünde bayram yapmaktadır.

Kimileri halihazırda var dünyada. Belki de milyonlardır bunlar. Sis ve bulutların etraftan sıyrılıp gitmesini arzulamakta, bulutların gölgesinde yaşamaktan yorulmakta, yağmur sularının oluşturduğü çamurlu toprağın üzerinde hayat sürmekten usanmakta, güneşin ışıltılarına hasret kalmaktadır.

Halihazırda öyleleri vardır ki dünyada; yıllarca hastalığın pençesi altında yaşamakta, sıhhate ermek için elinden gelen mücadeleyi vermekte, rahat bir nefes alabildiği anlarda dünyanın en mutlu insanı olmakta, ağrısız geçirdiği vakitlerde Rabbine içtenlikle şükrünü etmekte, gerçek mutluluğun sağlıkta olduğunu bizzat yaşayarak görmektedir.

Kimileri vardır ki; hiç beklenmedik bir anda en yakınını kaybetmekte, geri dönüşü olmayan bu ayrılığın şokununu yaşamakta, hayatın en zor anlarını belki de geçirmekte, hayatın bir eğlence ve geçici bir meta olduğunu fark etmekte, en yakınını kaybetmekle hayatın geçici olduğunun idrakine varmakta, hayatın olumsuz süprizleri her an yanımızda olduğunun şuurundadır.

Kimi ebeveynler vardır ki; hayatın en zor şartlarında en düşük ücretlelerle gecesi- gündüzüne katıp çalışmakta; " biz çektik evlâtlarımız çekmesin" diyerekten evlâtlarını üniversite mezunu yapma için mücadele vermektedir.

Kimisi de çocuklarının mezuniyet töreninin mutluluğunu yaşarken, yılların çilesi sonucunda elde ettikleri bu mutluluk, çocukları için umutla ve hasretle bekledikleri iş imkânlarını "mülakat engeline takılması" zulmünün şokunu yaşamaktadır. Şaka yapmıyorum. Binlerce ebeveyn bu haksızlığın şokundadır.

Kimi üreticimiz on bir ay boyunca uğraş verdiği, ışkınını aldığı, altını temizlediği, gübresini vurduğu, gözü gibi baktığı fındık bahçesinden gelecek fındığa umut bağlamıştı. Kanıma birileri fındık toplama ve dolayısıyla hasılatı elde etmeye yirmi gün kala biyolojik denilen "Kokarca" adlı sineği biyolojik laboraduvarlarda üreterek belli bir bölgeye salarak binlerce fındık üreticisinin mahsulünü yok ettiler. Halkımız bu noktada çok madur oldu. Borcunu ödeyemez, evine ekmek alamaz hale geldi. Geleceğine ümitle bakamıyor arttık!!!! Binlerce aile bu maduriyetten dolayı dertlidir.

Bir başka konu ise; binlerce gencimiz ebeveynlerin büyük çabaları ile dört yıllık fakülteyi bitirdiler. Asgari ücretle dahi iş bulamaz haldeler. Yuva kurma hayalleri söndü. Bu yaştan sonra baba parası yemenin ezikliğini yaşıyorlar. Umut yok, heyecan yok, plân proje yok. Genç yaşta hayattan bıkmışlar. ,"Keşke anam beni doğurmasaydı" dediklerini işitir gibiyim. İşsiz gençlerimizin derdi bir başka aslında.

Yaşlı anne ve babalar vardır. Evlâtları ekmek parası uğruna uzak diyarlara hicret etmişlerdir. Her biri geçim derdine düşmüştür aslında. Gurbet ellerde kendilerine bir geçim kapısı bulmuşlardır. Hastalanan anne ve babalar yardıma ve bakıma ihtiyaç duymaktadırlar. Lâkin onlara bakmaya muktedir olamıyorlar. Ya da vicdansız evlâtların bir çoğu vicdanları sızlamadığından anne ve babalarını terk etmiş vaziyetteler. Böyle terkedilmiş nice ebeveynler mevcuttur memleketimizde. Bakımsızlığın ve terk edilmişliğin sancısını ve derdini yaşıyorlar.

Öyle aileler vardır ki oturduğu ev kira ve kirayı verememekte, iş yok, çocuklarının ihtiyaçlarını en asgari düzeyde bile karşılayamıyorlar. Gün geçmiyor ki, ev sahibi kirayı istemiş olmasın. Hafta geçmiyor ki bir haciz işlemi olmasın..Elektrik kesik, su kesik, yakıt yok. Aş yok. Çocuklar sefil, aile sefil. Türkiye'de ve dünyada milyonlarca aile bu anlattıklarıma örnek verilebilir.

Bir başka dert daha var:

Kış yaklaşıyor, üniversiteler bir bir açılıyor. Ekonomik kriz nedeniyle iş bulamayan, ya da işi olup da açlık sınırının altında çalışan binlerce aile var. Bunların bir kısmı bu darlıkta kışın ne yapacağız derdinde, bir kısmı parasızlık yüzünden çocuğunu üniversitede okutamama derdinde, bir kısmı evin temel ihtiyaçlarını karşılamama derdinde, kimisi parasızlıktan düğününü iptal etme derdinde, kimisinin de bunların hepsinin derdindedir.

Dertli insanlarımızın dertlerini burada anlatmakla bitiremeyiz. Bazı önemli bilduğumuz dertleri vurgulamaya çalıştım.

Tabi bu arada dünya nimetlerinden fazlasıyla faydalanan bir azınlık grubu vardır. Konumuz o olmadığından o konuya girmiyorum..

Hulâsa dünya kimisine oyun ve eğlence mekânı olmakta, kimine de dünya, sürgün yeri olmaktadır.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dünya mü’minin zindanı, kâfirin de cennetidir.”

Dünya hayatı geçicidir. Kimisine iyi bir yer olarak gelse de sonucu önemlidir. Geçici zevk ve eğlence peşinde koşanlara dünya bir süreliğine iyi gelebilir. Zorluk ve darlık içinde olanların da akibeti iyi olabilir. Doğrusu biz bilemeyiz, Rabbimiz bilir. Şer gibi görünen şeyler netice itibarıyla hayır doğurabilir, hayır gibi görünenler de sonuçta şerre vesile olabilir..Akibette neler olacağını biz bilemeyiz Allah Teâlâ bilir.

Bizim halihazırda bildiğimiz bir şey vardır. O da herkesin bir derdinin olmasıdır, hatta bir çok derdinin olmasıdır. Bazılarının büyük olarak gördüğü bir derdi bir başkası için ödül olabilir..

Onun için namazın sonundaki dualarımızda "Rabbimiz! Dertli kullarına devalar ver" diye dua ederiz. Rabbimizden gelen ne varsa razıyız. Bize O'ndan gelen ne varsa hepsi bizim iyiliğimiz için olduğuna şeksiz- şüphesiz iman etmişizdir. Elimizden geleni aklımızın kestiği kadar yaparız. Taktir Hâk Teâlâ' nındır.

Bu bağlamda konuyla alâkalı Bakara Süresi'nden Ayet mealleri paylaşarak sohbetimi sonlandırmak istiyorum:

Bismillahirrahmanirrahim.

153- Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım isteyin! Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.

155-Sizi mutlaka biraz korku ve açlık ile; biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden noksanlaştırmak sûretiyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!

156-Onlar ki, kendilerine bir musibet dokunduğu zaman: “Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak O’na dönüyoruz” derler.

157-İşte bunlar, Rablerinin bol mağfiret ve rahmetine ulaşanlardır. Doğru yolu bulanlar da ancak onlardır.

Yüce Allah Teâlâ doğrusunu söyledi.

03.19.2024

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.