Mustafa Cemal TOMAR
GEÇMİŞE UZANMAK, ÖZLEM DUYMAK !!!
GEÇMİŞE UZANMAK, ÖZLEM DUYMAK !!!
Günümüzde gün görmüş insanlar bazı hususiyetler konusunda maziyi özler hale gelmiştir. Bir araya geldiğimizde geçmişe atıf yaparak olayları değerlendiriyorlar. "Çocukluğumda ya da gençliğimde" ifadelerini kullanarak cümleler kuruyorlar. Genellikle sosyal olaylarla ilgili kurulan cümleler olumlu cümlelerdir. Bu yazımda bu konuyu irdelemeye çalışacağım.
Olumlu cümleler kurmak olumsuz cümleler kurmaktan iyidir. İyilik kötülükten iyi olduğu gibi düşünülebilir. Olumsuz cümleler insanı strese koyar, olumlu cümleler insanı mutlu eder.
Geçmişle ilgili kurulan her olumlu cümle kişiyi maziye özlem olarak döner. Özlemek ve özlenmek güzeldir. İyi yönde hatırlamak ve hatırlanmak güzeldir. "Yaptığın iyiliği ve başkasının sana yaptığı kötülüğü unut, başkasının sana yaptığı iyiliği ve senin başkasına yaptığın kötülüğü unutma" demiş büyüklerimiz. Başkalarının yaptığı iyilikleri söylemek ve yaymak hayırlı bir ameldir.
Geçmişte yaşanılmış güzel şeyler olduğu gibi, yaşanılmış olumsuzluklar da olmuştur. Konunun akışına göre aklımıza yaşanmış misaller geliyor. Genellikle geçmiş dostluklardan bahsedilir, insanlık değerlerinin kutsiyetinden söz edilir. Geçenlerde bir arkadaş " eskiden güvensiz insanların sayısının azlığından bahsederken günümüzde de güvenilir insanların azlığından bahsetmek gerekir" dedi. Eskiden dostluklar kardeşlik üzerine kurulurken günümüzde menfaat üzerine kuruluyor. Geçmişte fakirlik çoktu ama insanlar birbirine daha çok bağlıydılar. Böyle güzel haslerleri kaybedince arar hale geldik. Bir şeyi inşa etmek zor, yıkmak kolaydır. Bizi kapitalist yaptılar, millet olarak dönüşümüz zor olacaktır. Milletler ayakta tutan, vatan-din- bayrak denince birlikte hareket etmemizi sağlayan değerlerimiz ve inancımızdır. Değerlerimiz ve inancımız sarsılınca birlik ve beraberliğimiz de sarsılmış oluyor.
. İnsanoğlu zenginleştikçe egosu yükseliyor, egosu yükselince de bu sefer yalnızlaşıyor. Servet sahibi olan insanlar acziyetin ne demek olduğunu bilmiyorlar ya da unutuyorlar. Malın ve makamın verdiği imkânlarla şımarıyorlar, kendilerini dünyada ebedi kalacak gibi görüyorlar. Bazıları ise zengin olmaları hasebiyle para ile bir çok işlerini görüyorlar. Haksız oldukları bir davada güçleri sebebiyle haklı olarak kendilerini gösterebiliyorlar. Böyle bir zihniyette "haklı olan güçlü olandır" diyorlar. Bugün dünyanın bir çok ülkesi güçlü olmayı hak unsuru olarak kullanması tezimize delildir. İsrail'in Gazze'ye yaptığı katliamlar karşısında haklı olduğunu iddia ediyor. Bir çok yandaş ülke de İsrail'i haklı görüyor. Dünyada eğer "Hak" üstün tutulsaydı bu amansız zulümler hiç bir zaman zuhur etmezdi. Bizim inancımızda kim olursa olsun her zaman "Hak" üstündür güç değil. İşte insanlığı selâmete eriştirecek yegâne din İSLÂM'dır. İslâmın dışındaki bütün inançlar, ideolojiler, gayretler sonuç itibarıyla şeytanın yoluna hizmet eder.
Bundan otuz kırk yıl evvel 20-25'li yaşlardaydık. Evlenme, yuva kurma, aile olma, baba olma hayallerimiz vardı. Okuma, üniversite muzunu olma, daha sonra mesleğe uygun iş bulma, kendi ekmeğini kendi kazanma, iş dünyasına atılma hayallerimiz vardı. Bu hayallerimizin çoğunu o günki şartlarda gerçekleştirdik. Üniversiteli mezunlar okulu bitirince, diğerleri de askerde tezkere alınca ilk işi evlenip yuva kurmaktı. İşi aşı hazırdı. Kıt kanaat da olsa herkes çalışıp geçinirdi. Şimdiki gençlik otuz yaşını almadan evlenmiyor/ evlenemiyor. Zira gençlik umudunu kaybetti, umut olmayınca hayal da olmaz. Sorumsuz, umutsuz, hayalsiz, sevgisiz-aşksız, mutsuz, işsiz, bir gençlik yetiştirmişiz. Deist-ateist, esrar-eroyin, internet-sanal dünya bağımlısı bir gençlik yetiştirdik. Sevgi- saygı, kıymet bilme, emeğe saygı kalmadı. O yüzden geçmişi özledik. Öğrencilerin öğretmenlerine olan saygıyı, evlâtın, ebeveyne olan sevgi-daygıyı özledik. Gençlik yıllarımızdaki dostluğu arar hale geldik. Maddeye değil de insana verilen değeri arar hale geldik.
Karı-koca sadakatini, ömür boyu süren evlilikleri, çok çocuklu aileleri, aynı sofra etrafında oturup yemek yiyen ailedeki beraberliği, aynı odada oturup yapılan sohbetleri, tarlada yetiştirip yediğimiz doğal ürünleri özledik.
Kışın bolca yağan karları, ilkbaharda esans kokan dağları- ovaları, çağlayan akarsuları-nehirleri, peşine gittiğimiz davarları-koyunları-inekleri, doğal beslenn ördek-tavuk-horozları, çakal-kuş-karga- bludon seslerini, mısırını-çimenini-çayırını-dikenini-gülünü, dağını-ovasını-bayırını, çarşısını-pazarını-sergisini-sebzesini-meyvesini...özledik. Özledik ki hep geçmişimizden dem vuruyoruz. Farkımızda olmadan, sinsice bizleri müslüman ismimiz baki kalarak, hıristiyanlaştırıyorlar.
Bu değişimi farkedenlerimiz var. Farketmeyenlerimiz de var. Yani ismimiz müslüman, yaşayışımız hıristiyanlaşmış, haberimiz yok. Bu yaşayışı bir türlü içselleştiremiyoruz. O yüzden eski yaşayışımıza özlem duyuyoruz sanırım. Selâm ve Dua ile...
17.04.2024