Ali ALP
Gerçek destek gecikmeden verilmeli
Geçen hafta Diyanet İşleri başkanı Ali ERBAŞ'ın zina ve eşcinselliğin İslam'da yasak olduğunu belirten konuşmasından sonra Ankara Barosunun nefret söyleminden dolayı dava açması ve bunun ardından Sayın Ali ERBAŞ'a muhafazakar kesimden - bilhassa sosyal medyada- destek açıklamaları, paylaşımları yapıldı. Bu destek hem halkımızın tabanından hem de eğitimci, akademisyen, alim ve siyasilerden geldi. Bu elbette gurur verici bir durum.
Ancak, desteğin tam anlamıyla yerini bulması ve bir fayda temin etmesi için dini alanda yapılan açıklamanın hukuk/siyaset alanında da gereken adımları atarak desteklemesi gerekiyor. Sözü çok uzatmadan sadede gelelim.
"Ali ERBAŞ, sözlerinden dolayı suçlu bulunursa buna şaşırmayın" desek ne dersiniz? Tabi ki 'olur mu canım, adam dinimizin emrini söyledi, suçlu olamaz!' diye karşı çıkarız. Ancak, bu duruma dayanak oluşturan öyle bir durum var ki elimizi kolumuzu bağlıyor.
Öyle ki Ankara Barosu açtığı davaya dayanak olarak İstanbul Sözleşmesi'nin maddesine cinsel yönelim ve cinsel ayrımcılığın yasaklandığını belirtiyor ki doğru. İlgili madde şöyle:
Taraflar bu Sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin deceklerdir. (4. Madde 3. Fıkra) (vurgu bana ait)
Sözleşmeyi bizim 2011'de ilk imzalayan ülke olduğumuzu belirtelim. Dönemin Aile Bakanı Fatma ŞAHİN. Bu sözleşme madesine binaen mağdur statüsünde olan her kimse şiddete maruz kalmış sayılacak. Şiddetin illa fiziksel olmasına gerek yok. "Psikolojik Şiddet" diye bir şey var. Yani kişiyi duygusal olarak inciten, aşağılayan, küçük düşürücü laflar veya nefret dili kullanarak onu ayrımcı gösterme vb...
Yol ayrımı burada ortaya çıkıyor. KADEM diye bilinen Kadın ve Demokrasi Derneği Başkanı da twitter'dan Ali ERBAŞ için yalnız değildir mesajı atıyor. Kadem'in İstanbul sözleşmesine olan olumlu tavrını az çok biliyoruz. Bu konuda ise herhangi bir açıklama yapılmıyor. Yani Ali Erbaş hocanın yalnız olmadığı söyleniyor ancak cinsel yönelim diyerek eşcinselliği meşrulaştıran İstanbul sözleşmesi ile ilgili herhangi bir şey söylenmiyor.
Belki Ali ERBAŞ hoca konumu/vazifesi icabı bu sözleri söylediği için herhangi bir yaptırıma maruz kalmayacaktır. Ancak bundan sonra herhangi bir vatandaşın, Müslümanın çıkıp da eşcinselliğin, zinanın yasak olduğu, bunların toplumda yasaklanması gerektiğini söylemesi onun karşısına İstanbul sözleşmesini çıkaracaktır.
Ankara Barosunun açıklamasında Ali ERBAŞ 'ın "çağlar öncesinden gelen ses" ile konuştuğunu söylemesini nasıl sindireceğiz? Buna karşılık nasıl cevap vereceğiz? Elbette Müslümanlar olarak hukuki ve siyasi bağlamda elimizde olan imkanlarımızı kullanarak. Bu da mezkur sözleşmenin feshi ile olacaktır. Sözleşmenin feshi ise yine kendi içinde belirtilen maddede açıklandığı üzere şu şekilde gerçekleşebilir.
Sözleşmenin 80.Maddesi – Sözleşmenin Feshi
1-Taraflardan herhangi biri, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirimle, herhangi bir zaman bu Sözleşmeyi feshedebilir.
2-Sözleşmenin feshi, konuya ilişkin bildirimin Genel Sekretere ulaştırıldığı tarihten itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe girecektir.
Hülasa bu sözleşmenin feshi kolay bir şekilde olabilmektedir. Bu konuda gereken adımın atılması ve bunun yerine toplumumuzun değerlerini esas alan aile, karı-koca, çocuk hakkında sağduyulu, insaflı ve adaletli kanunlar çıkarılmalıdır.