"Etrafta konuşulacak kimse, bahsedilecek konu kalmadığında, söylenilecek sözlerin; söylenmediğinde de yaşamın genel akışını bozmayacağı,herkesin hayatını nasıl yaşıyorsa öyle yaşamaya devam edeceği fark edildiğinde, insan nefes almak dışında bir eylemde bulunmaya karar verdiği zaman, bunu en az iki kere düşünüyor."s.13
“İntihar üzerine düşünüyorum. Dibe vurmakla mı ilintili olmak zorunlu diye, illa. Ben hayatımın en güneşli gününü yaşayıp bitirdikten sonra, tamam, bu dünyadan beklediğim ve istediğim şey yalnızca buydu, yaşayacağım geri kalan her şey fazlalık olacak
diye düşünüp fişini çekemez miyim kendimin."(s. 29)
Bu cümleler genç yazarlarımızdan akademisyen Rıdvan Gecü'nün "Sünepe" adlı eserinden..
Sünepe, genellikle devinimsiz, silik erkek tipleri için kullanılan bir terim.
Gençlik maalesef sanallaşan bir dünyada git gide yalnızlaşan ve iç boşluğu derinleşen bir yaşamın içerisinde. Bu duygunun derinleşmesi gençlerde toplumdan, çevreden sessiz ve yıkıcı bir sonla öç alma duygusunu besliyor.
İntihar, kişinin iç ve dış dünyasında yaşadıkları, karşılaştığı zorluklar sonucu sürekli kendi köşesine çekilerek sonunda köşesiz kalması, yalnızlığın nirvanasında kendini yok etme isteğinin sonucu.
Bu tür eylemlerle, kaybolmuş, dokunulamayan uzanılamayan bir bedeni kendi dünyasına iletmenin masumiyetini insanlığın yüzüne çarpmak bir ders vermek sanılır.
Oysa, bir başkasının ölümü kimi ne kadar ilgilendirir, ne kadar yaralar ki !
Daha acısı; insanlar, bu tür ölümleri dahi kendilerine malzeme olarak kullanırlar. Bu ise intiharları haklılaştırır, daha çeşitlendirir ve sürekli yenilerini besler..
Ve sonuçta; sadece, “Ateş, düştüğü yeri yakar”