Mustafa Cemal TOMAR
HAYAT BÖYLE BİR ŞEY!
HAYAT BÖYLE BİR ŞEY!
Her gün yeni bir başlangıç, yeni bir meşgale, yeni bir umut... Her gün ölüyor, ve doğuyoruz sanki!!! Uyku yarı ölümdür insan için. Rabbul Âlemiin bizleri her uyandığımızda bizleri yeniden diriltiyor adeta. Bu satırları yazarken Bakara Süresi 258. Ayet-i Kerimesi hatırıma geldi. Cenab- ı Hâk " Allah kendisine mülk verdi diye İbrahim ile Rabbi hakkında tartışanı görmedin mi? İbrahim: "Rabbim, dirilten ve öldürendir" demişti. "Ben de diriltir ve öldürürüm" dedi; İbrahim, "Şüphesiz Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de batıdan getirsene" dedi. İnkar eden şaşırıp kaldı. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez." buyurmaktadır.
Burada dirilten ve öldüren gerçeği insaoğlu var olduğundan bu yana değişmedıği gibi; kıyamete dek de değişmeyecektir. Zira " dirilten de O'dur; öldüren de O'dur". Bizleri uykumuzdan her sabah uyandırıp hayata döndüren Yüce Rabbu-l Âlemine sonsuz hamd-u senalar olsun.
Dünya geçici, ahiret daimidir. Biz ise dünyayı ve dünya hayatını daimi olarak görüyoruz. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalıştığımız doğrudur. Yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışanlarımız da elbette vardır. Ahireti dünyasının önüne koyanlar netice itibarıyla kazançlı çıkacaklardır. Dünyayı önceleyenler ise zarara uğrayacaklardır.
İnsanoğlunun yapısında hırs vardır. Ömrünü para kazanmak için feda edenler vardır. Bakınız ondan sonra neler oluyor?
İnsan, para kazanmak için sağlığını harcıyor. Sonra sağlığını geri kazanmak için para harcıyor. Ve gelecek için o kadar endişeli ki; anı yaşayamıyor. Sonuç olarak, ne şimdide yaşıyor ne gelecekte. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor ve aslında hiç yaşamadan ölüyor...( Dalai Lama )
Ölüm gerçek, hayat geçicı. Bu çerçeveden bakıldığında dünya malı elde etmek uğruna canının yarısını feda etmeye, seferber olmaya, sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde çalışmaya, gerek yoktur. Kazanıp kenara yığdıklarımızın varisleri de o malı nasıl tüketeceklerine dair elimizde bir senetimiz de yoktur. Bizler sadece varislere çok server bırakmak için yaratılmadık; biraz da kendimize bakalım. Biraz da Dünya ni'metlerinden helâl çerçevesi içerisinde kalacak şekilde imkânlar ölcüsünde istifade yoluna gidelim. Böylece fikrimiz gelişir, zikrimiz artar. Rabbimizin " Vein teuddu ni'netellahi aleyküm" ayetin sırrını yeryüzüne dağılmadan gezmeden görmeden tam olarak keşf edemeyiz. Varsa imkânımız dağılalım yeryüzüne. Varsa imkânımız çıkalım gökyüzüne. Zira;
Ali İmran Suresi Ayet 190' da Cenab-ı Hâk; 190 - "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır." buyurmaktadır. Yerin ve göğün yaratılışınin ihtişamını anlamanın yolu tefekkür nazariyesi ile imkânlar ölçüsünde gezmekle ve görmekle mümkündür.
Diğer yandan madem ki bu dünya geçici, geçici dünya için burada ebedi kalacakmış kendine servet edineceğim diye dunyayı kendimize zehir etmemizin bir manası yoktur. Sonra kazandığımız servet elimizde kalacak diye bir garantimiz de yoktur. Depremlerde, savaş durumlarında, hukukun olmadığı milletlerde servet her an elden gidebilir. Bu konuda güzel bir söz vardır.
Mal ve mülkle mağrur olma, deme var mı ben gibi,
Bir muhalif rüzgâr eser, savurur harman gibi
Dünya malı elde iken düşmanların dost olur,
Elde bir şey kalmayınca dost bile düşman olur."
| Mevlâna
Anlatmak istediklerimi Mevlânâ ne güzel izah etmiş zaten.
Bu hakikatler geçmişte hep yaşanmış, ibret ve ders alalım diye bu tecrübeler yazılara dökülmüş, bize bu bilgiler bedava sunulmuştur. Bütün ni' metlerin kaderini kıymetini bilelim. Zamanında bir şeyin Kadri kıymeti bilinmezse sonradan aklın başına gelse de "eyvaahh!!!" desen bir anlamı olmayacaktır. Bu konuyu bize muhteşem bir şekilde izah eden bir Hadis-i Şerifi burada nakletmek istiyorum.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) bizi şöyle uyarmıştır:
"Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini biliniz:
1) Hastalık gelmeden önce sıhhatin,
2) Yaşlılık gelmeden önce gençliğin,
3) Fakirlik gelmeden önce zenginliğin,
4) Meşgûliyet gelmeden önce boş vaktin,
5) Ölüm gelmeden önce dünya hayatının.”
Şüphesiz ki Efendimiz (sav), dünya ve ahiretimizin kurtuluş rehberidir. Yukarıda naklettiğimiz hadis-i şerifte de, ümmetine yine bir ‘kurtuluş reçetesi’ veriyor. Ümmetinin dünya ve ahirette saadete erişmesini istiyor. Ümmetinin, en büyük nimet olan ‘zamanın’ muhâsebesini yapabilmesini istiyor.
Yani;
Mesele, sıhhatin şükrünü edâ edebilmek… 1 saniye sonrasının garantisi olmayan dünya hayatında, sağlıklı iken hayırlı işler yapabilmek.
Mesele, gençliğe güvenmemek… Ölenlerin sadece yaşlılardan ibaret olmadığını, en hayırlı ibadetlerin genç iken yapıldığını hatırda tutmak…
Mesele, zenginliği de fakirliği de Allah’ın verdiğinin idrakinde olabilmek… “Mâlik-ül Mülk” ismi şerifinin, sırrına tâlip olmak…
Mesele, hayatı sevmek, onu yaşamak… ‘Boş vakit’ ifadesini lügatten çıkarmak. Vakti, dolu dolu değerlendirmek…
Mesele, dünya hayatını boş saymamak… Dünyanın, ‘ahiretin tarlası’ olduğunu unutmamak…
Mesele, dünyanın kirli yüzüne yüz çevirmemek, el uzatmak…
Selâm ve dua ile....
31.12.2024